Dolar 32,3828
Euro 35,0363
Altın 2.326,77
BİST 9.142,40
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Az Bulutlu
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cts 22°C
Paz 23°C
Pts 24°C
Sal 19°C

BU ZARARLAR KİMDEN TAZMİN EDİLECEK

04/02/2016 22:13 | Son Güncellenme: 04/02/2016 22:34
A+
A-

Sizleri yıllar evveline götürmek istiyorum. Yani Ziraat Bankası’nda çalıştığım yıllara.

 

Aradan bir hayli zaman geçmesi yüzünden tarihini hatırlamam mümkün değil. Fakat sanırım 20 yıl falan olmuştur. Bir olay yaşadık. Yaptığımız birkaç kredi işleminde ve yine hatırladığım kadarıyla sehven (yanlışlıkla) 2 defa BSMV ile Kay. Kul. Des. Fonu’nu tahakkuk ettirmişiz. İşlemi yapan arkadaşım ki, kulaklarını çınlatayım Veysel Şeker. Dediğim üzere yanlışlıkla bu işi gerçekleştirmiş, imzalayıp bana vermiş; gerek kendisine gerekse de yaptığı işlemlere kendim kadar itimat ettiğim arkadaşımın işlemini bende imzalamışım. Zamanı gelince de bankanın muhasebe servisi vergileri bağlı olduğumuz vergi dairesine yatırmış.

 

Aradan biraz zaman geçmişti ki, bir gün müfettişler bankaya damladılar..

 

Şimdi nasıldır bilemiyorum amma o zaman denetimler sıkı. Hemen her sene bankanın müfettişleri gelir, iğneden ipliğe bütün iş ve işlemleri kontrol eder. “Eksik, yanlış, suiistimal veya yolsuzluk var mı yok mu?” diye sıkı sıkıya incelerler. Ki doğrusu da budur!

 

Nitekim yukarıda bahsettiğim bizim bu yanlışta müfettişin gözünden kaçmadı ve (bankacılar bilir) “tenkit”lerinin arasına aldı. Bizde bu tenkide “fazla ödemenin ilgili kurumdan tahsili sağlanacak, eğer bu mümkün olmaz ise müsebbiplerinden tahsili yapılacak” cevabını verdik.

 

Neyse lafı uzatmayalım. Her gün bire bir görüştüğümüz, hatta samimi olduğumuz vergi dairesindeki arkadaşlarla temasa geçtik.. Ve bu işin halledilmesi için vergi dairesine fazla ödemeye ilişkin belge ve fişlerin tasdikli suretlerini de ekinde ihtiva eden resmi bir yazıyla müracaatta bulunduk…

 

Gidiyoruz geliyoruz, telefonlar ediyoruz ne bizim arkadaşları ne amirlerini ne de mevzuat hazretlerini bir türlü aşamıyoruz…

 

Bu arada bankanın genel müdürlüğü sık sık “ne yaptınız parayı ilgili kurumdan tahsil ettiniz mi?” diye sorup duruyor.

 

Arkadaşıma dedim ki, “ sanırım biz bu parayı alamayacağız gibi, en iyisi yatırıp kurtulalım. En azından tenkitlerden kurtuluruz” dedim. Nitekim biz bu parayı ödedik.

 

Para kaç lira mı?

 

Bizim için biraz yüklü sayılır amma banka için çok çok cüzi bir para. Üstelik yenmiş içilmiş bir şey de değil, devletin bir kurumundan (Ziraat Bankasından) diğer bir kurumuna (vergi dairesine) aktarılmış bir para!

 

Şimdi diyeceksiniz ki, “durup dururken bu olayı niye anlattınız?..”

 

Hemen niye bahsettiğimi ve olayla olan bağlantısını anlatayım…

 

Bildiğiniz üzere bundan birkaç yıl evvel zamanın başbakanı tuttu yine şahsi arzu ve menfaatleri ile önlenemeyen hırsları yüzünden; önce “görüşmüyoruz” diye inkâr ettiği, sonra da “ne var bunda görüştük, görüşüyoruz” dediği malum bebek katili “terörist başıyla” Oslo’da, şurada burada anlaşarak “çözüm süreci” diye bir şey icat etti.

 

O zaman ben/biz, MHP’nin yetkilileri ve sağduyu sahipleri; “yürütülen bu politikanın çok yanlış olduğunu, ileride altından kalkılamayacak sonuçlar doğuracağını, terörün taban bulup, bölünmeye yönelik kalkışmaların olacağını” yazdık-söyledik dinletemedik.

 

Nitekim kendisine olduğu gibi, kendisinin arkasında ne söylerse, ne yaparsa bir hikmet bulan önemli orandaki halka da dinletemedik. Menfaatçi yandaşları işin doğrusu söylemeye bile gerek yok. Ha keza AKP iktidarını desteklerinin karşılığında himmet bulanlarda zaten peşi sıra gittiler.

 

Çünkü doğrunun peşinde gitmek yerine yanlışta ısrar etmek “ben ne dersem doğrudur” demek hem bunların kendisinde hem de “uzun adamın” peşi sıra giden oydaşlarının fıtratlarında var!

 

PKK teröristlerinin siyasi uzantısı HDP, Haziran 2015 seçimlerinde 80 kadar milletvekili çıkartınca ve kendileri de iktidar çoğunluğu sağlayamayınca. Muhteremler her zaman olduğu gibi yine çark ettiler..

 

En yetkili ağızlarca bir zamanlar “Türkçülüğü ve Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldıklarını” unutmuş gözükerek. Anında herkesten fazla milliyetçi kesildiler.. Ağızlarından kerpetenle bile alınamayan “Türk” sözünü her konuşmalarında söyler oldular.

 

Hatta ve hatta “Türk” kelimesini duyar duymaz tüyleri diken diken olan üstüne üstlük sinirden kıpkırmızı kesilen Recep Tayyip Erdoğan “Türk tipi anayasadan” bahseder oldu..

 

Bir zamanlar müzakereye oturduğu, yaptığı eylemlere ve hatta şehirlerde yapılanmalarına, silahları depolamalarına dahi göz yumup; ayrıca “terörist” bile diyemediği bölücü örgüte, onun meclisteki uzantılarına ağzına ne geldiyse söyledi.

 

Bu arada PKK terör örgütü gözümüzden bile sakındığımız evlatlarımızı birer birer ve genellikle de arkadan haince vurarak şehit etmeye başladı.

 

Beri taraftan zaman gösterdi ki;

AKP iktidarının dayattığı “çözüm süreci” denilen meşum süreçte Güneydoğu’da 20 kadar ilçede devlet hâkimiyeti çoktan örgütün eline geçmiş. Belediyelere aktarılan paralar örgüte aktarılmış. Hendekler ile sınıra tüneller kazılmış, yollar mayınlanmış, bubi tuzakları kurulmuş.. Şu son birkaç ay içerisinde Kıbrıs Harekâtı’nda verdiğimiz şehit kadar kaybımız olmuş ve kınalı kuzularımızı toprağa vermişiz.

 

Yaklaşık 6 aydır buralarda tam hâkimiyet sağlanmadığı gibi şehirler harabeye dönmüş, birçok vatandaşımız yerinden yurdundan olarak, göç etmek zorunda kalmıştır.

 

Geçtiğimiz günlerde ülkemize ziyarete(!) gelen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in de dahliyle; geçmişten ders almamış gibi buzdolabına koydukları projenin adını yine değiştirerek, yeniden önümüze koymak üzereler..

 

Çünkü en tepedeki adamın tek hedefi var padişah olmak. Yani günümüzdeki adıyla BAŞKANLIK hülyasında…

 

Ne Türkiye ne Türk milleti ne de demokrasi asla umrunda değil. Bunu böyle bilin!

 

Neyse başa dönecek olursak;

Çok cüzi üstelikte dediğimiz gibi her hangi bir kaybına neden olmayan para için bizi sıkıştıran ve hatta tazmin ettiren devlet. Yanlış politikalar sonucunda verdiğimiz bunca canın hesabının bedeli zaten asla ölçülemezde.. Savaş sonrasını anımsatan şehirlerin onarımı ve vatandaşın kayıplarının telafisi için ödenecek maddi bedeli ile bunca masrafın parasını bu işin müsebbiplerinden tahsil etmek gerekmiyor mu?

 

Bence gerekiyor ve bunun için derhal ayakkabı kutularına saklanan yada kısık sesle eritilmesi planlanan paraların (yargı denetiminden kaçırılan) sahiplerine veya onların emriyle kamyonetlerle parayı götürenlere yönelmek gerekiyor!

 

Hukuki ve siyasi boyutlarını da ayrıca ele almak gerekiyor, çünkü birinci derecede mesul bunlardır!

 

Hem ne diye başkalarının yaptığı zararların faturasını biz ödemek zorundayız ki?!!

 

Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız…

Harun KILIÇ

ANKARA