Dolar 32,4768
Euro 34,9560
Altın 2.436,58
BİST 9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Az Bulutlu
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cum 18°C
Cts 16°C
Paz 16°C
Pts 18°C

ÇETİN: BEBEK KATİLİNİN İTİBARINI DÜŞÜNMEK AKP’YE Mİ KALDI?

ÇETİN: BEBEK KATİLİNİN İTİBARINI DÜŞÜNMEK AKP’YE Mİ KALDI?
26/11/2014 20:19
A+
A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, ”’Şu gayet iyi bilinmelidir ki, Türk devletine diz çöktürmek hiç kimsenin haddine değildir. AKP iktidarı boyunca daima Türk devletinden ve milletinden intikam alırcasına politikalar yürütse dahi, amaçlarına ulaşmalarına Milliyetçi Ülkücü Hareket müsaade etmeyecektir” dedi.Çetin, ”Tayyip Erdoğan’ın başbakan ve cumhurbaşkanı olduğu ülkemizde yasalarımız ülkenin bir kısmına uygulanmakta, azgın bir azınlık yakıp yıkmakta, vergi vermeden, fatura ödemeden yaşayabilmektedir. Bir baklava çalan adalet önüne çıkarılırken, sıfırlama tapelerine dokunan yanmaktadır. Bugün Türkiye’de sultanlık heveslisi yegâne kişi kendisidir ve yeni Türkiye yeni anayasa masallarının ardından sadece saraylar ve saltanat hevesi çıkmakta, ortalarda milletin mutluluğuna dair hiçbir emare görünmemektedir” dedi.
Çetin’in açıklaması şu şekilde:
AKP hükümetinin teslimiyetçi politikalarının Türk toplumunda ve devletinde yarattığı dejenerasyon ve gerilemeyi, başbakanın kullandığı retorik çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. Davutoğlu’nun TBMM’deki grup konuşmasında sarf ettiği, “Kimse devletin önünde diz çökmeyecek. Diz çökecek olan devlettir” sözleri, Türkiye’ye dayatılan dönüşümün geldiği son noktayı özetlemektedir. Devletin diz çöktüğü doğrudur ancak AKP iktidarı sayesinde devlet bölücü örgüt PKK’nın, Kürt devleti kurmak üzere olan Barzani’nin, Irak’ta Müslüman kanı akıtan IŞİD’in ve PKK uzantısı PYD’nin önünde diz çökmüştür. Bir kanser virüsü gibi her tarafı saran hırsızlık ve yolsuzluk karşısındaki çaresizlik devlete diz çöktürmüştür. İhalelerdeki kayırmacılığın, rant düzeninin, yandaşa peşkeşlerin, ayakkabı kutucularının, havuzcuların karşısında etkisiz kaldığı için devlet mekanizması çökmüştür. Kanunsuz emir veren bakanların, yasa tanımaz başbakanların ve kaçak saraylarda oturan cumhurbaşkanının elinde mecali ve itibarı kalmadığı için devlet ayakta duramaz hale gelmiş ve diz çökmüştür.
Davutoğlu’nun devletin önünde diz çöktüğünü söylediği millet ise iktidarın yalanlarıyla oyalanırken, ciddi sosyoekonomik sorunlarla boğuşturulurken devletini ve egemenliğini dahi yitirme tehdidi ile karşı karşıyadır. Daha dün Tayyip Erdoğan’ın sarayında ağırladığı bu milletin fedakâr eğitim ordusu öğretmenlerimiz, tıpkı öteki devlet memurları ve meslek grupları gibi ekonomik olarak perişan, sosyal statü açısından muzdariptir. 2 milyara yaklaşan maliyeti, yurtdışından 280 tır dolusu getirilmiş ve her biri 5 bin avro’yu bulan ağaçlarıyla bir gösteriş abidesi olan ak sarayda, ayda 2 bin 400 liraya mahkûm edilmiş öğretmenlerimizi ağırlayabilecek kadar utanma duygusunu kaybetmiş bir Cumhurbaşkanı varken bu devlet ayakta durabiliyorsa Türk milletinin sabrı sayesindedir.
Ermenek’te evladını madene kurban veren bir babanın ayağına 10 liralık lastik ayakkabıyı yakıştıran devlet, Türkiye için ihtiyaç olmadığı halde Tayyip Erdoğan’ın lüksü için sadece son birkaç ayda yaptığı harcamalarla nasıl ayakta kaldığını sorgulatır haldedir. Bin odalı ak sarayın milyar dolarlık maliyetinin yanı sıra, 410 milyonluk devasa uçağı, İstanbul’da 170 milyonluk Vahdettin Köşkü, kendisi için özel yaptırılan 135 milyon maliyetli Çamlıca camisi milletin ihtiyacı için değil lale devrinin haram saltanatı için yapılan harcamalardan sadece bir kaçıdır. Ak sarayına taşınalı bir ay olan Tayyip Erdoğan, bütün odalarını her gece aydınlattığı bu gösteriş abidesi sarayına kaç paralık elektrik faturası geldiğini millete açıklamalıdır.
AKP elinde bütün kurumları lime lime edilen devlet, itibarsızlaştırılmaya ve yok edilmeye doğru sürüklenmektedir. Ergenekon bahanesiyle TSK’yı, 17-25 Aralık yolsuzluk skandalından sonra paralel bahanesiyle polisi hizaya getiren operasyonların ardından, iç güvenlik paketini içeren torba yasa tasarısıyla Jandarmanın AKP’nin emrine verilmesi amaçlanmaktadır. Kendi devletini kurmaya çalışan AKP, bütün kurumlarına savaş açtığı Türk devletini tasfiye etmeye çalışmaktadır. Türkiye’nin NATO konsepti dışında kalan milli bir gücü olan Jandarma Teşkilatının, terörle mücadeleden yolsuzluk operasyonlarına kadar yerine getirdiği son derece hayati işlevleri nedeniyle hedef haline geldiği anlaşılmaktadır. AKP’nin talimatlarıyla terörle mücadeleyi durduran valilere ve kaymakamlara jandarma komutanlarının sicil amirliği yetkisinin verilmesi, Türkiye’nin bugün müsaade edilmeyen terörle mücadelesini yarınlarda da imkânsız hale getirecektir.
AKP’nin idare ettiği 2014 Türkiyesinde, millete karşı işlediği suçlarla bebek katili sıfatını hak etmiş cani, itibarını Bülent Arınç’ın koruduğu bir siyasi aktöre dönüşmüştür. Yönettiği terör örgütü ile otuz binden fazla insanımızı katleden caniyi bebek katili olmaktan çıkaran ilk devlet görevlisi olma şerefi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a nasip olmuştur. 7 Eylül 2010’da Manisa’nın Turgutlu ilçesindeki belediye iftarında “Biz teröristle, örgütle pazarlık yapacak namussuz, şerefsizlerden değiliz” diyen Bülent Arınç, bugün İmralı’daki bebek katilinin itibarını BDP’den dahi koruyacak bir misyonu yüklenmiş ve “Öcalan’ı da zor duruma düşürdüğünüzü bilmiyorsunuz. Siz kimin sözcülüğünü yapıyorsunuz da Öcalan’ı itibarsız hale getirmek istiyorsunuz?” diyeceknoktaya gelmiştir. Tayyip Erdoğan’ın 22 Ağustos 2010 da Samsun ve Giresun’da yaptığı konuşmada “Şu söyledikleri lafa bak. Hükümet, Kandil ile anlaşıyormuş. Edep, edep. İddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. Eğer bunu ispat edemezseniz, bu şerefsizliktir, bu alçaklıktır. Bu hükümet hiçbir zaman terör örgütü ile masaya oturmamıştır, oturmaz… Ey Bahçeli bizim masaya oturduğumuzu söylüyorsanız, bu iddianızı ispatla siz mükellefsiniz” sözlerinin hepsi yutulmuştur.
“Görüşen şerefsizdir” palavraları üzerinden çok zaman geçmese dahi, AKP bugün PKK’yı neredeyse hükümet ortağı yapmış, İmralı’daki caniyi de eşbaşbakanlığa getirmiştir. Aralarında yapılan gizli pazarlıkları açıklamakla tehdit ettikleri AKP hükümetini parmağının ucunda oynatan PKK, ortağının önüne koyduğu talep listesini gün geçtikçe uzatmaktadır. Sözde güvenliği artırmak amacıyla çıkartılacağı söylenen torba yasayla jandarmanın siyasetin emrinde etkisizleştirilmesi, terörle mücadele yasasının değiştirilmesi, anadilde eğitim, anayasadan Türk kelimesinin çıkartılması, valilerin seçimle gelmesi gibi pek çok talebin PKK tarafından hükümete dayatıldığı bilinmektedir. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da desteğini açıkladığı “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı”nın tanınması, bölgesel parlamentoların ve öz savunma güçlerinin kurulması ile kamu düzenini sağlamaya yönelik planlarını gizlemeye gerek görmeyen PKK’nın federalizm için uygun zemin hazırlamaya çalıştığı ve AKP ile pazarlıkları bu noktaya çektiği anlaşılmaktadır.
Tayyip Erdoğan’ın başlattığı ayrıştırıcı dil ve söylemi aynen tekrarlamaktan çekinmeyen Ahmet Davutoğlu, hayranlıkla bahsettiği Irak’taki Sünni-Şii ve Arap-Kürt-Türkmen ayrışmasını Türkiye’ye bir rol model olarak sunacak kadar yolunu şaşırmış vaziyettedir. Grup toplantısında defalarca tekrarladığı Türk-Kürt, Sünni-Şii-Alevi-Bektaşi kimliklerini ayrıştırarak oy devşirmeye çalışan Davutoğlu, “Patnos’ta Sünni Kürt, Erzincan’da Sünni ve Alevi Türkmen, Tunceli’de Kürt ve Alevi” vurgusu yaparken emperyalistlerin dilini kullanmakta ve bu milleti bölmektedir. Irak’ta ve Suriye’de şehirlerin ve hatta kasabaların etnik gruplar ve mezhepler tarafından bölüşüldüğünü bildiği halde, kimi mahallelerin ve hatta ilçelerin etrafına kazılan çukurların görmezden gelindiği Türkiye’ye ayrıştıran bir gözle ve bölen bir dille yaklaşmanın iyi niyetle açıklanır bir yanı yoktur. Mezhep ve etnik vurgusu yaparken, bir taraftan da hiçbir ayrım yapmadan herkesi kucaklama sözü vermek ikiyüzlü ve alçakça bir politikadır.
Davutoğlu’nun Irak ile 24-25 Aralık’ta ortak kabine toplantısı yapacakları açıklaması, bir zamanlar Suriye ile yaptıkları toplantıları hatırlatmaktadır. Esad ile yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Tayyip Erdoğan’ın bir süre sonra ABD talimatlarıyla bu ülkeyi bir mikser gibi karıştırması ve dış politikamızı Esad düşmanlığı üzerine kurması göz önüne alındığında, Irak ile yapılacak kabine toplantısının hangi sonuçları doğuracağı sürpriz olmayacaktır. MHP olarak dileğimiz, Irak’ın akıbetinin de Suriye gibi olmamasıdır. Çünkü Suriye’de bugün insanlar canlarının derdine düşmüş, sefil ve perişandır. İnsan kasaplarının elinden kurtulabilmek için milyonlarca Suriyeli’yi yurdundan eden, rejimlerini değiştirmek ve ülkelerini bölmek için çalışan uluslararası bir koalisyonun ortakları arasına AKP politikaları sayesinde ne yazık ki Türkiye de dâhil olmuştur. Partilerinin adında adalet bulunan AKP’liler, Suriye ve Irak’ta katledilen Müslümanların hesabını yarın ilahi adalet karşısında nasıl vereceklerdir? Amerikan askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua eden Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki iki milyon Suriyelinin perişanlığını ve bu zavallıların ülkemizde istemeden yol açtığı zincirleme zararları ak saray’ından görebilmekte midir?
Devletin kontrolünü eline alan ve kimseye hesap vermeyeceğini zanneden AKP hükümeti, Suriye ve Irak’ta başarıyla uygulanan ayrıştırma, toplumsal çözülme ve kaos planının bir benzerini Türkiye’de uygulamaya çalışmaktadır. Türk milletine hizmet etmek amacı dışında kullanılan devletin en seçkin kurumlarından Özel Kuvvetler Komutanlığımıza bağlı bordo berelilerin Kuzey Irak’ta peşmergeyi eğitmesi, yine ABD’nin talimatlarıyla Türk subaylarının Kırşehir’de 5 bin ÖSO (özgür Suriye Ordusu) askerini eğitecek olması kime hizmet etmektedir? Türkiye’yi komşularıyla kavga ettiren, ülkelerdeki iç karışıklıklarda etkinliği olan bir gücün ameliyat masasına Türkiye’yi yatıran AKP iktidarının, İncirlik’ten eğit-donata kadar pek çok hususta ABD Başkan Yardımcısı Biden’i İstanbul’dan eli boş göndermediği anlaşılmaktadır. Savunma Bakanı Chuck Hagel’in istifası ise ABD’deki politika değişikliğinin işareti ve Esad’ı devirme amacından vazgeçerek daha çok IŞİD’e yoğunlaşacakları şeklinde yorumlanmaktadır. Bölgede Kürt devleti inşasının hızlandırılacağı anlamına gelen bu politika değişikliğinde Türkiye’nin her türlü kullanıldığı; kurulacak Kürt devletinin askerinin eğitilmesi, güvenliğinin sağlanması, petrolünün satılması, şehirlerinin inşasının taşeronluğunu ise AKP’nin yürüttüğü çok açıktır. Bugün Irak’a ve Suriye’ye Kürt devleti inşa edenlerin yarın Türkiye’yi de aynı haritanın içine almayacağının hiçbir garantisi olmadığı, aynı taşeronların burada yürüttükleri PKK müzakerelerinden gayet iyi anlaşılmaktadır.
Türkiye’de devlet otoritesinin aşındırılması ve kurumların tasfiyesi başta olmak üzere çözüm adıyla yürütülen ihanet sürecinin baş mimarı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, önceki gün Galataport projesini iptal eden Danıştay’a kızgınlığını göstermek için ortaya attığı “yargıç vatana ihanet ederse?” sorusu önemlidir. Devletin bütün kurumları gibi yargıya güvenin de zedelenmesinde en büyük paya sahip zatı âlileri, Cumhurbaşkanı vatana ihanet ederse sonuçları ne olacaktır? sorusunun cevabını da vermelidir. Emrindeki kukla başbakan Davutoğlu’nun övünçle dile getirdiği devlete diz çöktürmenin, milleti ayrıştırmanın hesabının bir gün mutlaka sorulacağını aklından çıkarmamalıdır.
Şu gayet iyi bilinmelidir ki, Türk devletine diz çöktürmek hiç kimsenin haddine değildir. AKP iktidarı boyunca daima Türk devletinden ve milletinden intikam alırcasına politikalar yürütse dahi, amaçlarına ulaşmalarına Milliyetçi Ülkücü Hareket müsaade etmeyecektir. Tayyip Erdoğan’ın Hazreti Ömer’e atfen naklettiği “Yasalar ne kadar kötü olursa olsun eğer adil bir sultanın elindeyse oradan güzel neticeler doğar. Yasalar ne kadar güzel olursa olsun eğer zalim bir sultanın elindeyse oradan zulüm doğar” ibretlik sözlerini Allah söyletmiştir. Tayyip Erdoğan’ın başbakan ve cumhurbaşkanı olduğu ülkemizde yasalarımız ülkenin bir kısmına uygulanmakta, azgın bir azınlık yakıp yıkmakta, vergi vermeden, fatura ödemeden yaşayabilmektedir. Bir baklava çalan adalet önüne çıkarılırken, sıfırlama tapelerine dokunan yanmaktadır. Bugün Türkiye’de sultanlık heveslisi yegâne kişi kendisidir ve yeni Türkiye yeni anayasa masallarının ardından sadece saraylar ve saltanat hevesi çıkmakta, ortalarda milletin mutluluğuna dair hiçbir emare görünmemektedir.
Oy devşirmek için kılıktan kılığa giren, mezhepçilikten ve etnik ırkçılıktan medet umarak Dersim’de Seyit Rıza’ya, Erbil’de Barzani’ye, İmralı’da bebek katiline, Vaşington’a, Brüksel’e döne döne kıblesini şaşıran AKP iktidarının unuttuğu Türk milletine hizmet için Milliyetçi Hareket Partisi bütün hazırlıklarını yapmaktadır. MHP iktidarında bebek katilinin değil Türk milletinin itibarı korunacaktır. Milletin gerçek iktidarında yapılacak ilk iş bu haram saltanatı yıkmak ve teröriste devlet adamı muamelesi çekenlerden hesap sormak olacaktır.