Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Paz 21°C
Pts 23°C
Sal 24°C
Çar 22°C

BİZ YATIRIMIMIZI SURİYE HALKINA YAPTIK

BİZ YATIRIMIMIZI SURİYE HALKINA YAPTIK
27/12/2012 17:22
A+
A-

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Soğuk Savaş’ın 1990’lı yıllarda Balkanlar’da sona erdiğini, şimdi de Ortadoğu’da bitmekte olduğunu belirtti.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde düzenlenen “2012’de Türk Dış Politikası ve Gelecek Ufku” başlıklı konferansa katıldı.
Türkiye’nin ve dünyanın büyük bir değişimden geçtiğine işaret eden Davutoğlu, tarihin şu ana kadar bundan daha hızlı bir değişim süreci kaydetmediğini söyledi.
“Böyle bir ortamda günlük resim çekerseniz ulaştığınız yargılar sizi yanıltır” değerlendirmesinde bulunan Dışişleri Bakanı, uluslararası alanda meydana gelen hızlı değişimin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden beri geçen 23 yıllık bir dönemi kapsayacak biçimde ele alınması gerektiğinin altını çizdi.
Davutoğlu, geçmiş dönemlerdeki içe kapalı dış politikanın geride kaldığını ifade ederek, son 10 yılda Türkiye’nin uluslararası arenada belirleyici ve aktif bir rol oynadığının altını çizdi.

-Üç büyük siyasi deprem yaşandı-

Davutoğlu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını “jeopolitik deprem” olarak nitelendirirken, Ermenistan-Gürcistan arasındaki sorunların ve son olarak 2008 Rusya-Gürcistan arasında çıkan savaşın, Soğuk Savaş’ın artçı şokları olduğunu söyledi. Davutoğlu, bu dönemde yükselen değerlerin demokrasi ve özgürlük olduğunu hatırlatarak, kırılan fay hattının henüz sağlam zemine oturmadığını vurguladı.
Türkiye’nin NATO içinde yer alarak birinci depremin kazanan tarafında olduğunu söyleyen Davutoğlu, ancak bu kazanımların siyasi ve ekonomik olarak yansımadığını, üstelik tüm yüklerinin Türkiye tarafından ödenmek zorunda kalındığını ifade etti.

-İkinci siyasi deprem 11 Eylül-

Son 23 yılda meydana gelen ikinci büyük siyasi depremin 11 Eylül saldırıları olduğunu kaydeden Davutoğlu, bu dönemde güvenlik algılamasının ön plana çıktığını belirtti.
Bu dönemde tüm dünyada güvenlik temelli politikalar izlenmesine rağmen Türkiye’de aksine demokrasi ve özgürlüklerin artırılması yönünde bir siyaset belirlendiğini vurgulayan Davutoğlu, paralel olarak siyasi istikrarın sağlandığını ifade etti.

-Üçüncü siyasi deprem ekonomik krizler ve “Arap Baharı”-

2008’den itibaren dünya genelinde ortaya çıkan ekonomik krize vurgu yapan Davutoğlu, “Arap Baharı”nın takip ettiği bu dönemi ise “Ekonomik-politik deprem” olarak nitelendirdi.
Avrupa ve Arap dünyasında meydana gelen değişimin Akdeniz’de kesiştiğini söyleyen Davutoğlu, “2010’da Tunus’ta ilk hareketlenmeler başladığında iki prensibimiz vardı. Birincisi halkların talepte bulunmasıyla ortaya çıkan demokratik değişimlerin yanında yer almak, ikincisi ise bu değişimlerin kansız sağlanması için elimizden gelen tüm çabayı sonuna kadar sarf etmekti” dedi.
Arap dünyasındaki değişim süreçlerinin en az zararla atlatılması için dünyanın hiçbir ülkesinin Türkiye kadar çalışmadığını belirten Davutoğlu, “Soğuk Savaş 1990’lı yıllarda Balkanlar’da bitti, şimdi Ortadoğu’da bitiyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Arap Baharı” sürecinde birçok kaos senaryosunun ortaya atıldığını kaydeden Davutoğlu, şu an birçok ülkede seçilmiş hükümetlerin görev yapmaya başladığını vurguladı.

-“Mısır’la rekabet içinde değiliz”-

Son dönemde Türkiye ile Mısır’ın birbirine rakip iki ülke gibi gösterilmeye çalışıldığını söyleyen Davutoğlu, Türkiye ve Mısır’ın bölgenin en önemli ikili eksenini oluşturduğunun altını çizdi.
“Mısır’ın her başarısı Türkiye’nin başarısıdır. Kimse bize yeni Soğuk Savaş senaryoları oynamaya çalışmasın” diyen Davutoğlu, Gazze’deki olaylarda iki ülkenin omuz omuza çalıştığını kaydetti.

-Suriye’deki olaylar-

Romanya’da Çavuşevsku döneminde Romanya halkının dile getirdiği isteklerle, Suriye’de Esed yönetimine karşı dile getirilen taleplerin birbirine benzediğine işaret eden Davutoğlu, Suriye yönetimi ile 9 ay görüşüldüğünü hatırlatarak, “Görüşmelerimizde Esed’e şunu söyledim: Geçmişte yanınızda durduk. Ama bir gün ya halkımız ya ben derseniz, hiç tereddüt etmeden halkı seçeriz dedim” ifadesini kullandı. Türkiye’nin halklardan yana politika izlediğini belirten Davutoğlu, “Tarihin akışı halkların taleplerinin yanındadır” dedi.
Özellikle Suriye’den gelen mültecilere yönelik çalışmalara atıfta bulunan Davutoğlu, Türkiye’nin mülteci politikasının bir efsane olduğunu ve bölgeye gelen tüm yabancıların bunu dile getirdiğini kaydetti.

-“Libya’ya yaptığımız yardım eleştirildi”-

Geçen ramazan ayında Libya’ya 100 milyon doları hibe olmak üzere 300 milyon dolar yardım yapıldığını hatırlatan Davutoğlu, “Bu yardım için hakkımda gensoru önergesi verdiler. Halbuki o yardım ile Bingazi ramazan ayını rahat geçirdi. Ayrıca o dönem yapılan yardımı da Libya bize geri ödedi” dedi.

-“Risk aldık”-

“Arap Baharı” sürecinde Türkiye’nin risk aldığını söyleyen Davutoğlu, siyasetin doğru zamanda doğru riski ahlaki bir biçimde almak olduğunu belirtirken, “Mübarek’e git derken, Türk dış politikasının en büyük riskini aldık” diye konuştu.
Davutoğlu, Türk dış politikasına yönelik eleştirilere değinirken, “Tarihin arkasında koşulmaz yoksa hızlı dönen çarklar altında ezilirsiniz. O yüzden tarihin içinde koşulur, önünde gidilir” dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de büyük bir kriz yaşanırken ülke olarak Suriye halkının yanında olan bir anlayış içinde olduklarını belirterek, “Halka yatırım yapan kaybetmez” dedi.
Stratejik Düşünce Enstitüsü tarafından düzenlenen “2012’de Türk Dış Politikası ve Gelecek Ufku” başlıklı konferansa katılan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye krizine ilişkin politikasını anlattı.
Suriye’de büyük bir dram yaşanırken bazı sıkıntıların da ortaya çıktığını dile getiren Davutoğlu, 2002’de belirledikleri dış politika ilkeleri doğrultusunda Ortadoğu’da güvenli ve özgür bir ortamın sağlanması gerektiği düşüncesinde olduklarını hatırlattı. “Komşularla sıfır sorun politikasını yürüttük ve yürütmeye devam edeceğiz” diyen Davutoğlu, Suriye bağlamı dışına çıkıldığında komşularla ilişkilerin hem ticaret ve ekonomi, hem de siyaset ekseninde en üst düzeyde yürüdüğünün görülebileceğini söyledi.
Suriye’deki krizde halkın yanında yer alan bir politika izlediklerini vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suriye konusunda, inşallah, halka dayalı bir Suriyeli yönetim oluştuğunda, ilişkilerimizin bırakın sorunsuzluğu başka ne aşamalara geleceğine hepimiz şahit olacağız. Biz yatırımımızı Suriye halkına yaptık. Bu yatırımımız, ne kadar sürerse sürsün, bu çileli geçiş sürecinde, sonunda kazanan bir yatırımdır. Halka yatırım yapan kaybetmez.”
Davutoğlu, “Nasıl olur da bu mültecileri kabul edersiniz-” şeklinde muhalefetten gelen soruların kendisini en çok üzen eleştiriler olduğunu dile getirerek, “Türk halkının geleneklerine uygun olarak o insanlara kapıları açtıklarına” değindi. Davutoğlu, şunları kaydetti:
“145 bini aşkın mülteci şu an bu kamplarda. Allah aşkına nasıl bir insan evini bırakıp, terk edip en lüksü olsa bile bir kampa gider- Yani öyle bir hava verdi ki muhalefet ve bazı çevreler, Türkiye hiç ortada kriz yokken kamplara insanları kabul etti, onları orada eğitti ve kriz çıkardı. Elhamdülillah, bu mültecileri ağırlıyor diye Türkiye ekonomisinde bir kriz mi oldu- Şükran hisleri içinde inşallah evlerine göndereceğimiz bir insan topluluğu var. Bu bizim tarihimizin gereğidir, ülke ve milletimizin geleneğidir.”
Konuşmasında Türkiye’nin ve dünyanın büyük bir değişimden geçtiğini belirten Davutoğlu, “tarihin şu ana kadar bundan daha hızlı bir değişim süreci kaydetmediğini” söyledi.

-Türkiye-AB ilişkileri-

Avrupa’nın büyük değişim yaşadığına işaret eden Davutoğlu, Türk tarihinin, ekonomisinin ve siyasetinin doğrudan irtibatlı olduğu alanlardan birinin de bu coğrafya olduğunu ifade etti.
“Avrupa tarihi biz olmadan yazılamaz, bizim tarihimiz de Avrupa faktörü olmadan anlaşılamaz” diyen Davutoğlu, “AB’nin geleceğini şekillendiren en önemli sorulardan birinin Türkiye’nin AB’nin dışında mı yoksa içinde mi yer alacağı olduğunu” anlattı. Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu basit soruya verilecek cevap Avrupa Birliği’nin geleceğini şekillendirecektir. Bizden daha çok Avrupa Birliği’ni şekillendirecektir. Birliğin iki gelecek perspektifi var. Birlik, ya dünya ekonomisindeki rekabet gücünü, dünya jeopolitiği içindeki etki gücünü artıracak ve kültürel çoğulculuğu geliştirecektir ya da Birlik, ekonomik rekabet gücünü kaybedecek, jeopolitik etkinliğini kaybedecek ve kültürel çoğulculuğu kaybedip muhafazakarlığa doğru gidecek. Birinci yol, Birliği küresel güç halinde tutmaya devam eder. İkinci yol ise Avrupa’yı kıtasal bir güç, daha sonra da parçalanan bir kıta haline getirir. Türkiye’nin üyeliği bu noktada AB için temel nihai tercih sorunudur. Öyle ya da böyle Türkiye’yi üye yaptıkları zaman birinci alternatif güçlenecek, Türkiye’yi üye dışında tutarlarsa ikinci alternatif güçlenecek.”
Almanya ve Fransa’nın Avro Bölgesi’nin bir zorunluluk olduğu üzerinde dururken, Birliğin diğer büyük gücü İngiltere’nin bu oluşumdan çıkıp çıkmamayı tartıştığını anımsatan Davutoğlu, İspanya’da Katalonya bölgesinin ayrılma trendi içinde bulunduğuna dikkati çekti.
Avrupa’da ekonomik ve politik krizin yanında ulus devletlerin egemenliklerinin ne olacağı kriziyle karşı karşı bulunulduğunu ifade eden Davutoğlu, “Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin anlamı 10 yıl öncesinden farklı. Biz her halukarda Avrupa Birliği’nin üyesi olma irademizi sürdürüyoruz. Gireceğimiz Avrupa’nın da nasıl bir Avrupa olduğunu ölçmeye, biçmeye, anlamaya çalışıyoruz” yorumunda bulundu.
“Avrupadaki ırkçı söylemleri yakından takip ediyoruz” diyen Davutoğlu, Almanya’da meydana gelen “dönerci cinayetleri”ni sonrasında güvenlik yetkililerinin olay sonrasında şüpheli olarak en yakın akrabalarına bakmasının, ırkçı bir tehlikeyi ise göz önüne almamasının, alarm verici olduğunu kaydetti.

-Vize muafiyeti-

“Yeniden şekillenen Avrupa”da en etkin rolü oynamaya çalıştıklarına vurgu yapan Davutoğlu, vize muafiyeti konusuna da değindi. Bakan Davutoğlu, “Nasıl Ortadoğu’da ve Orta Asya’da vatandaşlarımıza vize muafiyetinin peşindeysek, Avrupa için de vize muafiyeti peşindeyiz. 3 sene sonra önce resmen talep ettik, bunun takipçisi olacağız. Niçin bunun bu kadar üzerinde duruyoruz- Bizim sömürgecilik geçmişimiz yok. Bizim elimizde ne var- Bizim doğal kaynağımız da her türlü kaynağımız da insan kaynağımız. İnsanımız ne kadar hareket ederse o kadar değer üretir. Afrika’da, Latin Amerika’da, Avrupa’da her yerde Türk görmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

-Uluslararası organizasyonlara katılım-

Davutoğlu, Türkiye olarak tüm uluslararası organizasyonlarda aktif olmak istediklerinden bahsetti. Geçtiğimiz yıllarda Birleşmiş Milletler (BM) Medeniyetler İttifakı’yla, bu yıl içinde de Finlandiya’yla birlikte BM Arabuluculuk İnisiyatifi’ni geliştirdiklerini hatırlatan Davutoğlu, “Bir arabuluculuk merkezini de İstanbul’da kuracağız. Bir BM bölgesel merkezi İstanbul’da oluşturulacak. İstanbul’u küresel barış merkezi haline getireceğiz. Bütün çevre uluslararası örgütlere Türkiye doğrudan üyedir; ya stratejik ortağıdır ya da gözlemcidir. Dünyanın neresinde bir yaprak kıpırdarsa ondan haberimiz olacak şekilde uluslararası örgütlere üye olacağız” açıklamasında bulundu.

-Tutuklu gazetecilerin durumu-

Konuşmasının ardından soruları yanıtlayan Davutoğlu, “cezaevlerindeki tutuklu gazeteciler konusunun kendini uluslararası platformlarda zor durumda bırakıp bırakmadığı” şeklinde bir soru yöneltilmesi üzerine şunları kaydetti:
“Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı son 3 ay içinde çalışmalar yaptı, bunlar bir kitapçık halinde tüm dış temsilciliklere dağıtıldı. Gazetecilik kimliği taşıyan ama suçun kimliği gazetecilik olmayan, yani birinin gazeteci olmasıyla işlenen suçun gazetecilikle ilgili olması arasında fark var. Akademik hayatta birisi bir şekilde suça karışmışsa profesörleri mi tutaklamış oluyoruz – O suçun mahiyeti önemli.”

AA

ETİKETLER: