Dolar 32,4875
Euro 34,8059
Altın 2.475,51
BİST 9.530,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
19°C
Hafif Yağmurlu
Per 16°C
Cum 17°C
Cts 19°C
Paz 20°C

Çift Başlı Selçuklu Kartalı

Çift Başlı Selçuklu Kartalı
30/11/2016 15:54
A+
A-

Biz O’nun öğrencisi olduğumuzda artık emekliliği yaklaşmıştı. Türk Tarihi’nin öyle bir aşığıydı ki derste zaman zaman dalıp giderdi.

Tarih Bölüm başkanıydı. Bazen bir sebeple onu aradığımız olur, odasının önünde dakikalarcabekler, eli boş dönerdik.

Bir keresinde “Hocam sizi öğle yemeğinde de göremedik” diye sitem edince:

“Ben öğle yemeğini Alparslan’la yedim!..” diyecek kadar da samimi ve hazır cevaptı.

Biz onun yine tarihe dalıp gittiğini,hatta kaybolduğunu düşünür; gençlik haliyle, gülüşürdük…

Ama şimdi anlıyoruz ki Köymen Hoca, öğle paydosunu da üzerindeçalıştığı bir konuyu tamamlamak için kullanırdı.

1980 sonlarındaki ilk derslerimizde 12 Eylül henüztazeydi. Sınıfta Tarih bölümlerine özgü bir Ülkücü üstünlüğü vardı.Şehit çocuğu Köymen hoca da bundan gayet memnundu.

Memleketin Komünizmin kıyısından dönüşünü, bu uğurda binlerce şehit veren Ülkücülerin fedakârlıklarını konuşuyorduk.

Açık ve sert ifadeler, hocayı da zora sokardı; ama gündemimizde Ülkücülerin bu vatanperverliğine karşı Mamak’ta yapılan 12 Eylül zulmü vardı.

Köymen Hoca, bir ara kendisinin de aktif bir Türk Milliyetçisi olarak nasıl bir inisiyatifaldığını anlatacakoldu.

Selçuklu Tarihi’nin bu çalışkan üstadı, “Ben…” diye söze başladı:

“Tam oturmuş,’Tuğrul Bey ve Zamanı’nı yazıyordum.” dedi.Sınıfı bir sessizlik kaplamıştı.

Hepimiz kulak kesilmiş, merak içinde cümlenin sonunu bekliyorduk. O alacalı kavga günlerinde KöymenHoca, kim bilir ne yapmıştı.

Biz, onun yaşını başını unutmuş, Ülkü-Bir Başkanlığı, Dekana diklenme, Pol-derli Polis yakası toplama, sınıftan örgüt lideri kovma filan gibi şanlı bir hikâye bekliyorduk. Hoca, hafızasını toparlayıp yeniden söze başladı:

“Baktım ki memleket elden gidiyor; bıraktım Tuğrul Bey’i çalışmayı…” Merakımız daha da artmıştı.

“Oturdum, ‘Alparslan ve Zamanı’nı yazdım!..”

Belki de içinde “Alparslan” geçtiği için acemi Türkeşçiler olarak “helal olsun hocam” demekten kendimizi alamamıştık. Ama o günlerde bu “çok akademikfedakârlık”la vatan savunması arasında doğru bir orantı da kuramamıştık.

Köymen Hoca, Horasan’ın, İran’ı, Dandanakan’ı bırakıp bir an önce Malazgirt’e gelmek istemişti.

Bu cennet vatanın nasıl ve hangi zorluklarla kazanıldığını bir an önce anlatmak istemiş, bu amaç uğruna, bir Tarihçinin her şeyi olan “kronolojiyi” terk etmek, yani “yeğeni amcadan önce anlatmak” zorunda kalmıştı.

Köymen Hoca’dan sadece metodoloji ve akademik fedakârlık dersi almadık. Onun “Selçuklu Tarihi’nin Osmanlı’nın gölgesinde kalarak ihmal edildiği” yönündeki eleştirisi de her zaman kulağımıza küpe oldu.

Bu eleştirinin ne kadar haklı olduğu son zamanlarda ortaya çıkan Lümpen Osmanlıcılıkla bir kez daha ispatlanmış oldu.

Ben yıllarca derslerimde cennetmekanKöymen Hocayı da yâd ederek, Selçuklular için şu cümleyi not aldırdım:

“Çok geniş bir coğrafyaya hükmederek Türklere yeni yurtlar kazandıran önemli bir Türk devletidir.”

Selçuklular için “Türklere en çok yurt kazandıran devlet” demeyi ve bu konuda Osmanlılarla mukayese yapmayı da ihmal etmedim.

Anadolu’yu vatan yapan ve Osmanlı fetihlerine zemin hazırlayan Selçuklulardı.

Osmanlı’nın cesametli fetihlerinden geriye çok da fazla bir şey kalmamıştı. O yüzden Osmanlı’yı yere göğe sığdıramazken Selçukluyu ihmal etmenin bir anlamı olamazdı.

Evet, Selçuklu Tarihi, gölgede kalmış, ihmal edilmiş bir alandır. Selçuklu hanedanı ve medeniyeti de Osmanlılara nazaran gözden ırak, gönülden ırak kalmıştır.

Bu sebeple MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “Çift Başlı Selçuklu Kartalı” çıkışını son derecede anlamlı buldum.

Devlet Bey Salı günkü grup toplantısında AB’nin karşısına Şanghay İşbirliği Örgütüyle çıkmayı”klasik ve eksik bir taktik” olarak değerlendirdiği konuşmasında “Türk Birliği” idealini vurgulayan önemli cümleler kurdu.

“Biz AB’ye muhtaç olmadığımız gibi Şangay meraklısı da değiliz.

Türk’üz, Türkçüyüz, Turan’ın sevda ve hedefindeyiz.”

Anladığım kadarıyla Devlet Bey, “Kürşad’ın 40 çerisi”nin, “Başkanlık manevrası”yla yükselen özgül ağırlığını, Hükümetin dış politik savrulmasına karşı Türki bir denge unsuru olarak kullanıyordu.

Bunun için de Tarihten son derecede etkili bir argüman bulmuştu.

“Hareket noktamız Çift Başlı Selçuklu Kartalı sembolüyle ruh ve anlam kazanacaktır.”

“Bir ayağı batıda, diğeri ayağı doğuda; bir başı batıya dönük, diğeri doğuya çevrik Çift Başlı Kartal ecdadımızın güç ve kudretinin simgesi, bizim de stratejik irademizdir.

Batıdan kopmayalım, doğuya sırt dönmeyelim.”

Hükümetin AB’ye çektiği restin yarattığı ekonomik ve psikolojik kaygıları bundan daha güzel izale edecek bir söylem geliştirilemezdi.

Şimdi hükümetin yapması gereken,  “Çift Başlı Kartal”ın pençelerini sağlamlaştırmak ve Türkiye’nin batıdan tamamen kopmasını iştahla bekleyen “Üçüncü Dünyacıların” demode heveslerini kursaklarında bırakmaktır.