Dolar 32,5470
Euro 34,7468
Altın 2.495,43
BİST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 16°C
Az Bulutlu
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Cum 14°C
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 20°C

Erdoğan: Trump’ın açıklamaları lafta kalmasın

Erdoğan: Trump’ın açıklamaları lafta kalmasın
07/04/2017 00:47
A+
A-

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Trump’ın açıklamaları lafta kalmasın

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump’ın Suriye ile ilgili açıklamalarıyla ilgili, “Teşekkür ederim ama lafta kalmasın. Eğer bu hakikaten icraat ortaya konulursa, biz de Türkiye olarak, bize ne düşüyorsa, biz bunu yapmaya hazırız.” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kanal 7 ve Ülke Tv ortak yayınında, Mehmet Acet’in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump‘ın Suriye’nin İdlib kentinde rejimin kimyasal silah saldırısına ilişkin, sürekli olarak kimyasal silahlardan bahsetmenin yanlış olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Çünkü bana göre kimyasal silahlarla konvansiyonel silahlar arasında hiçbir fark yok. ‘Niye?’ derseniz, neticesi ölüm olan, neticesi öldürmek olan bütün bu silahlar aynıdır. Kimyasal silah gayri insanidir. Konvansiyonel silah insani değil, o çok açık, net vurur, bitirir. ‘Biz şu tarihte kimyasal silahlarla ilgili böyle bir karar alalım, bundan dolayı buna karşı tavır belirlememiz gerekir’ diyorsanız beni o çok ilgilendirmiyor. Ben şu anda konvansiyonel silahlarla burada o zamanlar 200 bin civarında insan öldürülmüştü. Kimyasal silahlarla ne kadar insan öldürüldü? 3-5 bin insan öldürüldü. 3-5 bin insanı mı konuşacağız yoksa 200 bin insanı mı konuşacağız. Şimdi buyurun bu ölüm sayısı belki de 1 milyona yaklaştı. Bu 1 milyona yaklaşan ölüm sayısı kimyasal silahlarla değil, ağırlıklı konvansiyonel silahlarla. Varil bombalarıyla, gökten yağdırdıkları bombalarla Suriye halkını öldürüyorlar. Bunu görmek zorundayız.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trump’ın son açıklamalarının yer aldığı haberi okuyarak, şöyle devam etti:

“Suriye’deki kimyasal saldırıya karşı sorumluluğum var. Dün yapılanlar benim için kabul edilemez.’ ifadesini kullandı. ‘Ürdün Kralı 2. Abdullah’la düzenlediği ortak basın toplantısında söz konusu saldırıya da değinen Trump’, burası önemli, ‘böylelikle benim için birçok çizgi aşıldı.’ dedi. ‘Trump Suriye Devlet Başkanı Başer Esad’a yönelik tutumunun değiştiğini de belirterek, kadın çocuk ve bebeklere yönelik salı günkü saldırının üzücü ve korkunç olduğunu ifade etti. Trump Esed rejiminin insanlığa yönelik bu iğrenç eylemlerine göz yumulamayacağını söyledi.’ Teşekkür ederim ama lafta kalmasın. Eğer bu hakikaten icraat ortaya konulursa, biz de Türkiye olarak, bize ne düşüyorsa, biz bunu yapmaya hazırız. Biz bundan asla çekinmeyiz, kim olursa olsun çekinmeyiz. Biz Amerika başta olmak üzere, tüm koalisyon güçleri bir araya gelelim. Ben Sayın Putin’le de konuştum ama Sayın Putin hala ‘bu işin arkasında Esed var mı yok mu?’ Bunu hala iki gündür, üç gündür anlamıyorsa bu bizim için de üzücüdür. Bunları süratle bizim aşmamız lazım, kararımızı vermemiz lazım. Dost kimdir, düşman kimdir, bölgedeki virüs kimdir, bunu artık lütfen öğrenelim, ona göre de artık adımımızı atalım.”

“Bu cinayetler devam edecek”

Konuyu ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’a da ilettiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

“Ben geçenlerde ABD Dışişleri Bakanı geldiğinde de kendisine söyledim. ‘Siz henüz Suriye’de yoksunuz’ dedim. ‘Rusya Suriye’de var. Ha siz şöyle Suriye’de varsınız, PYD’ye, YPG’ye silah, mühimmat bu tür yardımları yapmakla varsınız. Eğer bu böyle devam edecek olursa bilesiniz ki, buradaki bu cinayetler, bu terör esintileri devam edecek.’ Çünkü şöyle bir zihniyet var. Önce ABD’nin bunu değiştirmesi lazım. Yani ‘bir terör örgütünü, biz başka bir terör örgütüyle yok edelim, elimizde sıcaktan soğuğa değmesin.’ Bu olmaz.”

“Beraber yapalım ama Münbiç’i gerçek sahiplerine verelim”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Edoğan, Fırat Kalkanı Operasyonuna ilişkin “Sürprizlerimiz var” şeklindeki ifadesinin sorulması üzerine, “Trump ‘Ben ne yapacağımı söylemem’ dedi. Şimdi bizim ‘sürprizlerimiz var’ derken Trump’ın söylediğinin bir başka söylem şeklidir. Bir yerde bir harekat yapıyorsanız, bunun yol izini, izlendikten sonra görürsünüz.” dedi.

Ortadaki iki önemli hedefin Münbiç ve Rakka olduğunu vurgulayan Erdoğan, Cerablus’a girilerek DEAŞ’ın silindiğini, ancak kimsenin beklemediği anda silahlı kuvvetlerle Rai’ye de girildiğini anlattı.

Erdoğan, yine Dabık’a da girildiğini ifade ederek, buranın da önemli olduğunu, adeta DEAŞ’ın kutsalı olduğunu aktardı.

Sonrasında hedefin El Bab olduğunu, onlar için önemli merkez olan buranın uğraştırdığını dile getiren Erdoğan, “Orada Özgür Suriye Ordusu’yla birlikte El Bab halledildi. Şimdi güneydoğuya doğru, Münbiç’e yönelmemiz gerekiyor, hedef bu. Şimdi bakıyoruz ki bazıları orada bayrak dalgalandırma gayreti içinde. Zaten Sayın Obama’yla bu işi çözemedik biz. Çünkü Obama maalesef orada PYD’yi ve YPG’yi korumak gayreti içerisinde oldu, bunlara silah yardımı yaptı, çok ciddi silah yardımı yaptı. Kim ne derse desin, elimizde belgeleri var. Biz şimdi bunları Trump yönetimine de söyledik, yani ‘bizi ikna edemezsiniz’ dedik. ‘Elimizde bu belgeler var. Siz PYD terör örgütüne, YPG terör örgütüne bu silahları verdiniz ve onlara bu silah yardımını yaparken bunlardan aynı zamanda DEAŞ da istifade etti.’ Şimdi aynı tuzağa yeniden düşmek istemiyoruz. Eğer insani yardım adı altında bir şeyler yapacaksanız gelin bunu beraber yapalım. Rusya da bayrak dalgalandırmak istiyor. Tamam, beraber yapalım ama Münbiç’i gerçek sahiplerine verelim. Münbiç’in gerçek sahibi kim? Araplar, orada Kürt yok.” şeklinde konuştu.

ABD’nin vereceği sözü tutacağına dair bir işaret olup olmadığına ilişkin soruya Erdoğan, “Bakalım. ‘Ben sizlerden aldığım bu bilgileri kendim için çok faydalı buldum’ dedi Dışişleri Bakanı. ‘Bunları başkanla konuşacağım’ dedi. Önümüzde, savunma bakanımızın da bir Amerika seyahati olacak. Bunları daha yakın temasla inşallah görüşmeye devam edeceğiz. Seçim de olsa biz Suriye’yi bir kenara koyamayız. Çünkü Suriye bizim için bir defa tehdit oluşturan bir yer.” ifadesini kullandı.

“Esed 911 kilometrelik sınırda tehdit oluşturuyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşların kendisine PYD terör örgütünün Gaziantep, Şanlıurfa ve Kilis’e de girip girmeyeceğini sorduğunu dile getiren Erdoğan, “Benim vatandaşım diyor. Kılıçdaroğlu bunu anlamaz. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun böyle bir derdi yok. O istediği zaman çağırırlar onu gider Esed’e, onlarla dertleşir, sohbet eder. Biz Esed’i kenara attık. Niye? O zaman böyle değildi ama şimdi artık bizim indimizde devlet terörünü estiren Esed var ve bu bizim için de 911 kilometrelik sınırda tehdit oluşturuyor.” dedi.

Erdoğan, sınırda güvenlik duvarlarının örülmeye başlandığını, bununla her geçen gün giriş çıkışların kontrol altına alınacağını, milli güvenliğin en ideal şekilde tesis edileceğini belirterek, 350 kilometrelik Irak sınırı da dahil olmak üzere nerede gerekiyorsa bu güvenlik duvarlarını yapılacağını kaydetti.

“Türkiye’yi 4 temel üzerinde yükseltme hedefiyle yola çıktık”

 Bir kış mevsiminde seçim kampanyası için Tokat’a giderken, Bolu’da Kargasekmez virajında arabayla kaydıklarını ve 5 arkadaşıyla birlikte kaza geçirdiklerini anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Arabanın içinde 5 arkadaşız. Döne döne bariyerlere vurduk. Karşıdan Urfa Cesur Otobüsü geliyor. Otobüse bindirdik, kaldık. Tabii bizi hemen aldılar önce Düzce’ye götürdüler ama almadılar. Ambulans yok. Bizi bir minibüsün içine koydular, açık arkası. Yaralı arkadaşlarımdan biri bizim serumları tutuyor. Hemşire de vermediler.

O halimizde Bolu’ya gittik. Bolu’da devlet hastanesinde emeklilere bakan yere götürdüler. Soru şu; ‘Bunlar memur mu, sigortalı mı?’ Dediler ki ‘yok.’ İş adamı var aramızda. Ben de o zaman işçiyim. Dediler ‘alamayız.’ ‘E ne olacak?’ ‘SSK hastanesine götürüleceksiniz.’ Yine ambulans yok, yaralıyız, kan gidiyor, kırıklar var. SSK hastanesinde filmler falan derken, yatırdılar. Ben bile bunu yaşadım. Biliyorum. Onun için de geldiğimizde hep şunu söyledim arkadaşlarımıza; ‘Türkiye’yi dört temel direk üzerinde yükseltmemiz lazım, eğitim, sağlık, adalet, emniyet.’ Bu dört temel direk üzerinde yükselen Türkiye’nin ardından biz ulaşım, enerji, gıda-tarım bunlarla da bu işi yaygınlaştırmalıyız. Bu alanda ilk adımı attık.”

“Gensorularla katledilen bir yasama organı var”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Neden bu işe koyuldunuz? Bu anayasa değişikliğini, Tayyip Erdoğan olarak kendiniz için mi yetkilerinizi arttırmak için mi istiyorsunuz?” sorusuna, “Tayyip Erdoğan olarak benim böyle bir derdim olması mümkün değil. Bir defa biz beş yılda bir seçim yapıyor muyuz? Beş yılda bir seçimin yapıldığı bir yerde bir insan kendisi için böyle bir şeyi isteme lüksüne sahip olabilir mi? Çünkü şu andaki yapıda bile 5+5 değil mi? Tekrar aday olabilirseniz ve seçilirseniz. Dolayısıyla bunun nihai süresi nedir? 10 yıl. 10 yıl sonra ne olacak? Her şey bitmiş olacak. Geç onu bir tarafa biz faniyiz. Fani olan bir insanın kalkıp da kendisi için böyle bir şey yapıyor olması bile aslında bizim değerler silsilemize terstir. Bizim derdimiz, bu ülkede öyle bir sistem oturtalım ki bu sistemle ülkemiz gerçekten istikrar ve güveni yakalasın. İstikrar ve güvenle birlikte oturtulan bu sistem üzerinde Türkiye bu yükselişini devam ettirsin. Çünkü şu anki sistem çalıştırmıyor. Örneğin, parlamento çalıştırmıyor. Gensorularla katledilen bir yasama organı var. Biz bundan bir defa yasama organını, yürütmeyi kurtaralım istiyoruz.” yanıtını verdi.

“Seçimin olduğu yerde tek adam olur mu?”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “tek adam” eleştirilerinin hedef saptırma olduğunu vurgulayarak, “Seçimin olduğu yerde tek adam olur mu?” diye konuştu.

Erdoğan, ortada bir seçim ve sandık olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Kaldı ki bu sadece Türkiye’ye ait bir şey değil ki. Dünyanın en gelişmiş ülkelerine bak, bunların bir çoğunda başkanlık sistemi var. G-20 ülkelerinin 7 tanesinde var. G-20’nin dışında olan ülkelerin bir çoğunda bu var. Dolayısıyla bir yerde seçim varsa, sandık varsa, o da demokrasidir. Kaldı ki burada Cumhurbaşkanı tek adam değil, cumhurbaşkanının yanında yardımcıları var. Kabinesi var mı var. Bunun yanında dar halka içerisinde diyelim ki şahsen şu anda yaptığım ve yaptırdığım çalışmalarda, mesela şu an Amerika’da da dar halkasının içinde danışmanları vardır ve en önemli yetki onlardadır. Onlarla beraber çalışır. Onlar aynı zamanda uyarı mekanizmasıdır. Başkanı onlar sürekli uyarırlar. Böyle bir sistem var. ‘Check-balans’ diyorlar ya. “

“Check-balans’ı yakın halkadaki danışmanlarıyla yapıyor”

Başkanın bu ‘Check-balans’ı yakın halkadaki danışmanlarıyla yaptığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

”(Yasama organı burada atılıyor veya yasama organı devreden çıkarılıyor.) Böyle bir şey söz konusu değil, yetkileri alınıyor, söz konusu değil, hepsi yalan. Önümde benim bu konu ile ilgili vereceğim örnekler var. Mesela, cumhurbaşkanının şu an ihanet-i vataniye dışında yüce divana gitme diye bir durumu yok, sorumlulukta. Ne var? Şu anda kişisel suçlarda da cumhurbaşkanını parlamento yüce divana gönderir mi? Gönderir, yeni sistemde. Bakın böyle bir yetki var. Bakın bu ne demektir? Tek adamı sarsıyor bu. Çok ciddi bir denetleme getiriyor ve tek adamı alt üst eder. Yeter ki o oranları tuttursun, tutturduğu anda kişisel suçlardan dolayı da Cumhurbaşkanını yüce divana gönderir, bu bir. İki, Hakimler Savcılar Kurulu var. Bakın bundan önce mesela ben onu size rakamlarla vereyim. Çok enteresan. Mesela Hakimler Savcılar Kurulu, 2010 öncesi 7 asıl, 5 yedekten oluşuyordu. Cumhurbaşkanı buradan 5 asıl, 5 yedek atıyordu, 2010 öncesi. Adalet Bakanı ve müsteşarı da 2. 7’yi oluşturuyordu. O zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi devrede yok, Adalet Akademisi devrede yok. 2010 sonrası yani şu anki durum, 21 asıl, 7 yedek. Türkiye Büyük Millet Meclisi yine devrede yok. Cumhurbaşkanı 4 tane atıyor şu andaki tabloda. Yargı, 14 asıl, 7 yedek atıyor Yargıtay ve Danıştay. Adalet Bakanı ve müsteşar yine 2 olarak var. Bir de Adalet Akademisi. 1 kişi oradan geliyor.

Şimdiki öneride ne var? İşte burası önemli. Şimdi üye sayısı Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun üye sayısı 13 oluyor. Yedek yok, 13 üye var. Türkiye Büyük Millet Meclisi kaç kişi atıyor? Yetkileri alınmış denilen Türkiye Büyük Millet Meclisi 7 üye atıyor. Cumhurbaşkanı yine 4 tane üye atıyor. Adalet Bakanı ve müsteşar 2, oldu 13. Hani Meclisin yetkileri alınmıştı? Anayasa Mahkemesinin oluşumunda da 2010 öncesi, 11 asıl, 4 yedek, 2010 sonrası şimdiki tablo, 17 üye, 3 üye Türkiye Büyük Millet Meclisinden geliyor. 14 tane cumhurbaşkanı atıyor. Geliyorum şimdi 2017 sonrasına, şimdi yapacağımız bu seçimle birlikte üye sayısı kaça düşüyor? 15’e. Niye düşüyor 15’e? 2 tane askeri üye var, askeri yargı kalkıyor ya, askeri yargı kalktığı için 2 üye de gidiyor ve cumhurbaşkanı burada 12 üye atama şansına sahip olacak ama Türkiye Büyük Millet Meclisi de burada ne yapacak? 3 tane üye atayacak.”

“Sen de bir tankın üzerine çıksaydın”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” iddialarını eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, her şeyden önce bunun çok çok iddialı bir ifade olduğunu anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“(Kılıçdaroğlu) Yani 15 Temmuz gecesi İstanbul Havalimanı’na geldi, oradan geleyim bu işe geniş alayım. Saat 11.30’da falan 23.30’da oraya gelmiş. Ben tabii 01.30 gibi o civarlarda geldim ve bunu birkaç yerde söyleyince dün akşam kendisine bu da soruldu. Şu söylediği şey çok manidar. Diyor ki; ‘İşte cumhurbaşkanı bana haber verseydi ben de Yeşilköy’de olurdum.’ Ben genel bir çağrı yapmışım. Ben kalkıp tek tek herkesi arayacak halim olabilir mi? Siyasi tarihten de bihaber ve bu çağrıyı cumhurbaşkanı olarak, cumhurun başı olarak yapmışım ve ‘meydana’ demişim ve kendim de bulunduğum yerden bir an önce nasıl çıkacağım? Hangi istikamete gideceğim? Ankara’mı, İstanbul mu? Bir taraftan da Enerji Bakanımız Berat Bey’le bunları konuşuyoruz. Eşim, kızım, torunlarım bunlar da yanımızda ve hemen orada ‘bir dar kapsamlı bir basın toplantısı, basın açıklaması yapalım’ dedik. Tabii o yayınlanmadı. Ancak FaceTime ile yaptığımız çağrı karşılık buldu. Şimdi benden önce havalimanına iniyorsun. Orada binlerce, on binlerce kalabalığı görüyorsun. Niye oradan hemen Bakırköy Belediyesine, belediye başkanının evine gidiyorsun da sen, orada kalmıyorsun? Bir zamanlar ‘Türkiye’de darbe yapılacak olsa tankın üzerine ilk çıkacak olan benim’ diye biliyorsunuz sözleri vardı. Gereğini yapsaydın. Orada tanklar olduğunu da kabul ediyorsun. Sen de bir tankın üzerine çıksaydın. Şu andaki konumdan çok daha farklı yerde olurdun. Ben de saat 01.30’da oraya geldim. F-16’lar üzerimizden alçak uçuş yapıyorlardı. Helikopterler hakeza öyle ve orada ben vatandaşlarımla beraber oldum. Ertesi gün öğleye kadar da orada kaldım ve oradan bütün operasyonları biz İstanbul Valimiz ve 1. Ordu Komutanı Ümit Paşa ile beraber yürüttük. Oradan yürüttük. Siyasetçiye yakışan budur. Sen kalkıp da orada bir tepenin arkasına saklandığın zaman, millet dağın arkasına saklanır ve bunu bilen olduğumuz için biz bir tepenin arkasına saklanmadık, meydanda kaldık ve orada olan benim bütün halkım, ölümüne ve hiç tereddütsüz orada yaşadı.”

Kılıçdaroğlu’nun “Eğer koruma müdürleri, benim koruma müdürlerimi arasaydı, bizi haberdar etseydiler, ben de gelirdim” sözlerini hatırlatan Erdoğan, “Şu hale bak ya. Yani böyle bir laubali bir yaklaşım tarzı olabilir mi? Ve bir taraftan da tabii olayı tutuyor şimdi, kontrollü bir darbe girişiminden bahsediyor. Yani eğer orada kalsaydı kendisi o gece. Tankları gördüğünde oradan kaçmayıp milletimizin arasına karışmış olsaydı, bu konuda konuşmaya hakkı olurdu ama kendisi kontrollü koltukta oturduğu için her şeyin böyle olduğunu sanıyor. Çünkü FETÖ’ye prim ödemesi lazım, bedel ödemesi lazım. Çünkü FETÖ’nün şu anda ortaya koyduğu bazı unsurlarla oraya geldi. Çünkü bu bir kaset genel başkanıdır. O kasetler olmasaydı bugün Kılıçdaroğlu diye birisi şu anda CHP’nin başında olmayacaktı. Ve 15 Temmuz darbesinin ne olduğunu gece izleyen, 29 gün boyunca ülkesini savunan milletimiz çok iyi biliyor.” dedi.

“Elinde belge, bilgi varsa istediğin yargı mekanizmasına bunu ver”

“Şimdi burada bir şeyi çok samimi ortaya koymak lazım. O da şu. Çıkıyor, belgelerden bahsediyor, konuşuyor. ‘Yanımda değil’ diyor, bir de ‘soru ile cevabını onlar versin’ diyor.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Ya sen elinde dosya varsa, demek ki bunun bir cevabı da var. O zaman bunu söyle ve kontrollü darbe olayı bundan önce FETÖ’nün ifadesi. Onun tarzı. Oradan alıntı yapıyorsun, bunu kullanıyorsun. Şimdi burada öyle bir şey var ki öyle bir belge elinde yok, ileri sürüyorsun, arkasına sığınıyorsun. Ve cevabı da Sayın Yıldırım’dan bekliyor. Cevabını ondan niye bekliyorsun? Açıkla işte. Her şey elinde madem açıkla. Şimdi ben diyorum; ‘Şayet elinde belge var da bunları savcılığa vermekten imtina ediyorsa, bu durumda ülkeye ve millete bu adam ihanet ediyor.’ Çünkü bu işin merci neresi? Yargı. Mesela bir ifade daha kullanıyor. Bu daha çirkin, bu hakikaten yenilir, yutulur şeyler değil. Diyor ki; ‘bu darbenin arkasında ve birçok şeyin ortaya çıkmaması için cumhurbaşkanı ve başbakan özel bir gayret gösteriyor’ diyor. Şimdi kusura bakmayın da bu terbiyesizliktir. Terbiyesiz, böyle suçluyor. Şu anda binlerce insan, o gecenin faili olan bunlar cezaevinde değil mi? Bu cezaevlerinde olanları, sen mi oraya soktun. Bu cezaevlerinde olanları yürütme olarak şu anda hükümet ve bizler, müşterek yaptığımız çalışmalarla toparlayıp içeri soktuk. Silahlı Kuvvetlerin içerisinde olanlar, emniyette olanlar, devletin bütün kademelerin de olanları toparlayıp oraya sokan biz değil miyiz? Kaldı ki elinde yok. 2016’dan bahsediyor ve yok bilmem nereden bahsediyor ve utanmadan bir de şunu söylüyor.”

Kılıçdaroğlu’nun “Ben bunu, bu şehitlerimize sahip çıkmak için bunu yapıyorum.” sözlerini de eleştiren Erdoğan, “Lafa bak ya, şehitlere saygısızlığı çok açık, net ortaya koyuyorsun. Ondan sonra da ‘sahip çıkmak için yapıyorum’ diyorsun. Sahip çıkıyorsan niye havaalanından kaçıp gittin? Orada dursaydın. Ve diyorum ki, çok açık ve net. Elinde belge, bilgi varsa istediğin yargı mekanizmasına bunu ver. Ver ki yargı bunu takip etsin. Orada da kaçamak yapıyor.” şeklinde konuştu.

“Kesin ihraç istemiyle partisinden uzaklaştırmalı”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt’un açıklamalarıyla ilgili şu ifadeleri kullandı:

“Bir defa bu adam, gerçekten dört dörtlük cahil bir adam. Hiç mi hiç ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Bir defa bu ülkede ‘Evet’ diyeni sen Yunan’a benzetemezsin. Biz bununla ilgili davayı açıyoruz zaten, belki de arkadaşlar açtılar. Bu, böyle peşi bırakılacak bir şey değil. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken, bunu kesin ihraç istemiyle partisinden uzaklaştırmasıdır. İkide bir, zırt pırt, afedersin kalkıp, işte ‘Partimiz bizim, Atatürk’ün partisidir, şöyledir, böyledir.’ Sen Atatürk’ün partisinde nasıl bu ülkeyi bölme gayreti içerisinde olan insanları topluyorsun ya? Seni Samsun’a sokmazlar. Bu adamı Samsun’a sokmazlar. Sen böyle bir yolculuğa çıkacaksın, Samsun’a geleceksin, benim o Samsunlu kardeşlerim seni Samsun’a sokmaz, seni Amasya’ya sokmaz. Seni kalkıp da oralardan Sakarya’ya… Sakarya’ya giremezsin bile. İzmir’den dökecekmiş, neyi döküyorsun ya?”

“Bunu siyasi hırsına alet edemezsin”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nun “Hayır” kampanyası yürütmesi ve TBB internet sitesinde yer alan “Derdimiz anayasa mıydı?” başlıklı paylaşım hakkında yöneltilen soruyu cevapladı.

TBB’nin yasayla kurulan bir örgüt olduğunu hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Barolar Birliği Başkanı güya hukuk profesörü. Sözde hukuk profesörü. Böyle bir açıklamayı yapması bu işin ne kadar gerisinde olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Her şeyden önce böyle bir adım ülkenin bölünmesine neden sebep olsun? Bir defa, Türkiye’de şu anda atılan adımda, kimse kalkıp da ‘Ben, buranın hakim unsuruyum.’ diyemez. O, bir şeyi karıştırdı. Karıştırdığı nedir? 1940’lı yıllarda hatırlar mısınız? CHP’nin il başkanları aynı zamanda o ilin valisiydi. Ey Metin Feyzioğlu, sen herhalde bununla karıştırdın. Yanlışlık yapma, burayı düzelt. Öyle ilçeler, iller, bunlar neden kalkıp da böyle… Bunu hangi maddede gördün? Bu 18 maddenin hangisinde nerede var böyle bir şey? Olmayan bir şeyi nasıl söylüyorsun? İnsan utanır. Sözde profesör, sözde barolar birliğinin başkanı. Bir il barosunun başında değilsin. Türkiye Barolar Birliğinin başındasın. Bunu siyasi hırsına alet edemezsin. Böyle bir yetkin yok. Aslında bir suç da işliyor. Bununla da kalmıyor, terör örgütleriyle Avrupa’da kampanya yapıyor. Bölücülükse, orada bölücü terör örgütüyle kol kola girmesi suretiyle böyle bir suça irtikap ediyor. CHP 1940’lı yıllarda… Bunu özellikle gençliğe söylüyorum. İl başkanları o illerin valisiydi. AK Parti hiçbir zaman demokratik olmayan yollara tevessül etmemiştir. Yasalar ve anayasa neyi emrediyorsa biz onunla hareket ettik ve onunla da bugünlere geldik. Şimdi o, kendisi herhalde bir siyasi partinin başkanlığına oynuyor ki… Bundan başka bir şey anlaşılmaz.”

Erdoğan, il barolarından bazılarının bu durumdan rahatsız olduğunu belirterek, “Bazı il baroları bir araya gelmek suretiyle yaptıkları açıklamalar var. ‘Sen bizi bu işe nasıl karıştırıyorsun, bizim adımıza böyle bir açıklamayı nasıl yaparsın, Türkiye’de nasıl bölgesel dolaşmalar yapar ve yurt dışına gidersin?’ Tabii bu özellikle şüphesiz 16’sından sonra çok daha farklı gelişmelere de bu tür adımlar vesile olacak. Çünkü hakkı olmayan birçok şeyleri hak edinmişti. Birçok insan orada baro faaliyetleri içerisinde yer alamıyor, bu tür insanlardan dolayı. Bunları da masaya yatıracağız.” dedi.