Dolar 32,2584
Euro 34,6908
Altın 2.400,93
BİST 10.336,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 25°C
Açık
İstanbul
25°C
Açık
Çar 19°C
Per 18°C
Cum 16°C
Cts 20°C

ATEŞKES VE DEŞİFRE OLAN İLİŞKİLER

ATEŞKES VE DEŞİFRE OLAN İLİŞKİLER
29/02/2016 11:03
A+
A-

Suriye’de yaşanan kriz artık yeni bir aşamada.

27 Şubat günü ilan edilen ateşkesin, 5 yıldan bu yana devam eden iç savaşa ne derecede katkı sağlayabileceği, Mart ayında Suriye krizinin çözümü için kurulacak olan masadan sonuç çıkmasına destek verip vermeyeceği belli değil.

Neticede IŞİD ve El Nusra bu ateşkesin kapsamı dışında bırakılmışken, Rusya, Esad rejimi, ABD ve PKK-PYD’nin özellikle IŞİD’i bahane göstererek operasyonlara devam edeceği anlaşılıyor.

Böylesi bir durumda Halep’i Rusya desteği ile kuşatan Esad ve ABD’nin hava desteği ile IŞİD’i temizleme görüntüsü altında Azez-Cerablus arasındaki hattı kapatmak isteyen PKK-PYD, bu ateşkesten büyük avantajlar elde edecekler, neticede Suriye krizinin çözüme bağlanmak istendiği çözüm masasına elleri güçlü bir şekilde oturacaklardır.

Dolayısıyla ateşkes dahi sorunun çözümüne duyarlı bir katkı sunmaktan öte, soruna taraf olan ve Suriye’de haritayı yeniden çizmek isteyen taraflara daha çok yarayacaktır denilirse daha doğru bir tespit yapılmış olunur.

Kaldı ki ateşkes öncesinde ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin, ateşkes değerlendirmesiyle beraber işlediği soruna diplomasi masasında çözüm bulunması meselesi gerçekleşmezse “ABD’nin B Planını uygulamaya koyacağını” açıklaması bunun bir işaretidir.

Kimi kanaatlere göre Rusya’nın ilk adımda tepkiyle karşıladığı, ABD’nin B Planı seçeneği, Suriye’nin üçe bölünmesi amacını taşıyor. Aslında bu hesaplar yeni değil, çok daha öncesinde ABD hükümetince değerlendirilen bir formüldü.

Bu zamana kadar neden gerçekleşmedi sorusuna verilebilecek en makul cevapsa, “şartların henüz olgunlaşmamış olması” gerçeğidir.

Zira 2003 yılında Irak’ın işgali ile başlayan Ortadoğu’nun dönüştürülmesi ve sınırların yeniden çizilmesi meselesi ABD açısından 3 önemli sorunu doğurmuştu.

* * *

Bunlar en kısa haliyle şöyle izah edilebilir:

1-Sınırları değiştireceğini açıkça ilan ederek Irak’ı işgal eden ABD’nin, sahada asker bulundurarak sert gücünü kullanması, değiştirmeye çalıştığı sınırlar içerisinde yaşayan tüm kesimlerce tepkiyle karşılandı. ABD, Irak’tan çekilirken bu tepkiyi azaltıp, nihai hedefinden yani sınırları yeniden çizme fikrinden kopmamak için de işbirliği yaptığı yerel unsurlarca nihai hedefine ulaşmaya dayalı yeni bir stratejiyi benimsedi.

2-ABD kendisi sınırları çizerken doğacak tepkiyi dindirmek için, sahadaki unsurların kendisini düşman olarak görmemesi, tam tersine bir “kurtarıcı” olarak değerlendirmesi için her çevrenin “ortak düşman” olarak kabul edeceği yeni bir hedefin yaratılmasına perde gerisinden yön verdi. Bugün sınırların değiştirilmek istendiği bölgede ortaya çıkan ve herkesin bahanesi olan bu ortak düşman IŞİD’den başkası değildir.

3-Ne kadar büyük bir ülke olursa olsun, ABD bu işin altından tek başına kalkamayacağını gördü ve bir başka büyük gücün, dengeleri sarsmayacak şekilde, karşı blokta yer alırmışçasına görüntü vererek bölgeye gelmesine ses çıkarmadı. Bu diğer gücün adı da Rusya’dır. Ve Rusya, ABD ile anlaştığını her hali ile gösterircesine Suriye’deki operasyonlarına devam ederken, sahadaki denge doğru okunduğunda olan bitenin ne olduğunun görülmesine imkân tanımaktadır. Söz gelimi ABD’nin Suriye’nin 3’e bölünmesi planında Akdeniz sahilleri ile ülkenin iç bölgelerine, Halep’e kadar uzanan alanında Esad’ın kontrolünün olması hesabı, Rusya sayesinde hayata geçmektedir.

Aslına bakarsanız ülke olarak okumamız gereken büyük resim işte bu. Dost ve düşman tanımlamasını yaptığımız iki cephe neredeyse aynı fikir ve hedefte buluştuğunu gözler önüne sermektedir. Elbette görebilen gözler için…

* * *

PYD meselesi de kim ne derse desin ABD-Rusya arasındaki işbirliğinin bir yansıması. Üstelik öyle çetrefilli bir hale geldi ki ABD, Rusya, İsrail ve Suudi Arabistan dahi Suriye’nin kuzeyini PKK-PYD’nin kontrol etmesinde neredeyse hemfikirler.

ABD’nin, Rusya ile olan Suriye işbirliğini kanıtlayan bir başka alansa Türkiye ve S. Arabistan’ın ılımlı muhalefet olarak lanse edilen taraflara yönelik verilmesini talep ettiği ve MANPAD olarak tanımlanan, bir tek kişinin kullanabileceği uçaksavar füzeler meselesinde açığa çıkıyor.

30 Eylül’den bu yana Suriye’de hava operasyonlarına başlayan Rusya’nın, Esad’a verdiği hava desteği sayesinde Türkiye, S. Arabistan ve Katar’ın desteklediği muhalifleri büyük bir bozguna uğrattığı açık bir gerçeklik. Zira mevcut koşullarda Suriye’de taraflar arasında büyük bir güç dengesizliği bulunuyor. Bu şartlar altında bırakın muhaliflerin kaybettiği alanları geri almasını, ellerinde tuttuğu alanları dahi koruyabilmesi mümkün değil.

Ya bu güç dengesi yeniden tesis edilecek ve Rusya’nın hava taarruzlarının etkisini azaltacak sistemler muhaliflere verilecek, yada Rusya’nın Esad’a verdiği destek ile rejimin ilerlemesi sürecek. Bu işte üçüncü bir durum söz konusu değildir.

ABD işte böylesi bir koşul altında muhaliflere bu uçaksavar füzelerinin verilmesine “IŞİD’in eline geçer ve bize karşı kullanırlar” gerekçesiyle karşı çıkıyor. Aslına bakarsanız bu durum bir bakıma ABD’nin bahanesi. Zira daha öncede muhaliflere kara hedeflerine yönelik bazı çeşitlerde füzeler verilmiş ve bunlar “parmak izi tanımlama sistemleri” sayesinde sadece kime verildiyse onun tarafından kullanılabilir olmuştu. Benzer yol burada da izlenebilecekken ABD’nin buna karşı çıkması, Rusya’ya verdiği taahhüttün görülmesine olanak sağlıyor.

Türkiye her bakımdan büyük bir kuşatmayla karşı karşıyadır. Bu durum sadece Suriye’de sahada cereyan eden olaylarla ilgili değil, aynı zamanda Suriye meselesiyle doğrudan bağlantılı olarak diplomatik alanda da geçerlidir. Yani Türkiye’nin Suriye ile ilgili hiçbir tezi bugün nerdeyse hiçbir taraf tarafından mutlak sonuç olarak görülmemekte, bu yüzden destek bulması söz konusu olamamaktadır.

* * *

Örneğin Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Suriye’de uçuşa yasak bölge oluşturulmalı” derken dahi bunun Esad ve Rusya’nın razı olacağı alanları kapsayabileceğini açıkça ifade etmektedir. Diğer yandan Suudi Arabistan ise “kara operasyonu” teklifi dâhil olmak üzere Türkiye’ye gönderdiği savaş uçaklarıyla, Suriye sahasında “uçuşa yasak bölge” oluşturma çabalarını bütünüyle ABD’nin onayına bağladığını açıkça ilan etmiştir.

Ateşkes koşulları PKK-PYD’nin, IŞİD’le mücadele maskesi altında Türkiye’nin etrafını terör bataklığına çevirme eylemine dönüşmemeli, bunun için Türkiye kararlı adımlar atmalıdır. Elbette atılacak olan bu adımlarda diplomasinin gücü yok sayılmamalı, makul olan yani Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal ve tehdit eden her türlü girişime misliyle mukabele edilmelidir.

Şüphesiz ki Suriye krizi bizi hangi netice ortaya çıkarsa çıksın etkileyecektir. AKP’nin yaptığı yanlışlar bunu bize kaçınılmaz olarak çıkarıyor. Bunun yansımalarını sadece sınırımızın ötesinde değil, Cizre, Sur, İdil, Nusaybin gibi yerleşim yerlerinde görüyoruz. O halde mümkün olan en az zararla ve “Türkiye’nin hayatını kurtaracak” seçeneklere odaklanarak yeni ve makul bir strateji geliştirilmesinde fayda vardır.

Bu stratejinin önceliği de Esad olmamalı, PKK-PYD olmalı ve diplomasi kanallarını ve özellikle komşumuz olan ülkelerle ilişkilerimizi bu denklem üzerine bina edilerek geliştirilmelidir.

Bunu yaparak belki lehimize olacak Ortadoğu enerji hatlarının topraklarımız üzerinden Avrupa’ya taşınması projesinde 10 yıl kadar bir gecikme yaşanabilir ancak böylelikle vatanı kurtarmış olacağımız unutulmamalı.

Neticede saha dengesini lehimize çevirebilecek pek çok fırsat alanları mevcut. Fakat bu alanlar Suriye yada Ortadoğu’da değil, Doğu Avrupa’da yatıyor.

Düşünülenin aksine Ukrayna ve Baltık Bölgesi adeta patlamaya hazır bir bomba iken, Rusya’nın bir noktadan sonra Suriye üzerine yoğunlaştırdığı dikkatini bu alanlara kaydırmak zorunda kalacağı gerçeği göz önünde bulundurulursa, Türkiye’nin bu zamanlamayı doğru takip edip, milli bütünlüğünü şimdilik garantiye aldıktan sonra, zamanı tekrar geldiğinde Suriye’ye böylelikle odaklanmasında fayda vardır.

Fakat AKP iktidarı ve Erdoğan’daki Esad takıntısı bu okumaları yapmaktan, doğru planlamayı gerçekleştirmekten ve uygun stratejiyi devreye sokmaktan belli ki kendilerini alıkoyuyor.

İSMAİL ÖZDEMİR / ORTADOĞUGAZETESİ