Dolar 32,5885
Euro 34,7665
Altın 2.507,79
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 14°C
Yağmurlu
İstanbul
14°C
Yağmurlu
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 23°C
Sal 22°C

MHP ÇÖZÜMSÜZLÜK HAKKINDA SUÇ DUYURUSUN DA BULUNDU

MHP ÇÖZÜMSÜZLÜK HAKKINDA SUÇ DUYURUSUN DA BULUNDU
10/09/2015 16:30
A+
A-

MHP, çözüm sürecini başlatan sorumlular hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına saat 14.00’te suç duyurusunda bulundu.

Son dönemde artan terör olayları ve ardarda gelen şehitler, MHP’yi harekete geçirdi. MHP, çözüm sürecini başlatanlar konusunda bugün saat 14.00’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusunda, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdığan’ın üç gün önce bir televizyon programındaki ifadeleri de “Kanıt” olarak sunuldu.

MHP’NİN BİR ÖNCEKİ BAŞVURUSUNA “TAKİPSİZLİK” VERİLMİŞTİ

MHP, 2013 yılında da yine çözüm süreci konusunda savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, ancak bu suç duyurusu takipsizlikle sonuçlanmıştı.

Yeni suç duyurusunda, son dönemde başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri olmak üzere, çözüm sürecini PKK’nın silah yığınağı yapmak için kullandığına ilişkin açıklamalar ve haberlerin kullanıldığı öğrenildi.

ERDOĞAN NE DEMİŞTİ?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üç gün önce bir TV söyleşiminde yaptığı açıklamada şöyle demişti;

“Çözüm Süreci bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm Süreci’ni bunlar adeta Güneydoğu’da, kısmen Doğu’da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar.”

MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman adliye önünde suç duyurusu ile ilgili açıklama yaptı.

Büyükataman’ın açıklaması şu şekilde:

Biz yıllardan beri AKP’ye; Türk milletinin kimliğiyle uğraşmayın, bu birlik harcıyla oynamayın sonuçları vahim olur dedik, haklı çıktık.

Türk milletinin kardeşliğini harap edecek plan, proje ve yaklaşımlardan uzan durun, kutuplaşmayı teşvik edersiniz dedik, haklı çıktık.

Yıkım projesinden vazgeçin, Türk milletini 36 parçaya ayırma izansızlığından cayın, yoksa birlikte yaşama ruhu zedelenecek dedik, haklı çıktık.

Sözde Kürt sorunu tanımından uzaklaşın, Türk milletinin eşit ve saygın fertlerini sorun olarak görürseniz olayların önünü alamazsınız, dedik, haklı çıktık.

Bölücü militanların inlerini imha edin, Kandil’e Türk bayrağı dikin, aksi takdirde terör örgütünün dayatmalarıyla karşılarsınız dedik, haklı çıktık.

Anadilde eğitim taleplerine sıcak bakmayın, devlet eliyle mahalli dillere kucak açmayın, alt kültürleri tanıma şuursuzluğunu bırakın, yoksa bölücülükle baş edemezsiniz dedik, haklı çıktık.

Bebek katiliyle pazarlık yapıyorsunuz, bizimle şeref polemiğine girmeyin altında kalırsınız dedik, haklı çıktık.

İmralı canisiyle görüşmeyin, müebbet hapis cezası almış terör suçlusunu muhatap almayın, Türk milletinin kudretini lekeletmeyin, aksi hâlde İmralı’yı siyasallaştırır ve örgütünü yönetmesini kolaylaştırırsınız dedik, haklı çıktık.

Terörle mücadele edin, biz destek oluruz, korkmayın çekinmeyin, yeter ki terörü yok edin, aksi halde bölücü taleplere rıza göstermek durumunda kalırsınız dedik, haklı çıktık.

Adaleti siyasallaştırmayın, yoksa hukuk devleti anlayışını çöküşe götürürsünüz dedik, haklı çıktık.

Türk milletinin birliğini savunun, bölücülere kucak açmayın, teröristlere hak arayanlar olarak bakmayın, yoksa ihanete çanak tutarsanız dedik, haklı çıktık.

AKP zihniyetine ne dediysek doğru çıktı. Bizim görüşlerimiz, eleştirilerimiz hiçbir zaman temelsiz ve mesnetsiz olmadı. Bizim mevcudiyetimiz, millî muhalefetimiz birçok oyunu boşa çıkarmış, birçok tuzağı bertaraf etmiştir. Türkiye ve Türk milleti yararına neyi doğru bildik neyi doğru gördükse onun yanında olduk, onun yanında durduk. Türk milletinin huzur ve mutluluğu için gerektiği zaman taşın altına elimizi, gövdemizi koyduk. Türkiye’nin millî çıkarları için milliyetçi fikriyatımızın icap ve kabullerini her fırsatta ilan ettik.

14 Mayıs 2013 Salı günü Sayın Genel Başkanımız, TBMM Grup Toplantımızda; Anayasa suçu işlemiş Başbakan ve bazı hükümet üyeleri, konusu suç teşkil eden emri yerine getiren, suçluyu kayıran ve kollayan kamu görevlileriyle birlikte, 63 sözde akil insanlar heyeti hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmak üzere  partimiz adına şahsımı görevlendirmişlerdi. Bunun üzerine bir suç duyurusunda bulunmuştuk.

01 Mayıs 2014 tarihinde başvurumuz ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca“kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” dair karar verilmişti.

Ayrıca şikâyet edilenlere, Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı olarak şüpheli sıfatı dahi verilmemişti.

01 Mayıs 2014’te “Bugünkü ortamda çözüm süreci dâhilinde atılan tüm adımlar, tüm girişimler ve tüm teklifler gayrihukuki ve gayrimeşrudur.” demiştik.

Suç duyurumuza esas teşkil eden konuların, terörle mücadele ve terörü bitirmek amacıyla yapılan siyasi faaliyetler olduğu ve isnat edilen suçların unsurlarının oluşmadığı vurgulanmıştı.

Şimdi isnat edilen suçların unsurları oluşmuş mudur?

Suç unsurunun oluşması için daha ne olmalıydı? Ülkemizin bir bölümünde ayrı bayrak ve tel örgülerle belirlenmiş sınırlar mı oluşmalı, yoksa binlerce askerimiz daha mı şehit olmalıydı?

Bunun oluşmasını bekleyenler için düğmeye basılmıştır ve bugün Güneydoğu Anadolu bölgemizdeki asayişsizlik yerini yeniden teröre bırakmıştır. Açılım masasının taraflarından olan terör örgütü AKP’yi, AKP de bölge halkını ve HDP’yi, PKK’yı suçlamakta, iki tarafta birbirini verdikleri sözleri tutmamakla suçlamaktadır.

Bu sözlerin neler olduğunu tahmin etmek güç değildir. Taraflar buluşma yerinde anlaşamadığı için mi bu şehitleri vermekteyiz?

Açılım süreci denilen bu ihanet sürecinde PKK’ya bilerek taviz verildiği AKP’li Bakan, Milletvekili ve Danışmanlar tarafından açıkça itiraf edilmektedir.

O gün verilen takipsizlik kararında siyasi bir baskı unsuru oluşmuşsa bunun da hesabı günü geldiğinde yine adil Türk yargısı tarafından sorulmalıdır. Bugün sorulmuyorsa biz meselenin takipçisi olmaya devam edecek ve bir sonraki dönem yeniden soracağız.

Bugün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığımız yeni suç duyurusu müracaatımıza esas teşkil eden ve kamuoyu önünde açıkça cereyan eden süreçte anayasal suç işleyen, konusu suç olan emri uygulayan, suçluyu kayıran, görevini kötüye kullanan, kamu görevini terk eden veya yapmayan, suçu bildirmeyen, suç delillerini yok eden, gizleyen veya değiştiren, suç delillerini bildirmeyen, terör örgütüne yardım ve yataklık eden kamu görevlileri ve diğer şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını, çözüm sürecini övünerek başlatan eski Başbakan, yeni Cumhurbaşkanın yargılaması için gerekli işlemlerin başlatılmasını, hâlen yasama dokunulmazlığı bulunan şüpheliler hakkında fezleke düzenlenerek TBMM’ye gönderilmesini saygıyla arz ve talep ederiz.

MHP’nin suç duyurusunun tam metni:

ANKARA  CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

ŞİKÂYETÇİ              : Milliyetçi Hareket Partisi

VEKİLİ                     : Av. Dr. Hamit KOCABEY

İzmir Caddesi, Fevziçakmak 1. Sokak, No: 7/5 Kızılay / Ankara

 

ŞÜPHELİ                  : Dilekçede açıklanan suçları işleyen kişiler

SUÇLAR                 : Aşağıda kanun  ve maddeleri ile açıklanan suçlar.

KONUSU                  :Dilekçemizde tafsilatlı açıklaması yapılan Anayasa ve yasa maddelerini ihlal ederek suç işleyen şüpheliler hakkında gerekli kovuşturmanın başlatılarak gereğinin yapılması talebidir.

KONUYA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR:

A-Genel Olarak;

Devletimizin mücadele ettiği bölücü terör örgütünün, 2012 yılında verdiği ciddi kayıplar, örgütün şehir yapılanmasına karşı emniyet güçlerinin özverili çalışmaları ve adli mercilerin yasaları uygulayarak verdiği tutuklama kararları, terör örgütünün dağılmaya ve çöküşe doğru gitmesine neden olmaya başlamış, milletimizi, 2013 yılının terör örgütü ile çok ciddi mücadele ve örgütün bitirilmesi beklentisi içine sokmuştur.

Dünyadaki bütün emsali mücadelelerde, bu durumdaki terör örgütüne karşı amansız bir mücadele sürdürülerek örgüt etkisiz hâle getirilmekte ve örgütün devletin şartlarını kabulü ile son aşamaya varılmaktadır.

Ülkemizde ise, tam mağlup olmaya başlayan ve ciddi bir mücadele ile dağılacak terör örgütüne adeta hükümet eliyle can suyu verilmiştir. Örgütü taşeron olarak kullanan dış güçler, sıkıntıya giren örgüt için devreye girmiş ve Türk Devleti mağlup olmuşçasına hükümet yenik taraf gibi davranmıştır. Bir taraftan teröristbaşı ile doğrudan müzakereler başlatılırken diğer yandan örgütün şehir yapılanması olan KCK mensupları yargı paketleri ile cezaevlerinden tahliye edilmiştir.

Meydanları kirletircesine asılan teröristbaşının meymenetsiz resimleri ve PKK paçavraları önünde sürekli açıklamalar yapan BDP milletvekilleri; PKK’lı teröristlere tek kurşun sıkılması ile iç savaş çıkacağını söyleyerek devleti tehdit etmiş, diğer yandan devletin haber ajansının başını çektiği medya organları, Kandil Dağı’nda üst aramasından geçirilip bekletilmiş, adeta örselenmiş şekilde adı ile müsemma Karayılan’ın devlete tehdit savuran açıklamalarını bildirme yarışına girmiştir.

Türk’ün Ergenekon Bayramı’nda güya Hükümet tarafından barış güvercini olarak lanse edilen bebek katilinin hazırladığı bildiri, Diyarbakır Meydanı’nda milletvekillerine okutulmuş, kandan beslenen, Marksist-Leninist bir düşünce sahibi bu bölücünün, halka şirin gösterilmesi için önce Bülent Arınç tarafından İslamî hassasiyeti övülmüş, ardından bebek katilinin ilk kez İslami düşünce ve görüşleri açıklanmıştır. Diyarbakır Meydanı’nda Türk Devletinin bayrağı tahrik nedenidir. Devlet yoktur. Devam eden Nevruz günlerinde de aynı kepazelikler yaşanmıştır.

Hadiseler bununla bitmemiştir. “Önce teröristler silahsız sınır dışına çıkacak, Meclis’in bu olayla ilgisi yoktur. Komisyon kurulamaz.” diyen eski Başbakan’a Karayılan cevap vermiş, “Silahlarımızla çıkacağız. TBMM’de komisyon kuracaksınız.” demiştir. Örgütün sahipleri olan dış güçler de bu konuda destek vermiş, Başbakan ve hükümeti hem Meclis’te komisyon kurmuş ve hem de silahlı çıkışa izin vermiştir.

Zillet bununla da bitmemiştir. Karayılan, “mensuplarına askerin müdahale etmesi hâlinde her şeyin biteceğini, hükümetin bu konuda güvence vermesini” istemiş,Başbakan, “Askere ben ve valiler gerekli talimatı vereceğiz.” demiştir.  Bu olayların hemen arkasından bölgede görevli binlerce asker geri çekilmiş, suçlular güruhunun bir kısmı elini kolunu sallayarak zaferlerini kutlayarak, örgütün yeni katılımcıları ile sınırdan geçmeye başlamıştır. Bu geçişe hiçbir güvenlik görevlisi müdahale etmemiştir.

 

Bunlar da yetmemiştir. Hükümet sözcüleri “Biz hiçbir şey vermeden barışı sağladık daha ne istiyorsunuz.” demekte iken, Karayılan “Biz silahlarımızla sınırda bekleyeceğiz, önce anayasa değişikliğini daha sonra önder Öcalan dahil hepimiz özgür olarak siyaset yapacağız, istediğimiz yere gideceğiz.” diyerek Devleti tehdit etmeye başlamış, devamında BÖLÜCÜ ÖRGÜT SİLAHLARI İLE YURT DIŞINA ÇIKMA YERİNE SİLAHLARI İLE YURT İÇİNDE ALAN HAKİMİYETİ SAĞLAMIŞTIR. YÖRE HALKININ ÇOCUKLARI (YAKLAŞIK 5000 KİŞİ) ZORLA YA DA İKNA İLE ÖRGÜTE KATILMAK ÜZERE YURT DIŞINA VE YURT İÇİNDEKİ KAMPLARA GÖTÜRÜLÜP EĞİTİLMEYE BAŞLAMIŞLARDIR.

 

Aynı günlerde açılımdan sorumlu olan Beşir Atalay “Kandil’le yaptığımız görüşmelerde BDP’den daha makul olduklarını görüyoruz.” diyerek ve Kandil’deki teröristleri överek açılımın artık son noktaya geldiğini de söylemektedir.

 

YURT İÇİNDE SÖZDE MAHKEMELER KURULMUŞ VE BÖLGE HALKI BURALARDA YARGILANMIŞTIR.

 

YURT İÇİNDE SÖZDE VERGİ DAİRELERİ KURULMUŞ, HALKTAN ZORLA PARA TOPLANMIŞTIR.

 

BÖLGEYE TONLARLA İFADE EDİLEN PATLAYICILAR DEPO EDİLMİŞ VE ŞİMDİ VATAN EVLATLARININ ŞEHİT EDİLMESİNDE KULLANILMAKTADIR.

 

80 BİN OLARAK KAYITLARA GEÇEN UZUN NAMLULU OTOMATİK SİLAH BÖLGEDE DEPOLANMIŞTIR.

 

YÖRE BELEDİYELERİ, KAMU HİZMETİNE HARCANACAK PARANIN %10’UNU İHALE VERDİKLERİ ŞİRKETLER ELİYLE ÖRGÜTE AKTARMIŞTIR.

 

BAZI İLÇELER ÖZERKLİK İLAN ETMİŞ, İLÇEYE HENDEK KAZMIŞTIR.

 

BAZI MİLLETVEKİLLERİ ÖRGÜTE SİLAH TAŞIMIŞTIR.

 

BAZI MİLLETVEKİLLERİ ÖRGÜTÜN SÖZCÜLÜĞÜNÜ VE SAVUNMASINI YAPMIŞTIR.

 

BAZI MİLLETVEKİLLERİ ÖLEN TERÖRİST CENAZELERİNİ TAŞIMIŞTIR.

 

SEÇİMLERDE BİR PARTİ ADAYLARI DIŞINDAKİ ADAYLARININ SEÇİM ÇALIŞMASI YAPMASI BİR YANA, BÖLGEYE GİRMESİ BİLE ENGELLENMİŞTİR.  BU KİŞİLER ÖLÜMLE TEHDİT EDİLMİŞLERDİR HATTA AKP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE SİİRT MİLLETVEKİLİ YASİN AKTAY’IN STRATEJİK DÜŞÜNCE DERGİSİNDEKİ İDDİASINA GÖRE BİR MUHTAR ÖLDÜRÜLMÜŞ VE BU AKP’Lİ SANDIK GÖREVLİLERİ ÖLÜM TEHDİTLERİYLE ALDIKLARI GÖREVLERİ İADE ETMİŞTİR.

 

ALAN HAKİMİYETİ SAĞLANAN YERLERDE YAŞAYAN TÜRK KÖKENLİ AİLELERİN YURTLARINI TERK ETMESİ YA DA BÜTÜN MAL VARLIĞINI ÖRGÜTE VERMESİ DAYATILMIŞ, AKSİ HÂLDE ÖLDÜRÜLECEKLERİ BİLDİRİLMİŞTİR.

 

PEKİ, SİYASİ İKTİDARIN İFTİHAR KAYNAĞI OLAN ÇÖZÜM SÜRECİ”NİN SONUCU NEDİR?

 

BİTME NOKTASINA GELEN BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ TARİHİNİN EN GÜÇLÜ DURUMUNA GETİRİLEREK MİLLET EVLATLARINA SALDIRTILMIŞTIR. HER GÜN VATAN EVLATLARI ŞEHİT DÜŞMEKTEDİR. HER GÜN MİLLÎ SERVET YAKILIP YIKILMAKTADIR. KAMU DÜZENİ SAĞLANAMAMAKTADIR.

 

ÜLKEYİ 13 YILDAN BERİ İDARE EDEN SİYASİ İKTİDAR SAHİPLERİ, ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVLERİ BİLEREK VE İSTEYEREK YERİNE GETİRMEMİŞLERDİR. HÜKÜMETİN VE AKP’NİN EN YETKİLİ İSİMLERİ BİR BİR İTİRAFLARA BAŞLAMIŞTIR.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Burhan Kuzu’nun “Çözüm süreci konusunda son bir iki yıllık gelinen nokta şudur: Eşkıya dağdan şehre indi. Ve çözüm süreci adına da hükümet olarak aman bir şey olmasın diye alttan alındı.” demektedir. Biz bu açıklamayı vatana ihanet saymaktayız.

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Siirt Milletvekili Yasin Aktay’ın “PKK’nın çözüm süreci baştan itibaren ön koşul olan silahların bırakılması şartının sağlanmadığı bir süreç olarak devam ediyordu. Devletin sabrıyla -ne yazık ki göz yumması diyeceğim- bir düzeyde devam ediyordu. Devletin zaten 2.5 yıl operasyon yapmadığı dönemde örgüt her tarafa yığınak yapıyor, her tarafa terör estiriyor, insanları kaçırıyor, yeri geliyor adam öldürüyor, kaç tane korucu öldürdü haberiniz var mı, sadece açılım başladığından beri 20 tane korucu öldürüldü.” sözlerini gaflet, dalalet ve hatta vatana ihanet sayarız.

Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “Bizim o zamanki düşüncemiz onlar eylem yapmadıkça biz de operasyon yapmayacağız şeklindeydi. Belki ellerinde, bellerinde silahlarla bir yerden bir yere geçmişlerdir. Ama o giriş çıkışlar sırasında yine verdikleri söze uygun bir hareket zannederek göz yummuştuk. Silah zaten ellerinden hiç düşmemişti. Biz iyi niyetle pek çok şey yaptık ama onlar üzerlerine düşen hiçbir şeyi yapmadılar. Bizi aldatmış kabul edebilirler, biz kendimiz aldanmadık her şeyden haberimiz vardı. Halkın şöyle söylediğini biliyorum. Üzerinde silah olan PKK’lılar üzerlerinde silahla karakolların önünden geçiyor, el sallıyorlardı asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu. Durum biraz böyleydi. El sallarken şöyle düşünüyormuş: Biz buradayız bak ha sen de bize karışamıyorsun.” sözlerini gaflet, dalalet ve hatta vatana ihanet sayarız.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “PKK çözüm sürecinde silahlanmış.” sözünü ve Tayyip Erdoğan’ın “Çözüm süreci boyunca PKK şehirlere silah yığınağı yapmış.” sözlerini görevi kötüye kullanma, gaflet, dalalet sayarız. Onların da bu olanlardan haberleri varsa bunu vatana ihanet sayarız.

“Stratejik Düşünce“ dergisinin Ağustos 2015 sayısında yazar Sinan BAŞAK’ın vahim iddialarında geçen Vali ve Emniyet Müdürlerinin ve Beşir Atalay’ın yaptıklarını vatana ihanet olarak değerlendirmekteyiz:

Sayın Beşir Atalay’ın isminin altını özellikle çizmiştim. Açılımın birinci derecede sorumlusudur. Atadığı valiler şehirlerin Kürtleşmesi için özel ihtimam gösterdiler. (Örnekleri bizde mevcuttur istifade etmek isterlerse sunarız.)Türkler ve şehir ahalisi yok kabuledildi. Dindar halk tabakaları sindirildi. Bu insanlar ve gruplar sadece sembolik toplantılarla oyalandılar. İşadamları ve esflar PKK’nın haraçalmasının önünü kesmek için valilere, Emniyet Müdürlüklerine gittiklerinde kendilerine‚ ödeyin kurtulun”denildi. Jandarma Karakollarının yanına PKK çadırları kuruldu ve halk hem haraç verdi hem de hesaba çekildi. Birbirileriyle kavgalı olanların meselesi karakollarda PKK’lılar tarafından çözüldü. Devlet ve kanunlar hiçedildi. Yetmediği gibi PKK amblemli makbuzlarla açık şekilde esnaftan paralar toplandı. Askerin bulunduğu yerlerde PKK’lılar-kaleşinkoflarla-geziler yaptılar. Korucular öldürüldü. Asker  ve polisler sokak ortasında infazedildi. PKK her istediğini yapmakta özgüroldu. Buna çanak tutan da Sayın Atalay’ın atadığı Valilerle, Emniyet Müdürleriydi.

Bunların her biri itiraf değilmidir? PKK’ya gözyuman, devlet görevlileri olduğunda suç unsuru ortadan kalkmaktamıdır? Bugünkü Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Bakanlar, Valiler bile isteyerek işledikleri bu suçları PKK bizi kandırmış diyerek örtebileceklerini mi zannetmektedir? AKP’nin kandırılması sebebiyle bugün vatanevlatları AKP’nn el sıkıştığı vatan hainleri tarafından şehit edilmektedir. Sayın Abdullah Gül’ün “Çok güzel şeyler olacak.” Cümlesi meğer bize değil vatan hainlerine bir müjdeymiş.

Şimdi kalkıp şehidin babasına “karaktersiz” diyenler, şehidin annesine “Ne mutlu evladınız şehit oldu.”Diyenler dün PKK’lıların babasına bunun hesabını    soracağız, annesine “Analar ağlamasın.” demekteydi.

BURADA ISRARLA VE ÖNEMLE BİR HUSUSUN ÜZERİNDE DURMAK İSTİYORUZ.

MİLLETİMİZE KAN İÇİREN, YÜREĞİNE ATEŞ DÜŞÜREN, OCAKLARINI SÖNDÜREN ÇÖZÜM SÜRECİNİN SAHİPLERİNİ VE HAMİLERİNİ MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİADETA HER GÜN İKAZ ETMİŞ, BUNUN BİR KANDIRMACA OLDUĞU, VATAN HAİNLERİNİN GÜÇ TOPLAMAK İÇİN BU SÜRECİ KABUL ETMİŞ GÖRÜNDÜĞÜ, ALDANILMAMASI VE DERHÂL BU SÜREÇTEN VAZGEÇİLMESİ GEREKTİĞİNİ KAMUOYU İLE DE PAYLAŞMIŞTIR. BUNUNLA DA YETİNMEMİŞ;

14 MAYIS 2013 TARİHİNDE ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA 2013/97812 SORUŞTURMA NUMARASIYLA BAŞVURUDA BULUNARAK, SUÇ İŞLEYEN KAMU GÖREVLİLERİ, AKİLLER, ZAMANIN BAŞBAKANI VE DİĞER SORUMLULARININ SUÇ İŞLEDİĞİNİ BİLDİRİLEREK HAKLARINDA KANUNİ İŞLEM YAPILMASINI İSTEMİŞTİR.

 

O DİLEKÇEMİZE “SİZ BU DİLEKÇENİN GEREĞİNİ YAPMAZSINIZ ANCAK BİZ TARİHE NOT DÜŞMEK VE ZAMANI GELDİĞİNDE HESAP SORMAK İÇİN BAŞVURUYORUZ.” DEMİŞTİK.

YAPTIĞIMIZ ŞİKÂYETLER 2013/97812 SORUŞTURMA 2013/46058 VE 2013/1477 SORUŞTURMA VE 2013/1124 BASIN KARAR SAYILI KARARLARLA İŞLEME KONULMAMA KARARLARI VERİLİRKEN, TARAFIMIZI İNCİTİCİ ZAMANIN BAŞBAKANI İLE SUÇ İŞLEYEN VALİLERİNİ YÜCELTİCİ İFADELERE YER VERİLMİŞTİR.

BU KARARLARI VERİRKEN DAYANDIKLARI SİYASİ GÜÇLERİ ARKASINDA BULAMAYACAK OLAN SAVCILARIN ŞİMDİ NE YAPACAĞINI MERAK ETMEKTEYİZ. BİZE GÖRE BU SAVCILAR DA SİYASİ İKTİDAR MESUPLARI VE VALİLERLE BİRLİKTE SORUMLUDUR. SUÇ İŞLEYENİ ÖVÜP VATAN VE MİLLET İÇİN GAYRET GÖSTERENLERİ YERENLER, SİYASİ İKTİDARIN SORUMLULARI ŞEHİT DÜŞEN HER VATAN EVLADININ ŞEHİT DÜŞMESİNDEN SORUMLUDUR. YAKIP YIKILAN MİLLÎ SERVETTEN SORUMLUDUR.DEVLETİMİZ ELBETTE ŞEHİT AİLELERİNİ KORUYACAK VE HER TÜRLÜ YARDIMI YAPACAKTIR. KEZA YAKIP YIKILAN SERVET SAHİPLERİNİN MALLARINI TAZMİN EDECEKTİR. ANCAK, YAPILAN BÜTÜN YARDIMLARIN AÇIKLANAN SORUMLULARA RÜCU EDİLMESİ KANUN GEREĞİDİR. BUNU TAKİP ETMEK BİZİM OLDUĞU GİBİ HER VATANDAŞIN DA GÖREVİDİR.

Yaptığımız açıklamaların gerçek,  ülkemiz için acı ve felaket nedeni olmasının yanında bir de hukuki yönü bulunmaktadır.

 

Birinci mesele, Devletin anayasasında ve yasalarında hiçbir değişiklik yapılmadan, BEBEK KATİLLERİ, SIRTLARINDA SİLAHI İLE ÜLKE TOPRAKLARINDA GEZMİŞ, VERGİ TOPLAMIŞ; SİLAHLI KUVVETLERİN OPERASYON YAPMA YETKİSİ HÜKÜMET TARAFINDAN VALİLERE VERİLMİŞ, VALİLER DE ADETA BİR PARTİNİN İL BAŞKANI GİBİ DAVRANIP GENEL BAŞKANLARI NE DEDİYSE DAHA FAZLASINI YAPARAK SUÇA İŞTİRAK ETMİŞLERDİR. BEBEK KATİLLERİ DOKUNULMAZLIK ZIRHINA KAVUŞMUŞTUR.

İkinci mesele ise, terörle mücadele görevi verilen bölgedeki valiler, yapılan silah yığınağını görüp müdahale etmeyen kamu görevlileri, konusu suç olan emri yerine getiren kamu görevlileri aşağıda yer alan suçları işlemişlerdir.

YANİ ESKİ BAŞBAKAN, YENİ BAŞBAKAN, ESKİ İÇİŞLERİ BAKANI, DÖNEMİN ÇÖZÜMDEN SORUMLU BAŞBAKAN YARDIMCISI VE BENZER TALİMATI VEREN HÜKÜMET MENSUPLARI ANAYASAL SUÇ İLE CEZA KANUNUNDA YER ALAN VE AŞAĞIDA AÇIKLANAN SUÇLARI İŞLEMİŞLERDİR. BÖLGEDE GÖREV YAPAN VALİLER SUÇ İŞLEMİŞLER VE HEM DE KONUSU SUÇ OLAN EMRİ YERİNE GETİRMİŞLERDİR. VALİNİN EMRİNE UYAN KAMU GÖREVLİLERİ, ASKERÎ BİRLİK KOMUTANLARI VE EMNİYET MÜDÜRLERİ KONUSU SUÇ OLAN EMRİ YERİNE GETİREREK SUÇ İŞLEMİŞLERDİR.

B- İşlenen Suçların Düzenlendiği Kanun ve Kanun Maddeleri Işığında Değerlendirilmesi:

I- İlgili Hükümler

  1. 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası

Başlangıç

Üçüncü ve Dördüncü Paragraflar:

Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;

Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;

Cumhuriyetin nitelikleri

MADDE 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Egemenlik

MADDE6.

MADDE 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Kanun önünde eşitlik

MADDE 10/1: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü

MADDE 11: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması

MADDE 14: Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.

Kişi hürriyeti ve güvenliği

MADDE 19/2: Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence

MADDE 129/1: Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.

Kanunsuz emir

MADDE 137: Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.

Mahkemelerin bağımsızlığı

MADDE 138/1:Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.

MADDE 138/4: Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

  1. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu

Kanunun hükmü ve amirin emri

MADDE 24: (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.

(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz.

(3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.

(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.

Faillik

MADDE 37: (1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.

Yardım etme

MADDE 39: (1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.

(2) Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:

a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.

b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.

c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak.

Kasten öldürme

MADDE 81: (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. (AĞIR CEZA MAHK.)

Nitelikli haller

MADDE 82: (1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak, (EKLENMİŞ İBARE RGT: 08.07.2005 RG NO: 25869 KANUN NO: 5377/9) ya da yakalanmamak amacıyla,

i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi

MADDE 174: (1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.

(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, kullanılış amacı gözetilerek, bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma

MADDE 220: (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.

(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.

(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.

(8) Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Etkin pişmanlık

MADDE 221: (1) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(3) Örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden yakalanan örgüt üyesinin, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.

(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kuran, yöneten veya örgüte üye olan ya da üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi vermesi halinde, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmaz. Kişinin bu bilgileri yakalandıktan sonra vermesi halinde, hakkında bu suçtan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır.

(5) Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir.

(6) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık hükümleri birden fazla uygulanmaz.

Görevi kötüye kullanma

MADDE 257: (1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Kamu görevinin terki veya yapılmaması

MADDE 260: (1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde, görevlerini terk eden, görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmayan veya yavaşlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması halinde cezaya hükmolunmaz.

Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi

MADDE 279: (1) Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun, adli kolluk görevini yapan kişi tarafından işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme

MADDE 281: (1) Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez.

(2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Suçluyu kayırma

MADDE 283: (1) Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme

MADDE 284: (1) Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İşlenmiş olan bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Bu suçların kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak

MADDE 302: (1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan

MADDE 313: (1) Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir. İsyan gerçekleştiğinde, tahrik eden kişi hakkında yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Silahlı örgüt

MADDE 314: (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.

Silah sağlama

MADDE 315: (1) Yukarıdaki maddede tanımlanan örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silah temin eden, nakleden veya depolayan kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Suç için anlaşma

MADDE 316: (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez.

  1. 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun

Madde 12: (1) Her kim bu Kanunun kapsamına giren ateşli silahlarla bunlara ait mermileri ülkeye sokar veya sokmaya kalkışır veya bunların ülkeye sokulmasına aracılık eder veya bunları 29/6/2004 tarihli ve 5201 sayılı Harp Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun hükümleri dışında ülkede yapar veya bu suretle ülkeye sokulmuş ve ülkede yapılmış olan ateşli silahları veya mermileri bir yerden diğer bir yere taşır veya yollar veya taşımaya bilerek aracılık eder, satar veya satmaya aracılık ederse veya bu amaçla bulundurursa beş yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada yazılı suçları üçüncü fıkradaki hal dışında iki veya daha çok kişinin birlikte işlemeleri halinde, failler hakkında sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis ve bin günden onbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.

(3) Birinci fıkradaki fiillerin, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek cezalar bir kat artırılır.

(4) Ateşli silahın tüfek veya seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya bu fıkrada sayılanların benzerleri olması ya da bu niteliği taşımayan ateşli silahlar veya her türlü mermilerin miktar bakımından vahim olması halinde yukarıdaki fıkralarda yazılı cezalar yarı oranında artırılarak hükmolunur.

(5) Dördüncü fıkrada niteliği belirtilen ateşli silahlar ile benzerlerinin miktar bakımından vahim olması halinde birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.

Madde 13: (1) Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur.

(2) Ateşli silahın, bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlardan olması ya da silah veya mermilerin sayı veya nitelik bakımından vahim olması halinde beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.

(3) Bu Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasında sayılanlar dışındaki ateşli silahın bir adet olması ve mutat sayıdaki mermilerinin ev veya işyerinde bulundurulması halinde verilecek ceza bir yıldan iki yıla kadar hapis ve yirmibeş günden yüz güne kadar adli para cezasıdır.

(4) Ateşli silahlara ait mermilerin pek az sayıda bulundurulmasının veya taşınmasının mahkemece vahim olarak takdir edilmemesi durumunda hükmolunacak ceza altı aya kadar hapis ve yüz güne kadar adli para cezasıdır.

(5) Kuru sıkı tabir edilen ses veya gaz fişeği ya da benzerlerini atabilen tabancayı, teknik özelliklerinde değişiklik yaparak öldürmeye elverişli silah haline dönüştüren kişi, bu maddenin birinci fıkrası hükümlerine göre cezalandırılır.

  1. 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu

Terör suçları

MADDE 3:26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.

Terör amacı ile işlenilen suçlar

MADDE 4/1-a: Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:

a) Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.

Ek Madde 2: Terör örgütlerine karşı icra edilecek operasyonlarda “teslim ol” emrine itaat edilmemesi veya silah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde kolluk görevlileri, tehlikeyi etkisiz kılabilecek ölçü ve orantıda, doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silah kullanmaya yetkilidirler.

Nitelikli Hal

Madde 8/A: Bu Kanun kapsamına giren suçların kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

  1. 1481 Sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanun

MADDE 1: Polis ve jandarma, diğer kanun ve tüzüklerde yazılı yetkileri saklı kalmak üzere, aşağıda yazılı hallerde de silah kullanmaya yetkilidirler:

B) (A) bendindeki yetkiler saklı kalmak üzere, ağırlaştırılmış müebbet hapis veya hapis cezasını gerektiren suçlardan bir veya birkaçını işlemekten sanık veya hükümlü olup da haklarında tevkif veya yakalama müzekkeresi çıkarılan ve silahlı dolaşarak emniyet ve asayişi tek başına veya toplu olarak fiilen tehdit ve ihlal ettikleri anlaşılanlardan, teslim olmaları için İçişleri Bakanlığınca tesbit edilen tarihte başlamak üzere 10 günden az ve 30 günden çok olmamak şartiyle verilecek mühlet ile ad, san ve eylemleri de belirtilerek sanık veya hükümlünün dolaştığı bölgelerde mutat vasıtalarla ve uygun görülen yayın organlariyle radyo ve televizyonla da ilan edilenlerin belirtilen süre sonuna kadar adli makamlara, zabıtaya veya herhangi bir resmi mercie teslim olmamaları hallerinde.

MADDE 2: Birinci maddenin (B) bendinde sayılan hallerde:

a. Sanık veya hükümlünün teslim olması için yapılan (Teslim ol) ihtarından sonra,

b. Polis veya jandarmaya karşı silah kullanmaya filhal teşebbüs etmeleri halinde ise ihtara lüzum olmaksızın,

Silah kullanılır.

Müsademe sırasında; sanık veya hükümlüye müsademede veya kaçmada yardımcı olanlar haklarında da birinci fıkra hükmü uygulanır.

  1. 2559 Sayılı Polis Vazife Ve Selahiyet Kanunu

MADDE 2: Polisin genel emniyetle ilgili görevleri iki kısımdır.

B) İşlenmiş olan bir suç hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı görevleri yapmak,

Kamu düzeni ve kamu güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan polis; amirinden aldığı emri, kanun, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı emri verene bildirir. Ancak, amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazılı olarak yenilerse, emir yerine getirilir. Bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilmez. Yerine getirenler sorumluluktan kurtulamaz.

Aşağıda yazılı hallerde:

I – Can, ırz veya mal emniyetini korumak için,

II- Devletin şahsiyetine karşı işlenen cürümlerin faillerini yakalamak veya delillerini tespit etmek için,

III- Devlet kuvvetleri aleyhine, yalnız veya toplu olarak taarruz veya mukavemette bulunanları yakalamak veya bunların taarruz veya mukavemetlerini def etmek için,

IV – Hükümete karşı, şiddet kullanan veya gösteren veya mukavemet edenlerin yakalanması, taarruz veya mukavemet edenlerin def edilmesi için,

V-Zabıtaca muhafaza altına alınan şahıslara, bina veya tesislere, meskun veya gayrimeskun yerlere vaki olacak münferit veya toplu tecavüzleri def etmek için,

VI – Ağır cezalı bir suçun sanığı olarak yakalandıktan sonra zabıta kuvvetlerinin elinden kaçmakta olan şahısların yakalanması için,

VII – İşlenmekte olan bir suçun işlenmesine veya devamına mani olmak için,

VIII – Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda, zabıta tarafından suç delillerinin tespiti veya suç faillerinin yakalanması maksadıyla yapılacak aramalar için,

IX – Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçlularını yakalamak için,

X – Yangın, su baskını, yer sarsıntısı gibi afetlerde olay yerinde görevlilerce alınması gereken tedbirler için,

XI – Umuma açık yerlerde yapılan her türlü toplantı veya yürüyüşlerde veya törenlerde bozulan düzeni sağlamak için,

XII – Herhangi bir sebeple tıkanmış olan yolların trafiğe açılması için,

XIII – Yukarıdaki maddeler dışında diğer kanunlarda istisnai olarak zabıtanın sözlü emirle yapmaya mecbur tutulduğu haller için, Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emrin yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir.

Madde 25: Polis teşkilatı bulunmayan yerlerde il, ilçe ve bucak jandarma komutanları ile jandarma karakol komutanları bu kanunda yazılı vazifeleri yapar ve yetkileri kullanırlar.

  1. 2803 Sayılı Jandarma Teşkilat, Görev Ve Yetkileri Kanunu

Jandarmanın genel olarak görevleri:

Madde 7: Jandarmanın sorumluluk alanlarında genel olarak görevleri şunlardır.

a) Mülki görevleri;

Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak.

…………………..

Yukarıda belirtilen görevler dışında kalan ve diğer kanun ve nizam hükümlerinin icrası ile bunlara dayalı emir ve kararlarla Jandarmaya verilen görevleri yapmak.

Silah Kullanma Yetkisi

Madde 11: Jandarma, kendisine verilen görevlerin ifası sırasında hizmet özelliğine uygun ve görevin gereği olarak kanunlarda öngörülen silah kullanma yetkisine sahiptir.

  1. 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu

Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler

MADDE 90: (1) Aşağıda belirtilen hallerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:

a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.

b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.

(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde; Cumhuriyet savcısına veya amirlerine derhal başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.

Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi

MADDE 160: (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri

MADDE 161: (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adli görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.

(2) Adli kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhal bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.

(3) Cumhuriyet savcısı, adli kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hallerde, sözlü olarak verir. Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.

(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.

(5) Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır. Vali ve kaymakamlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri en üst dereceli kolluk amirleri hakkında ise, hakimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü uygulanır.

KONUNUN HUKUKİ DEĞERLENDİRİLMESİ

Yukarıda maddelerine yer verdiğimiz Anayasa ve kanunlarda yer alan hükümler son derece nettir. Herkes, bu hukuk kurallarına uymak zorundadır. Bu zorunluluk, hukuk devletinin vazgeçilmezidir.

Son zamanlarda, adı sıkça değişen ve son dönemde  “çözüm süreci”olarak ifade edilen bu çözülme döneminde gerçekleşen akıl almaz gelişmeler, beraberinde değişik bir af yöntemini gündeme getirdi. Bu nev’i şahsına münhasır usul, esas itibariyle hukukun herhangi bir yerinde yazılı da değildir.

Kimse itiraf etmese veya edemese de ortada hukuk kurallarının tatbiki noktasında bir sorun olduğunu tespit etme zarureti vardır. Çünkü bir hukuk devletinde çözüm ve çareler, hukuki altyapı ve yasal dayanak oluşturulmak suretiyle bulunmalıdır.

Ceza kanunlarının herkese eşit uygulanması ve bu yolla adalete ulaşılması gerektiği tartışmasızdır.

Bir suç işlenmişse devlet bu suçu ve faillerini takip etmek, yakalamak, adalet önüne çıkarıp yargılanmalarını sağlamak zorundadır. Yargı, dürüst yargılanma hakkı kapsamında göreceği davalarla suçu ve suçluyu bulmalıdır. Hukuk devleti işleyişini bu şekilde sürdürür ve hiçbir güce boyun eğmez.

Eşitlik ve adalet ilkeleri, tüm bireyler ve toplum için aynı olmalıdır. Özellikle egemenliğin sahibi olan millet ve milleti oluşturan bireyler, adalet ve eşitlik ilkelerinin varlığını gördüklerinde hukuk düzeninin işleyişine inanırlar. Ülke ve milletin menfaatleri korunurken, egemenliğin kullanıcısı değil sahibi olan milletin iradesini ve iyiliğini mutlak şekilde gözetmek gerekir.Bu iyilik, işlenen suçların görmezden gelinmesi değil, yargılama suretiyle sağlanmalıdır. Toplum barışı, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması adına düzeni sağlayan hukuk kurallarının herkese eşit uygulanması yoluyla korunabilir.

Bir tarafta, soruna kalıcı çözüm bulmak adına çıkarılan kanunlar, salıverilen tutuklular, adalet önüne çıkarılmayan failler, diğer tarafta yıllarca süren soruşturma ve davalarda tutuklu olanlar, eşit ve adalete uygun işlemeyen kanunlar olduğu takdirde, hukuk devletinin iyi işlediğinden bahsetmek güçleşir. Hukuk devleti, sorunlara kalıcı çözüm bulmak ve suç işleyenlerin adaletle yüzleşmesini sağlamak noktasında, bağlı olduğu hukuk kurallarını, ilke ve esaslarını gözardı edemez. Hukuk kuralları ve dolayısıyla ceza normları, herkese eşit uygulanmak zorundadır. Hiçbir gerekçe, suç işleyenin gözardı edilmesine izin vermez. Aksi hâlde, “hukuk devleti” ilkesi ve hukuk düzeni zedelenir.

Suçlu ile müzakere ve anlaşmanın hukuka aykırı olduğu, Anayasa ve yasalarda dayanağının bulunmadığı, “hukuk devleti” ilkesinin ise yasal dayanaktan yoksun olan yetki kullanımına izin vermeyeceği, çatışan iki devlet ve taraf olmadıkça uluslararası sözleşmelerin tatbik edilemeyeceği tartışmasızdır. Mesele iç hukuka ait olduğunda, kaçırılan kamu görevlilerinin teslimi aşaması, milleti temsil eden bazı milletvekillerinin terör örgütü lideri ve mensupları ile yaptığı görüşmelerin yasal dayanağı, yine TBMM’de grubu bulunan bir partinin hükümet eliyle Kandil Dağı’nı ve İmralı adasını ziyaret yeri hâline getirmesi, Kandil ve İmralı’da meskûn suç şebekesi elebaşlarının mesajlarının törenlerle kamuoyuna sunulması, en son olarak Dolmabahçe Sarayı’nda hükümet ve bir siyasi parti mensuplarının toplantı ve açıklamaları, “çözüm süreci” adı altında suç işleyen ve aranan şüpheli veya sanıkların ülkeye silahlı giriş ve çıkışlarına izin verilmesi, ülkenin bir bölgesinde yasa dışı örgütün çocukları dağa çıkarmasına, vergi toplamasına ve yargılama yapmasına izin verilmesi ya da açıkça göz yumulması Anayasamızınyukarıya alınan Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”  hükmünün açık bir ihlalidir.

Yukarıda kısaca sırası ile belirtilen Anayasa ve yasa maddeleri incelendiğinde 30 yıldan beriDevletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını zayıflatmak amacına yönelik olarak kurulan Marksist örgütün; binlerce masum insanımızı, kamu görevlilerini katlettiği, Devletin ve vatandaşların tesislerini yakıp yıktığı, Anayasa’da değiştirilemez hükümler içinde yer alan her hükmün koruduğu değerlere saldırıldığı, hiç kimsenin itiraz etmediği bir gerçektir.

Bu örgüt mensuplarının cezasının müebbet hapis cezası olduğu yukarıda yer alan ceza kanunlarında yer almaktadır. Teröristlerin adeta ülkeyi baştan başa silahları ile adımlayarak sınır dışına çıkmasına ve girmesine seyirci kalmak suçtur. BUNLARA DOKUNMAYIN DİYE TALİMAT VERENLER, BÖLGE PATLAYICI DEPOSU HALİNE GETİRİLİRKEN GÖZ YUMANLAR, BÖLGEYE 80.000 UZUN NAMLULU OTOMATİK SİLAH YERLEŞTİRİLİRKEN SES ÇIKARMAYIN DİYEN SİYASETÇİLER VE VALİLER ANAYASAL SUÇ İŞLEMİŞLERDİR.  BUNLARI YAKALAMAYAN, ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK GEZMESİNE İZİN VEREN KAMU GÖREVLİLERİ DE SUÇ İŞLEMEKTEDİR.

 

Müebbet hapis cezası alan ya da alacak olan teröristlerin, ülke topraklarında Dönemin başbakan’ın sözlü talimatıyla silahlarıyla gezmesi, elini kolunu sallayarak sınırdan geçmesinin sağlanması, örgüte eleman toplaması suçtur. Ülkenin bir bölgesinin patlayıcı ve silah deposu yapılmasına göz yummak suçtur. Ülkenin bir bölgesinde yasa dışı bir örgüt tarafından yargılama yapılması, vergi toplanması ve buna göz yumulması suçtur. Vatan evlatlarına kurşun sıkan teröristlerin ülkemizde kahraman gibi karşılanması, tören yapılması ve cenazelerin TBMM üyelerince taşınması ve buna göz yumulması suçtur. Terör örgütünün sözcülüğünü yapmak, onu övmek, ona silah temin etmek suçtur. Bunları yapanlara işlem yapmamak da suçtur. Vatan evlatlarının şehit düşmesi için terör örgütüne zaman, kaynak ve silah sağlanmasına fırsat tanımak suçtur. Bütün bu suçları soruşturmakla görevli Cumhuriyet’in savcılarının suç duyurumuzun dosyasını işleme konulmamasına karar vermesi de suçtur.

 

NETİCE VE TALEP:

Yukarıda kısaca arz edilen ve kamuoyu önünde açıkça cereyan eden süreçte anayasal suç işleyen, konusu suç olan emri uygulayan, suçluyu kayıran, görevini kötüye kullanan, kamu görevini terk eden veya yapmayan, suçu bildirmeyen, suç delillerini yok eden, gizleyen veya değiştiren, suç delillerini bildirmeyen, terör örgütüne yardım ve yataklık eden kamu görevlileri ve diğer şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını, Süreç  kapsamda bölgede valilik yapan valilerin isimlerinin istenmesi, çözüm sürecini övünerek başlatan eski Başbakan, yeni Cumhurbaşkanın yargılaması için gerekli işlemlerin başlatılmasını, dönemin çözümden sorumlu başbakan yardımcısı, içişleri bakanı, hâlen yasama dokunulmazlığı bulunan diğer şüpheliler hakkında fezleke düzenlenerek TBMM’ye gönderilmesini aklı hür vicdanı hür cumhuriyetin savcılarından diliyoruz. Şikayetimiz hakkında işlem yapmayan, etki altında kalan, baskıya boyun eğen savcıların ve hakimlerin tarih ve milletimiz önünde sorumlu olacağını saygıyla bir kez daha bildiriyoruz. 10.09.2015

İsmet BÜYÜKATAMAN                                                  Av. Dr. Hamit KOCABEY

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri                      Milliyetçi Hareket Partisi Vekili