Dolar 32,3351
Euro 35,1782
Altın 2.246,99
BİST 8.718,11
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 10°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
10°C
Hafif Yağmurlu
Çar 11°C
Per 11°C
Cum 12°C
Cts 13°C

Haşdi Şabi Meselesi

A+
A-

Haşdi Şabi Meselesi

Önce biraz tarih konuşalım…
Hz. Ali’nin başkenti ve Şia’nın doğum yeri olan Kufe, Irak’ın güneyinde bulunuyor.
Kutsal mevkiler olan Necef ve Kerbela da aynı bölgede yer alıyor.
Bizim eski Basra vilayetimiz olan bu bölgede Bağdat merkezli Abbasi Sünniliği değil Şiilik hâkimdir.
Bölge, 1055’te Tuğrul Bey’in Bağdat Seferiyle hâkimiyet altına alınmış. Büveyhilerin Bağdat Halifesi üzerindeki baskısı azaltılmıştı.
Sonra Bağdat ve Basra Türklerle İranlılar arasında zaman zaman el değiştirdi.
IV. Murad’ın Bağdat Seferi ve 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasından sonra da 277 yıl kesintisiz olarak Osmanlı idaresinde kaldı.
Görüldüğü gibi kimsenin mezhebine, meşrebine de dokunulmadı.
Sonra 1917’de Bağdat İngiliz işgali altında kaldı, manda krallık oldu, Irak devleti kuruldu.
Gelelim günümüze…
Neticede Irak nüfusunun % 60’ı Şii… Irak’ta yaşayan Türkmenlerin önemli bir kısmı da Şii…
Bizim Azerbaycan Türkleri gibi, Iğdırlı, Karslı Caferilerimiz gibi… Yani Şii’siyle Sünni’siyle doğuştan Ülkücü…
Saddam Hüseyin Irak’ta “çifte şoven” bir diktatörlük kurmuştu.
Türkmenlere ve Kürtlere Arap olmadıkları için azınlık muamelesi yapılırken, güneydeki Şiilere de Sünni olmadıkları ve İran’a daha yakın oldukları için güvenilmiyordu.
İran-Irak savaşının sonlarına doğru 1988’de Halepçe’de kimyasal silahla katledilen Kürtler aynı zamanda “Şii”ydi.
Yani Şii Kürtler, Sünni Arapların çapraz ateşiyle, kimyasal silahla vurulmuştu.
Dolayısıyla Şii Türkmenler, kendilerini, Bağdat’ın çapraz ateşine maruz hissediyordu.
2003’te Saddam’ın yenilmesi ve Irak’ın dağılmasıyla birlikte, “patron” Amerika’nın Sünni Kürtleriyle “ağabey” İran’ın Şii Arapları arasında bir hâkimiyet mücadelesi başladı.
Nitekim Saddam sonrası Irak Cumhurbaşkanları, Talabani ve Fuat Masum gibi Kürtlerden, Başbakanlar ise Nuri El Maliki, Haydar El Abadi gibi Şii Araplardan seçildi.
Nükleer santral ve Amerikan ambargosundan sonra Rusya’yla iyice yakınlaşan İran’la, Ortadoğu’yu Kürt sopasıyla tanzim etmek isteyen ABD arasındaki rekabet, Erbil’in merkezi hükümetle girdiği petrol polemiğinden sonra 36. Paralelin kuzeyine taşındı.
DAEŞ’in 2010’larda BAAS’ın küllerinden doğmuş Sünni bir figür gibi ortaya çıkması ve önüne çıkan Şiileri katletmesi, canı, malı ve namusu tehdit altına giren Şii Türkmenleri hızla militarize etti.
Ancak gerek bu Türkmenlerin Şii Irak merkezi yönetimine yakın olması, gerekse Bağdat’ın İran’la işbirliği halinde olması, Irak’ta DAEŞ’le savaşan Şii milislerin eğitim-donatım işlerinin Şii bir eksende yapılması sonucunu doğurdu.
Bir süredir Barzani’yle tekke komşusu gibi yakınlaşmış olan AKP Türkiyesi: “Türkmenleri biz eğitip donatalım” diye ortaya çıksa, Şii Bağdat, yüzüne bile bakmazdı.
Yani İran’ın Bağdat üzerinden Haşdi Şabi milislerini eğitip-donatması, tarihin gelişine ve coğrafyanın eğimine uygundu.
Böylece önce Bağdat’ı, sonra da kuzeydeki ihtilaflı alanları DAEŞ ve benzeri asilerden korumak amacıyla kurulan milislerin arasına epeyce Şii Türkmen de katıldı.
İran’ın desteklediği Bağdat hükümeti, Haşdi Şabi milislerinin arasında “16. Liva” adıyla bir Türkmen tümeninin kurulmasını onayladı.
16. Tümen mensubu Türkmenlerin, Türkmeneli’nin ay yıldızlı gök bayrağı altında Bozkurt işareti yaparak kameralara poz vermesinin, Bağdat tarafından hoş görülmesini, bir ulus devleti olmayan Irak’ta, “mezhep kardeşliğine duyulan aşırı güven”le açıklamak mümkündür.
Sonrasının ne olacağını ise yalnızca Allah bilir.
Haşdi Şabi, bugün Kuzey Irak’ta ve ihtilaflı bölgelerde, Türkiye gelene kadar Türkmenleri silahlı tehditlerden koruyacak en önemli askeri güç haline gelmiştir.
Türkmenlerin mezhebini, Irak hükümetinin İran sevgisini değiştiremeyeceğimize göre Türkmen öz savunmasının niteliğini mezhep üzerinden sorgulamanın bir kıymet-i harbiyyesi yoktur!
Eğer, Türkmen kenti Kerkük’ü mafya gibi gasp eden Barzani’nin referandumu sünnete uygunsa, Türkmen’in yurdu için silahlanması “farz-ı ayn”dır!..
Dün akşam Haşdi Şabi’nin Türkmen milisleri, Kerkük’ü PKK’yla birlikte işgal altında tutan Peşmerge’nin elinden bir birkaç mevzi kurtarınca, Twitter’da yeşil, sarı, kırmızı renkli “ehli sünnet civcivleri” cik cik etmeye başladılar!..
Yemezler çocuklar!..
Ben Kadı Feyzizade, Mustafa Efendi’nin torunuyum!
Fatih Medresesi müderrisi olan dedem, I. Dünya Savaşında Alay Müftüsüydü.
Yani farzı – sünneti, gavurun kucağında seferi olan peşmergeden öğrenmem!..
21 köşeli Yezidi yıldızının altında semiren, ABD’nin kucağında yaşayan ve 40 yıldır Sünni kanı döken PKK’yla iş tutan Sünnilerin asıl mesleği “Kürtçülük”tür!
Eli kanlı PKK, bebeleri silahlandırırken namaza durup, Türkmen silaha davranınca abdesti kaçan adamdan, bırakın Sünni’yi Müslüman da olmaz!
Haşdi şabiymiş, heft-i sabiymiş fark etmez!
Bizi seveni biz de severiz.
Gerisiyle bir muhabbetimiz olmaz!
Şükrü Alnıaçık
15 Ekim 2017
ORTADOĞU GAZETESİ