Dolar 32,3679
Euro 34,9483
Altın 2.325,20
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Az Bulutlu
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cts 22°C
Paz 22°C
Pts 24°C
Sal 18°C

DAVUTOĞLU’U MHP’YE DERS VERMEYE İLMİ VE KIRATI YETMEZ

A+
A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın Ahmet Davutoğlu’nun Dersim isyanı ile alakalı MHP Lideri Bahçeli’ye söylediği sözlerine tarihi bilgiler ışığında cevap verdi.

Aynı zamanda tarih profosörü de olan MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep milletvekili Prof. Dr. Semih Yalçın Ahmet Davutoğlu’nun Dersim isyanı ile alakalı MHP Lideri Bahçeli’ye söylediği sözlerine tarihi bilgiler ışığında cevap verdi.

Yalçın’ın açıklaması şu şekilde:

Başbakan Davutoğlu’nun Dersim isyanı ve Seyit Rıza hakkındaki açıklamaları ve bunun üzerinden MHP’ye yönelik getirdiği çılgınca tenkitler, kendisinin akademik unvanına rağmen bir tarih cahili olduğunu su yüzüne çıkarmıştır. Davutoğlu’nun söz konusu açıklamalarında sadece cehalet değil, peşin hükümlülük ve bazı gerçekleri tahrif edip kamuoyunu yanıltma kaygısı da açıkça görülmektedir.

Tayyip Erdoğan’ın millî tarihimiz konusundaki malum ön yargılarının ve eskinin hesaplarını yeniden görüp intikam alma niyetinin, Ahmet Davutoğlu tarafından sürdürülmesi bizi şaşırtmamaktadır. Çünkü kendisi gerçek Başbakan değil, sadece saltanat naibidir. Bu haliyle Tayyipleşmeye çalışan Davuloğlu, Erdoğan’ın kötü bir kopyasıdır.

Hâl böyle iken, naibin saptırdığı tarihî gerçeklerin kamuoyu ile paylaşılmasında fayda mülahaza etmekteyiz.

1937’de yaşananlarla ilgili ilk doğru tespit şudur: Dersim katliamı yoktur, Dersim isyanı vardır. Mesele 1935 tarihli Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun’a karşı duruştur. Aşiret reislerinin silahlı adamlarıyla devlete başkaldırmasıdır. 1937 Dersim İsyanı, feodal yapının ve ağalık sisteminin devam etmesine, bölge insanının Cumhuriyet rejimine entegre olmasını engellemeye yönelik bir başkaldırıdır. Başkaldırı; tek parti rejiminin zulmüne karşı değil, Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına tabi olmamak için tertip edilmiştir.

Ayrılıkçı Kürtçülerin iddiasının aksine Dersim isyanı bastırılırken bir “Kürt katliamı” kesinlikle yaşanmamıştır. Bölge halkını sömüren, derebeylik rejiminin ortadan kaldırılmasına direnen silahlı çeteler tenkil edilmiştir. Mesele bugünkü PKK başkaldırısı için de böyle olmalıdır. Aksi takdirde devletin PKK ile mücadelesi de bir zulüm olarak kabul edilecektir.

Demek ki ortada koca bir yalan edebiyatı büyük bir saptırma ve gerçekleri tahrif kastı vardır. İşte tarih tanımaz Davutoğlu’nun yaptığı da aynen budur.

Diğer taraftan isyancı çeteleri tenkil ederken şehit olan askerlerimizin ve onların ailelerinin acısı ne olacaktır?

Onlar bu vatan için kanlarını ve canlarını boşuna mı feda etmişlerdir?

Davutoğlu’nun gerçek dışı beyanları arasında tek parti iktidarından söz edilirken Atatürk ve İnönü dönemleri birbirine eklenerek tek hedef hâline getirilmektedir. Böylece İnönü döneminin günah ve vebali olan 1944 olayları da Atatürk’e yüklenmekte, Atatürk ve Cumhuriyet rejimi hedefe konmaktadır.

Dersim isyanını demokratik hak arayışı, Seyit Rıza ve onun gibileri masum olarak göstermek, binlerce vatandaşımızın ve güvenlik görevlilerinin kanına giren PKK ile onun elebaşını da masum olarak göstermekle aynıdır. 

PKK’nın eylemleri geçmişteki isyanların devamıdır; bir kin ve intikam davası, bir rövanş alma mücadelesidir.

Ama burada temel sorun AKP’nin zihniyetinde ve arızalı bakış açısındadır. AKP; Türkiye Devleti’nin geçmişteki her kararını tek parti rejimine mal ederek bunun arkasına ihaneti, cinayeti, iş birlikçiliği ve bölücülüğü gizlemektedir. Zaten son zamanlarda AKP sözcüleri ve bilhassa yandaş medya ile akiller tarafından PKK’nın cinayetleri masum hak arayışı gibi yansıtılmaya başlanmıştır.

Peki, eşleriyle birlikte alışveriş yaparken herkesin gözü önünde askerlerimizi hunharca sırtından vuranların Seyit Rıza ve onun adamlarıyla ne farkları vardır?

Cumhuriyet’in yeni yeni kendine gelmeye başladığı bir dönemde Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne, dirlik ve düzenine yönelen bir isyana karşı devletin seyirci kalması beklenebilir miydi?

Lakin AKP hükûmeti; eşkıyaya gösterdiği merhameti Türk askerinden, polisimizden ve devlet için canından geçen koruculardan esirgemektedir. Çünkü askerle, polisle geçmişteki tek parti iktidarlarını aynı yerde tutmaktadır. Hâlbuki Tunceli olayları sırasında devlete başkaldıranları dönemin iktidarı üzerinden aklamaya çalışmak çok sakat ve tehlikeli bir tutumdur. Türk Silahlı Kuvvetlerini bir siyasi parti gibi görmek, devletin güvenliğini ve milletin bütünlüğünü sağlama çabalarını da zulüm olarak görmek, bilinçli ve maksatlı bir tercihtir.

1937 yılında tek parti döneminin egemen olması; Türkiye’nin maruz bulunduğu tehdide, devletin varlığına ve toplumsal bütünlüğüne yönelik isyana karşı gereken tedbiri alma hakkını ortadan kaldırmaz.

AKP kasıtlı olarak sapla samanı birbirine karıştırmakta, kafaları bulandırmaktadır. Çünkü Dersim’deki eşkıyanın aklanması demek günümüzde PKK’nın meşruiyet kazanması demektir. 

Dersim’deki askerî harekâtın katliam olarak görülmesi demek, PKK’lı teröristlerin öldürülmesinin de katliam olarak görülmesi demektir.

AKP bugün PKK tarafından kentlerde halkın gözü önünde şehit edilen askerlerimiz için nasıl sessiz kalıyorsa 1937’deki askerî harekât sırasında ölen askerlerimiz için de sessiz kalmaktadır.

AKP hükûmeti, Tunceli ayaklanmasını bastırırken şehit olan askerlerimize buğzetmekte, buna karşılık onlara kurşun sıkan katillere merhamet duymaktadır.

Katile sevgi ve teröriste merhamet, AKP’nin şiarıdır.

Devletin hukuku yerine teröristin dağ kanunlarına riayet AKP’nin şiarıdır.

Milletin verdiği vergilerle terörist başına kâşane, kendilerine Kaç-Ak Saray yaptırıp oradan millet edebiyatı yapmak, AKP’nin mesleği ve meşrebidir.

Bugünkü konuşmasında, geçmişte Başbuğ Alparslan Türkeş ve arkadaşlarına zulmedilmesinden bahseden Davutoğlu’nun bu konuda MHP’ye ders vermeye ilmi ve kıratı yetmez.

Alparslan Türkeş, geçmişte gördüğü zulüm yüzünden devlet ve rejim düşmanı olmadığı gibi, insanların hatalarını devlete mal etmemiş; daima demokrasiden ve devletin bekasından yana sorumlu bir tutum takınmıştır.

Asıl zillet; milliyetçiliği ayaklar altına alan bir zihniyetin oy avcılığı uğruna Alpaslan Türkeş’i ağzına alabilmesidir.

Erdoğan ve Davutoğlu geçmişteki birtakım hadiseleri gündeme getirerek bunların arkasına PKK’nın bugünkü zulmünü ve cinayetlerini gizlemektedirler.

Oysa PKK, sadece güvenlik görevlilerini şehit etmekle yetinmeyip bölge insanını inim inim inletmektedir. Bazı kent ve kasabalarda kurtarılmış mahalleler oluşturulmuş, alan hâkimiyeti kurulmuştur. Devlet artık doğuda yoktur.

Sayın Davutoğlu’na soruyoruz:

PKK’nın 30 yıldır yaptığı zulüm değil midir?

Devletin yok farz edilmesine daha ne kadar tahammül edeceğiz?

İktidar devletin otoritesini ne zaman temin edecektir?

Türk vatandaşları güneydoğunun kentlerinde artık ne zaman rahat ve güvenli şekilde dolaşabilecektir?

Bazı kentlerde kazılan hendekler basit birer çukur değildir.

PKK oraya Türk milletinin egemenlik haklarını gömmek istemektedir.

PKK özerklik adı altında Türkiye’den toprak parçası koparıp ayrı bir yönetim kurmak istemektedir.

AKP iktidarı PKK’ya müsamahayla baktığı için bu isyanların geçmişteki uzantılarına da hoşgörü ve merhametle bakmaktadır. Cumhuriyet tarihinde ilk defa devleti yönetenlerle eşkıya aynı çizgiye gelmişler, aynı masaya oturmuşlardır.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa hükûmet; kendi askerini, kendi güvenliğini ve egemenlik haklarını korumak yerine eşkıyanın gayrimeşru taleplerini savunur hâle gelmiştir.

Başbakan Davutoğlu’nun Dersim isyanlarına devletin muamelesi için “Bunları CHP savunsun.” kabilinden açıklamaları ise bilgisizlik ve kifayetsizliğini gizlemenin bir başka yoludur.

Bizden söylemesi, bu polemikler ve “Sayın Bahçeli, Sayın Bahçeli!” diye efelenmeler, AKP iktidarını ve onu kuranları kurtaramayacaktır.