Dolar 32,3168
Euro 35,0223
Altın 2.308,02
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

HIÇBIR ÜLKE BU GERGINLIĞI KALDIRAMAZ

A+
A-

Hiçbir ülke bu gerginliği kaldıramaz

Yalan, talan ve ihanet döneminin ülkeyi çok yorduğu, yıprattığı ve tehlikeli bir ayrışmaya sürüklediği insaf ve vicdan sahibi herkesin kabul edeceği bir gerçektir. Talan, yalan ve ihanet düzeninin acı sonuçları sadece ortalığa saçılan ayakkabı kutuları, villa pazarlıkları, para havuzları, gemi filoları, para sayma makineleri, “Alo Fatih” rezillikleri, anket sahtekarlığı, fezleke şantajları, İmralı masalarıyla sınırlı değildir. Sokaklar kaynamaktadır. Gerginlik had safhaya çıkmıştır. İnsanlar sabırsız, ümitsiz ve çaresiz bir haldeler. Bunun sonucu olarak, adi suçlar, kadın cinayetleri, soygunlar, mafyalaşma, uyuşturucu kullanımı patlamıştır.

Yargıya güven !

Herkes ayakkabı kutularında milyon dolarlar istifleyemiyor. “3-5 kuruşum var” diyerek trilyonları harçlık yapamıyor. Üniversite mezunu, meslek sahibi insanlar, asgari ücretle çalışacak iş dahi bulamıyor. Kredi kardı borçları, işsizlik, zam ve vergiler vatandaşımızı canından bezdirecek seviyeye ulaşmıştır. Yargıya güvenin sarsılmasıyla birlikte, insanların kendi adaletini kendisi sağlaması gibi çok tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştır. Hükümet polis sayısını arttırarak, gaz ve su sıkacak araçları çoğaltarak, cop tehdidini yükselterek bu huzursuzluğu, bu kaynamayı bastıracağını zannediyor. Bu durum daha büyük gerginliklerle birlikte çatışmayı da tetikliyor.

İnsanlar kızgın ve kırgın

Gezi eylemlerini faiz lobilerine bağlamak gibi bir komediyle çözüm üretme çabası, çoktan iflas etmiştir. Artık gezi eylemleri yok, ama bugün Ankara ve İstanbul gibi şehirlerin meydanlarında polis birlikleri ve TOMA’lar hazır bekletilmektedir. Buna rağmen istisnasız her gün yeni bir eylem, yeni bir haykırışla insanlar seslerini duyurmaya, dertlerine çare aramaya çabalıyorlar. Bunların içinde elbette kötü niyetliler, provokasyoncular olabilir. Ancak, bu durum toplumun çok geniş bir kesiminin huzursuz olduğunu, çaresizlik içinde sokaklara döküldüğü gerçeğini değiştirmez. “Alo Fatih” diyerek medyayı susturup eğriyi doğru, hırsızı haklı göstermeye çabalamak sorunu daha da büyütüyor. İnsanlar akıllarıyla alay edildiğini görerek daha da kızgın hale geliyor ve saldırganlaşıyor.

Tehlikeli viraj

Yapılan açıklamalar ve alınan tedbirler, AKP’nin sıkıştıkça, yalan, talan ve ihanet düzeninin ifşa olmasıyla birlikte erimenin hızlandığını gördükçe, baskıyı daha da arttıracağını gösteriyor. Ülke çok tehlikeli bir viraja girmiştir. Nitekim, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli her konuşmasında bu duruma özellikle dikkat çekiyor ve uyarılarda bulunuyor. AKP’nin 11 yıllık iktidar döneminde milli ve manevi değerlerin hiçbir dönemde görülmediği kadar tahrip edildiğini hatırlatıyor ve “Kimsesizlerin kimi, Türkiye’yi soyarken biz ne yapacağız? Sokağa çıkıp çatışma mı içinde bulunacağız? Hayır, sokak karanlıktır, kanlıdır, kirlidir. Hiçbir evladımızı sokağa gönderemeyiz. Buna hakkınız yok, bu yolu tercih etmemelisiniz. Önünüzde demokratik bir unsur olarak sandık var, sokak yerine sandığa gidelim” diyerek, demokrasiyi, itidali ve sağduyuyu tavsiye ediyor. Ahlak, iman ve vicdan sahibi herkes sayın Bahçeli’nin bu ülkenin huzuru, birliği ve dirliği için nasıl çaba sarf ettiğine şahittir. Buna rağmen başta sayın başbakan olmak üzere, AKP sözcülerinin MHP’yi akla hayale gelmeyecek sözlerle suçlamaya çalışmasının, “Alo Fatih” diyerek sansür koymasının, sonra da çıkıp bunu savunmaya çalışmasının hiçbir şeyle, hiçbir ölçüyle izahı mümkün değildir. Bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Bu ancak, “bize kalmayan kimseye kalmasın. Biz batacaksak, ülkede batsın” mantığı olabilir ki, gelişmeler bunu doğrulamaktadır. Başka türlü yargının bu hallere getirilmesinin, hırsızlığın savunulmasının, medyanın bu kadar baskı altına alınmasının, ihanete bu ölçüde yol verilmesinin makul ve mantığı izahı nasıl yapılabilir?

30 Mart bir fırsattır

Ne yaparlarsa yapsınlar hazin akıbetlerini değiştiremeyecekler. Bugün AKP denildiğinde akla ayakkabı kutuları, gemi filoları, villa siteleri geliyor. Ofer ve Oger rezillikleri ile çıkılan yolun sonunun böyle gelmesinde şaşılacak bir şey olmasa da, milletin nasıl bir düzen kurulduğunu fark etmiş olması için bu kadar bedel ödememiz gerekmiyordu. Şimdi önemli olan artık bunun böyle gitmeyeceğini görmek ve gereğini yapmaktır. Millet AKP’ye üçüncü defa iktidar vererek, idam sandalyesine çıkmış ve kemendi kendi boynuna geçirmiştir. 30 Mart sandalye devrilmeden önce bu kemendi boynundan çıkarmak için tarihi bir fırsattır. Aksi halde bunun dönüşü olmayacaktır ve bu ülkeyi hiç de iyi ve güzel şeyler beklememektedir. “Millet bize onay verdi” diyerek bu defa ayakkabı kutularıyla değil, TIR’larla dolarları taşıyacak, sit alanlarını değil, şehirlerin en kıymetli yerlerini parselleyecek, sadece Diyrabakır’ı değil, ülkenin önemli bir bölümünü İmralı’daki katile teslim etmekte en küçük bir sakınca görmeyeceklerdir.

Son pişmanlık fayda etmez

Başka hiçbir gösterge olmasa bile, bu ülke ve milletle meselesi olanların, İmralı’daki bebek katilinin, Barzani gibi bir hainin AKP’yi bu kadar övmesi ve istemesi; delik ayakkabıyla siyasete girenlerin dünyanın en zenginleri sıralamasında yer alınması, bu iktidarın ne yaptığını, nereden gelip nereye gittiğini anlamak için yeterli değil midir? Akıl, fikir, vicdan ve iman sahibi olup da, AKP’ye oy verenler, bir gün mutlaka nasıl bir düzene onay verdiklerini ve bu milletin hangi bedelleri ödemek zorunda kaldığını anlayacaklar ve pişman olacaklardır. Bütün mesele iş işten geçmeden bunun fark edilmesi ve ülkenin çok daha ağır bedeller ödemesine meydan verilmemesidir.

ORHAN KARATAŞ/ ORTADOĞU