Dolar 32,5320
Euro 34,8934
Altın 2.422,04
BİST 9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 22°C
Az Bulutlu
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Per 21°C
Cum 19°C
Cts 18°C
Paz 19°C

Başbakan Davutoğlu, seçim barajı tartışmalarına ilişkin Konuştu

Başbakan Davutoğlu, seçim barajı tartışmalarına ilişkin Konuştu
05/12/2014 13:39
A+
A-

Başbakan Davutoğlu, seçim barajı tartışmalarına ilişkin “Kendine güvenen bir parti olarak barajın arkasına da saklanmadık barajdan da korkmadık” dedi.Başbakan Ahmet Davutoğlu, TGRTHaber televizyonunda canlı yayınına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Alevilerle ilgili çalıştaylar gerçekleştirildiği ama sonuçlandırılamadığı ifade edilerek kanuni olarak bir düzenleme düşünülüp düşünülmediğinin sorulması üzerine Davutoğlu, “sonuç getirilemedi” demenin doğru bir tespit olmadığını söyledi.

Başbakan Davutoğlu, sorunun kültürel, tarihi bir arka planı varsa bunun bir anda noktasal bir vuruşla çözülemeyeceğini vurguladı, bunun ciddi bir psikolojik ve zihniyet dönüşümüyle sağlam zeminlere oturacak bir süreç olarak görülmesi gerektiğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde başlayan çalıştayların devrim mahiyetinde bir atılım olduğunu belirten Davutoğlu, ilk defa Alevileri temsil eden sivil toplum kuruluşları, dedeler ve kanaat önderleri bir araya getirilerek bu sorunun tartışılmaya başlandığını vurguladı.

Tunceli’deki konuşmasında herkesin takmak zorunda olduğu maskeleri indirmesi, herkesin gönlünü açması, birbiriyle rahat konuşması şeklinde çağrı yaptığını dile getiren Davutoğlu, o dönemde Alevilerle ilgili çok ciddi adımlar atıldığını, Alevi klasiklerinin basıldığını, Din Kültürü dersindeki Alevilikle ilgili müfredatın artırıldığını, Madımak’ın kültür merkezine dönüştürüldüğünü anlattı.

Alevilerle ortak kültürel geçmişi paylaşmak anlamında bir süreç başlattıklarını, bunların sıradan adımlar olarak görülmemesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, “Hacı Bektaş Türbesi’ne girişte ücretin kaldırılması noktasal, önemsiz gibi görülebilir. Sembolik değeri çok yüksek. Çünkü, oralar dergahlar kapatıldıktan sonra ücret alınması müzelik kimliğiyle ancak meşruiyet zemini bulabiliyordu. Alevi geleneğin dergahları vatandaşlarımızın ziyaretine açıktır. Bunun içinde ayrıca bir meşruiyet alanı oluşturmaya gerek yok. Zaten bu alanda” dedi.

Dersim olaylarında kullanılan kışlanın müzeye çevrilmesi gibi adımlar atıldığını, bunların bir anlamda psikolojik eşiğin aşılmasına dönük adımlar olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Bu tür sorunların önemli bir kısmı psikolojiktir. Yani yüzde 60-70. O aşıldığı zaman geri kalan o teknik detaylar daha rahat konuşulur hale geliyor” dedi.

Alevi kanaat önderleriyle yemek

Başbakan Davutoğlu, Alevi kanaat önderleriyle bir araya geldiği yemeğin başbakanlık konutunda verdiği ilk davet olduğunu ve bunun devam edeceğini, başka Alevi kanaat önderleriyle de bir araya geleceğini söyledi.

Başbakan olarak bir şey dikte etmek, deklare etmek için yemekte bir araya gelmediğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Önce dinlemek, halleşmek ve samimiyetle her şey paylaşmak ihtiyacı var. Feyiz dolu bir akşamdı. Sofra duasıyla başlayan ve biten güzel bir akşam geçirdik. Alandan gelen arkadaşımız ilk defa orada görüştüler. Her ikisi de Alevi toplumunun önemli isimleri. Çok samimi sohbet oldu. Bütün vatandaşlarımızın izleyebilmesini isterdim. İzleyebilmiş olsalardı şunu görürlerdi; Aslında zikredilen farklar o kadar büyük farklar değil. Sanki iki taraf var ve bu iki tarafın anlaşması mümkün değil. Konuşulduğunda aşılması mümkün olmayacak hususlar değil.

Bundan sonra da görüşmeye devam edeceğim. Bu bazı sorunların sürüncemede bırakılması anlamına gelmiyor. Aksine beraber çözdüğümüz zaman sorunlar kalıcı şekilde çözülür. Ben şu anda bu makamda olmasaydım, bölgedeki etnik ve mezhebi çatışmaları gören, sorumluluk hisseden bir aydın olarak da böyle bir faaliyet içinde olmayı arzu ederdim. Yanı başımızda birbirleriyle etnik ve mezhep kimliği altında şehirlerin mahallelerin bölünerek çatıştığı kardeş halkları gördüğümüzde, bizim önce almamız gereken ders, böyle bir noktaya gelmeden önce, ki bizim toplulumuzda böyle bir şey hiç olmayacaktır ama bunu tahrik edebilecek unsurlara karşı önce iletişim, konuşma.”

Toplantı önceden planlandı

Başbakan Davutoğlu, yemeğe katılanları kast ederek, “Ne kavramda bir farklılık gördüm ne de iletişimde bir ötekileştirme dili” dedi.

Davutoğlu, tasavvuf geleneği kavramlarıyla Alevi-Bektaşi geleneğinin kavramlarının birbirine zıt olmadığını dile getirdi.

AİHM kararı ve süreciyle ilgisi yok

Yemekte, farklı kanaatler sergileyenler olduğunu, iki taraf olarak konuşulmadığını ifade eden Davutoğlu, bu toplantının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı ve süreciyle ilgili olmadığını, daha önceden planlandığını söyledi.

Davutoğlu, “AİHM veya başka bir uluslararası taraf üzerinden kendi vatandaşlarımızla konuşmayı ben zillet adlederim. Bizim bu meseleleri çözmek için Strazburg’a, Brüksel’e başka bir yere ihtiyacımız yok. Oturur, konuşur, kendimiz çözeriz. Bunu çözecek aklımız ve vicdanımız var. Başkasının tavsiyesine ihtiyacımız yok. AİHM ve Avrupa Konseyi’nin prensipleri bizim de kabul ettiğimiz kurucu ülke olarak da onayladığımız prensipler” dedi.

Davutoğlu, Yargıtay kararının da hukuki süreç içinde geliştiğini, toplantının bununla ilgisinin olmadığını belirterek, şunları kaydetti:

“Belki bir tevafuk oldu ama, biz bunları görerek ileride AİHM kararı çıkabilir ben Hacı Bektaş’ta şimdiden tedbiren konuşayım demedim. Muharrem ayı vesilesiyle başladı. Son derece doğal. Meseleler biliniyor, çalıştaylarda da ortaya kondu. Sohbetimizde de nasıl çözüleceği belirlendi. Hiçbir sünni de cemevine karşı değildir. Alevi vatandaşımızın da camiye karşı olduğu kanaatinde değilim. Orada da hepsi özellikle vurgulayarak, Alevi İslam geleneği kavramını kullanarak dile getirdiler. İslamın dışında, İslamla bağlantısı kopmuş bir Aleviliğin Alevilikten de kopacağı konusunda masada ortak bir kanaat vardı. Birçok AK Parti belediyesi cemevi inşa etmiştir, katkı sağlamıştır. Cemevinin meşrulaşması gibi bir sıkıntısı yok. Zaten doğal olarak gelmiş, modern bir kavramdır. İhtiyaç neyse hep beraber oturur, çözeriz.”

Zorunlu din dersi

Davutoğlu, din dersini kaldırmanın, Aleviliğin öğretilmesi sorununu çözmeyeceğini ifade ederek, Din kültürü dersinin din kültürü etrafında olması, uygulamalı din eğitiminin de seçmeli nitelikte, Aleviliğin de öğretilmesi şeklindeki taleplerin haklı ve doğru olduğunu söyledi.

Bunun milli birlik ve beraberlik açısından tehdit değil, faydalı olarak görüldüğünü vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:

“Bu doğal bir şey. Bunlar asırlarca nasıl bir arada yaşamışlarsa aynı şekilde yaşarlar. Moderniteden gelen sıkıntılar aslında bunlar. Geleneksel toplumda olmayan sıkıntılar. 100-200 sene önceki İstanbul sokaklarına gittiğinizde Mevlevi dergahı, Bektaşi dergahı, Nakşi dergahı, hepsi yan yana yaşamışlardır. Kilise, sinagog bunları da zıtlık içinde kimse görmemiştir. Şimdi yeniden bu kültürü inşa etmemiz lazım. Moderleşme içinde bazı bu kurumlar tehdit gibi algılandı. Eskiyi temsil eden, geri kalmış gibi algılandı, müzelere döndürülüp ücret kondu. Geleneksel hoşgörü kültürüyle çağdaş eşit vatandaşlık kültürünü birleştireceğimiz yerde çözüm. Eşit vatandaş. Hiçbir vatandaşımız bizim açımızdan karşı, ötekileşmiş olamaz. Devlet böyle baktığı anda kendini reddeder. Seçim, demokrasi bir rekabettir. Herkes halktan oy almak için söylemini kullanır. Ama bu şeyde bir oy hesabı olamaz. Olsa seçim öncesinde bu dosyayı açmamayı düşünebilirdik. Hayır. Ben bana oy verenler kadar oy vermeyenlerin de başbakanıyım. ”

“Bu konuyu siyaset üstü bir konu olarak mı bakıyorsunuz?” sorusunda, “Evet, kesinlikle” yanıtını veren Davutoğlu, “Biz oy hesabı içinde, oy talebinde değiliz. Yeter ki toplumumuzda herkes bu ülkeye ait olmak dolayısıyla mutlu hissetsin. Kendisini siyasal, sosyal, ekonomik ilişkiler ağının dışında görmesin, kimliğini, düşüncesini rahatlıkla ifade edebilsin. Siyaset parçalaştırıcı, bölen bir alan haline dönüşür, eğer kimlik siyaseti üzerinden bir şey üretilmeye kalkışılırsa” diye konuştu.

“Bunlar Türkiye’deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir”

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi bağlamında devam eden seçim barajı tartışmalarını değerlendirerek, “Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye’deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir” dedi.

Başbakan Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanına atfen çıkan haberler hususunda, ertesi gün Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın yaptığı açıklamayla konuyu açıklığa kavuşturduğunu ifade etti.

Anayasa Mahkemesi üzerinden bir tartışma yapmak istemediğini belirten Davutoğlu, “Açıklığa kavuşan bir husus var. Orada Anayasa Mahkemesi Başkanına atfedilen beyanların, doğru olmadığı ortaya çıktı. …Gazetecinin iyi niyetle bir algı, bir iletişim sıkıntısından olabiliyor bazen. Bizim için esas olan pazartesi günü yapılan açıklamadır ve o yalanlanmıştır.” diye konuştu.

“Hiçbir zaman baraj korkumuz olmadı”

AK Parti yeni kurulduğunda, 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek kurulmadığını vurgulayan Davutoğlu, partinin iktidar hedefiyle kurulduğunu fakat o dönem erken seçime gidilip gidilmeyeceğinin belli olmadığını hatırlattı. Davutoğlu, seçim barajının o dönem de var olduğunu aktararak, şunları söyledi:

“Yeni kurulan bir parti olarak da ‘Aman barajlar kalksın’ diye bir şey yapmadı. Çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde kendine güveniyordu, ‘Ben iktidar olurum’ diyordu. Kendine güvenen bir parti olarak hiçbir zaman barajın arkasına da saklanmadık, barajdan da korkmadık. 2001 Ağustos ile 2002 Kasım arasında bir muhalefet partisi olarak, barajı bahane göstermeden halka ulaşmaya çalıştık ve başarılı olduk. Sonra da barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları herhangi bir şekilde baraj dolayısıyla alınmış oy oranları değil. Milletvekili dağılımını koysak bile yüzde 50’yi yakalamış Türk siyasetinde kaç parti var, yüzde 48,5 yüzde 49’ları yakalamış? 2011 seçimlerinde geldiğimiz düzey belli. Dolayısıyla AK Parti olarak bu konuda herhangi bir kaybımız yok.”

“Erdoğan, geçen yıl 3 seçenek önerdi”

Başbakan Davutoğlu, geçen yıl bu sebeple AK Parti Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3 teklifte bulunduğunu anımsatarak, barajın tamamen kaldırılması, daraltılmış bölgeye geçilerek barajın yüzde 3 ile 5 arasında tutulması ya da mevcut sistemle devam edilmesi seçeneklerinin sunulduğunu dile getirdi.

Burada önemli olanın parlamenter sistemde temsil ile istikrarı bir arada sağlanması olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:

“1995’te Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karar var. O zaman yapılan itirazı reddederken, temsil ile istikrar aynı derecede önemlidir. Temsili sağlarsınız, 1965-1969’da Milli Bakiye Sistemi’yle en küçük partilere bile şeyler dağıtıldı, fakat ondan sonra gelen koalisyon hükümetleri gösterdi ki; temsille sağladığınız olumlu unsurlar istikrar getirmiyorsa bu sefer başka sıkıntılar doğuruyor. Peki istikrar yeterli mi? Yetmez. Birçok Ortadoğu ve başka ülkelerde antidemokratik istikrar var ama demokrasi olmadığı için meşruiyet yok, temsil yok. O zaman bizim yapmamız gereken en uygun bir şekilde bunları buluşturabilmek. Bu tartışma geçen sene açılmış olsaydı, biz teklif ettiğimizde, memnuniyetle bütün partililerle oturulur, konuşulur ve yeni bir formül neyse onun üzerinde çalışılırdı.”

“Baraj tartışmaları, istikrarla ilgili soru işareti uyandırma çabasıdır”

Davutoğlu, anayasal bir zorunluluk olarak, değişikliğin 1 yıl önceden olmadıkça uygulanma şansı bulunmadığına dikkati çekerek, “O zaman grup konuşmamızda da vurguladığım gibi; bu konuları böyle bir reaktif ya da bir şeyi engellemek için ele alınan konular değil de ilkesel, rasyonel, birlikte oturup değerlendirip, herkesin temsille istikrarı birlikte sağladığı bir noktaya, her fikre açığız. Birden Anayasa Mahkemesi Başkanlığının reddettiği o konuşma etrafında bir fırtına kopartıldı, bir algı yürütülmeye çalışıldı. Burada geçen sene 30 Mart seçimleri öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015 seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye’deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir. Şu anki temsil, geçerli oylar üzerinden zaten yüzde 95’lere varan güçlü bir temsil şeyimiz var. Bu noktada bir sıkıntı yok” dedi.

Davutoğlu, söz konusu tartışmaların zamanlamasına işaret ederek, Anayasa Mahkemesi’nin 1995’te, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de 2008’de aldığı kararların şu anki seçim sistemine meşruiyet gölgesi getirmeyeceğini söyledi. Bu kararların barajı meşru gördüğünü anımsatan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Ama bu çözülmek istenseydi yeni bir teklifle, 2013’ün Eylül ayında yapılan teklif şu ana kadar tartışılır, konuşulurdu. Bunları bekletip, şimdi böyle bir tartışma açmak doğru değil. Önümüzdeki dönemde bu çerçevede de bir kriz beklemiyorum. Türkiye’de seçim normal zamanında yapılır. Meşru prosedürler içinde yapılır. Bu tartışma etrafında hiçbir vatandaşımızın tedirgin olmaması lazım. İstikrarımızı bozacak bir şeye izin vermeyiz, temsili yok edecek bir demokrasiye zaten izin vermeyiz. Bundan heveslenip de ‘acaba bu sefer AK Parti’nin ayağını kaydırmak suretiyle Türkiye’de istikrarı bozabilir miyiz’ diye hevesleniyorsa, hevesleri kursaklarında kalır.”

“Cemaat, gönül beraberliğidir”

Başbakan Davutoğlu, Türkiye’deki bütün cemaatlerin fişlendiği yönündeki iddialara ilişkin soruya şöyle yanıt verdi:

“Bir kere bazı kavramların ne kadar yozlaştırıldığı, hepimizin önem verdiği kavramların ne kadar anlam kaymasına uğradığı, özellikle bu cemaat kavramı etrafında son yaşadıklarımızla görüldü. Biraz önce cemevi dedik, cami dedik… Cemaat de aynı şeyden gelir; cem etmekten yani bir araya getirmekten, muhabbetle bir araya getirmekten. Cemaat, gönül beraberliğidir. Şu cemaat olur, bu cemaat olur, her bir yol eğer o gönül muhabbetine dayanıyorsa bunlar zaten yasakla ortadan kalkacak şeyler değil. Kalksaydı 12 Eylül kaldırırdı, 28 Şubat kaldırırdı. Cemaatler kanunla, yasayla bir araya gelmez ki, kanunla, yasayla kaldırılabilsin. Gönül erleri bir araya gelir ve yapar. Dolayısıyla herhangi bir cemaate, devletin tavır alması demek, sosyolojik bir gerçekliğe tavır alması demek. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu değil. Peki, “Paralel yapı bir cemaat midir?” diye soruyorsanız, cemaat değil. Aradaki ayrım burada. Bunun için niye biz 3 sene önce bu yapıya da bir cemaat, bir gönül şeyi olarak mukabelede bulunup, her türlü imkanı sağlıyorduk. Hiçbir cemaat yapısı AK Parti iktidarlığında herhangi bir kısıtlamaya tabii tutuldu mu? Herkes özgürce kendini ifade etti. 28 Şubat’ın bunaltıcı atmosferinden bu ülkeyi kim çıkardı, herkes kendisine sorsun.”

“Cemaat gibi görünüp, başka amaçlara yöneldiler”

Davutoğlu, 28 Şubat döneminde bazı kesimlerin “başörtüsü teferruattır” diyerek maske taktığını belirterek, bu maskeleri kaldıranın AK Parti iktidarları olduğunu söyledi. Söz konusu yapıyı cemaat olarak tanımlamadığına vurgu yapan Davutoğlu, “O vasıfla gönüllü işler yaparken, hiçbir zorlukla karşılaşmazken şimdi neden karşılaşıyor? Çünkü cemaat gibi görünüp yaptığı faaliyetlerin ötesinde başka bir amaca yöneldi. Nedir o amaç? Millete gidip de onun rızasını almadan, meşruiyetini milletten almadan Ankara’da bürokrasiyi örgütleyerek ve kontrol altına alarak millet adına otorite kullanmaya kalktı. İşte o zaman ‘Arkadaş sen cemaat değilsin’ deriz. Çünkü niyetin gönül ve muhabbet köprüleri kurarak, millet arasında irtibatları kuvvetlendirmek değil, niyetin cemaat görünümü altında halkın oylarıyla seçilmiş iktidara bir politika dikte etmek” ifadesini kullandı.

Davutoğlu, “pararlel yapı”nın dış mihraklarla işbirliği yaptığını aktararak, devletin gizli belgelerinin ortaya çıkarılarak gizli bir operasyonun parçası olunmaya çalışıldığını belirtti.

“Onlar, cemaat vasfını kaybetti”

MİT tırlarına yapılan operasyon dahil olmak üzere birçok olayın alt alta konulduğunda mevcut yapının “cemaat” olarak adlandırılamayacağını vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:

“Bunlara cemaat adını vermek, cemaat kavramına ihanet etmektir. Şimdi artık cemaat demiyoruz. Paralel yapı diyoruz. Çünkü cemaat vasfını kaybetti. İster seküler olsun ister dini görünümlü olsun devleti bürokraside örgütlenmek suretiyle ele geçirmeye çalışırsa bu 60’lı yıllardaki cunta faaliyeti olsun… Ezanın tekrar aslına döndürülmesini bir darbe gerekçesi olarak, daha sonra birçok… Son örneği 28 Şubat’tır. Başkası da dini argümanlar kullanarak bir şekilde devletin içinde paralel bir örgütlenmeyle millet iradesine ipotek koymak… Buna cemaat faaliyeti denir mi? Burada cemaat vasfını kaybetti. Öyle olmamış olsaydı, yitirmemiş olsaydı, bizim için geçmişte ne idiyseler aynı şekilde yürürlerdi. Kendi yakınlarınızı devlet kademelerine getirmek için personel birimlerini tutacaksınız, imtihanları kontrol edeceksiniz, birçok kul hakkına da gireceksiniz. Sonra da ‘Ben, hayır, hizmet işi yapıyorum’ diyeceksiniz. İşte o andan itibaren çizgi geçilmiş ve başka bir şeye dönüşmüş olur o faaliyet.”

“Yapılanlar, örtülü bir operasyondur”

Davutoğlu, bu faaliyetlere destek veren vatandaşları tenzih ettiklerini aktararak, vatandaşların Türkçe’yi yayan bir faaliyete destek verdiklerine dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde meydana gelen yasa dışı dinleme faaliyetlerine de değinen Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Biz yapmadık’ dediler. Peki yapmadınız da neden sahip çıktınız? O çıkar çıkmaz, ‘Bu devlete ihanettir. Biz buna karşıyız’ demediniz de o tapeleri yayarak bir algı oluşturmaya çalıştınız? İyi niyetli bütün cemaat yapılarına soruyorum. Bu cemaat faaliyeti midir? Değil. Biz o zaman deriz ki ‘Bu örtülü bir siyasi operasyondur. Örtülü başka bir istihbari bir operasyondur. O zaman bu yapı oradan çıkar. Bu yapı suçüstü yakalanınca, bu sefer de kendilerini aklamak için diğer cemaat yapılarına ‘Onlar da bizim gibi’ dediler. Hayır onlar sizin gibi değil. Başka hiçbir yapı böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet ve yargı içinde örgütlenerek, ‘Sadece benim elemanlarım buraya girer, başkası giremez’ demedi. İnsanların mahremine girmedi. Kasetlerle şantajlar yapmaya kalkmadı. Bu ister ana muhalefet partisi liderine yapılsın geçmişte olduğu gibi, isterse başka birine yapılsın, bizim için suçtur.”

AA