Dolar 32,5046
Euro 34,7434
Altın 2.485,84
BİST 9.492,08
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 15°C
Az Bulutlu
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Cum 14°C
Cts 19°C
Paz 21°C
Pts 19°C

MHP: IMF’YE BORÇ SIFIRLANDI AMA YABANCI BANKALARA BORÇ KATLANDI!

MHP: IMF’YE BORÇ SIFIRLANDI AMA YABANCI BANKALARA BORÇ KATLANDI!
16/05/2013 19:49
A+
A-

MHP Antalya Milletvekili Günal: IMF’ye Borç Sıfırlandı Ama Yabancı Bankalara Borç Katlandı! Vatandaşın Borcu Kanatlandı!

Milliyetçi Hareket Partisi Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın bugün TBMM’de “Başbakanın ekonomideki aldatıcı açıklamaları” üzerine basın açıklaması yaptılar.

Günal’ın açıklamaları şu şekilde:

IMF’YE BORÇ SIFIRLANDI AMA YABANCI BANKALARA BORÇ KATLANDI! VATANDAŞIN BORCU KANATLANDI!

Sayın Basın Mensupları,

Başbakan Erdoğan sık sık “IMF’ye olan borcu sıfırlıyoruz…Türkiye’nin borcunu bitirdik.” gibi gerçeğe aykırı açıklamalar yapmaktadır. Ekonomide pembe tablolar çizebilmek için sıkça yaptığı bu yönlendirici ve gerçeğe aykırı sözlerine yine dünkü grup konuşmasında da devam etmiş ve aynen şunları söylemiştir:

BAŞBAKAN EKONOMİDE ALDATMAYA DEVAM EDİYOR

“Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu’na olan 412 milyon dolar borcunun ödenmesi amacıyla Merkez Bankamıza talimatı verdi, Merkez Bankamız IMF’in değişik hesaplarına bu borcu aktarmaya başladı ve aktarma işlemi bugün tamamlanıyor. Böylece, Türkiye uzun bir aranın ardından Uluslararası Para Fonu’na olan borcunu ödedi, sıfırladı ve bu borcu kapattı.

Değerli kardeşlerim, biz milliyetçiyiz, biz şöyleyiz, biz milletimizi çok seviyoruz; Bahçeli, IMF’e borçlanan kim? Siz. Neyi ödediniz IMF’e, IMF’e neyi ödediniz? Siz o dönem içerisinde stand-by anlaşmalarıyla olsun, aldığınız talimatlarla olsun 3,5 yıl geçirdiniz. Ve yanlış yönetimleriniz neticesinde bu ülkenin en önemli bankası Ziraat Bankası sürekli görev zararı yazıyordu sizden dolayı. Halk Bankası çöktü gidiyordu, Vakıfbank hakeza öyle…”

Değerli Basın Mensupları,

Bu sözlerin neresini düzelteceğimizi şaşırdık. Tek doğru var: IMF’ye olan borç 14 Mayıs itibarıyla bitiyor. Ancak, bu işin doğrusu hiç de sayın Başbakanın söylediği gibi değildir. Öncelikle bazı tespitlerde bulunmamız gerekiyor.

IMF’YE BORÇ BİTTİ AMA YABANCILARA BORÇLAR KATLANDI

IMF’ye olan borç kamu borcudur. Evet IMF’ye olan borç bitiyor ama kamunun diğer borçları artmıştır. Ayrıca, IMF’ye olan borcun 10 milyar dolarlık kısmı Mayıs 2005’te AKP Hükümeti tarafından alınmıştır. Yani AKP Hükümeti kendi aldığı borcu ödemektedir. IMF ile 19 stand-by anlaşması yapılmış olup, çeşitli hükümetler döneminde alınan borçlar farklı hükümetler tarafından ödenmiştir. Devlet herkese borcunu öder, MHP iktidara gelince de kimden alındığına bakmadan AKP Hükümetinin aldığı kamu borçlarını ödeyecektir, ödemek zorundadır. Başbakan göz boyamakta, milleti yanıltmaktadır. Böylece diğer borçları gözden kaçırmaktadır.

Özel sektörün borcunda da özellikle de kısa vadeli borçlarında artışın önemli boyutlara ulaştığı görülmektedir. Kamu dış borç stokundaki artışın yanı sıra iç borçlarda da önemli artış oldu. AKP döneminde kamu dış borcu 65 milyar dolardan 103 milyar dolara çıktı, ancak iç borç stoku 2002’deki 155 milyar TL düzeyinden 2012 sonu itibarıyla 408 milyar TL’ye yükseldi.

Türkiye’nin toplam dış borç stoku 2002’de 130 milyar dolar idi, 2012’de ise 337 milyar dolara yükseldi. Burada özel sektörün borcundaki aşırı artış çok dikkat çekici. Özel sektörün dış borcu 2002’de 43 milyar dolarken, 5 mislinden fazla artarak 2012’de 226 milyar dolara yükseldi. 226 milyar dolarlık bu borcun 111 milyar doları finans kesimine, 114 milyar doları ise reel kesim firmalarına ait. Özellikle, 2002’de 11 milyar dolar olan bankaların borcunun 84 milyar dolara yükselmesi de diğer dikkat çekici bir husustur. Kısacası, hükümet kendisi dış borç almayı azaltırken, özel kesim firmaları ve bankalar yabancılardan borçlanmaktadır. Ancak özel sektörün kısa vadeli borçlarındaki artış ise 6 kattan fazla oldu ve 14 milyar dolardan 89 milyar dolara çıktı. Şu anda özel sektör çok tehlikeli boyutlarda kur riski taşıyor. Yani devlet kur riskini özel sektörün üzerine yıkmıştır.

Bu borç artışlarının yanı sıra sıcak para miktarında da önemli artış oldu ve 2002’de 9 milyar dolar olan sıcak para 155 milyar dolara fırladı.

Kısacası, Başbakan ve AKP’li bakanlar kamu borç stokunun GSYH’ ya oranını düşük göstererek ve sadece IMF borçlarından bahsederek borçlar konusunda milleti yanıltmaktadır. Varlıkları düşerek, işsizlik sigortası fonunun 60 milyara ulaşan varlıklarını kamu varlığı gibi göstererek rakamlarla oynamaktadır. Ama oranladıkları ve övündükleri GSYH’nın oluşması için özel sektörün borçlanmasını dikkate almamakta ve bir risk olarak görmemektedir.

Öte yandan, bu alınan borçlara ilave olarak özelleştirme ve varlık barışı gibi bir defalık gelirler elde edilmiştir ve bunların da nereye gittiği belli değildir. Ayrıca, yıllara sari olarak gerçekleşen yap-işlet-devret veya yap-kirala-devret projelerinden kaynaklanan ve 20-25 yıl boyunca ödeyeceğimiz milyarlarca dolarlık borçlar da hesaba katılmamaktadır.

VATANDAŞLARIN BORÇLARI KANATLANDI!

Ayrıca kamu ve özel sektörün borçlarının yanı sıra vatandaşların borçları da rekor düzeylerde artmıştır. AKP döneminde vatandaşın kredi borcu tam 43 kat arttı. 2002 yılında 6.6 Milyar TL olan tüketicilerin bankalara tüketici kredileri ve kredi kartı toplam borcu, 282.6 Milyar TL’ye ulaştı

Bireysel kredi kartı borçları 72 milyar TL’ye ulaşmış olup, kredi kartı sayısı 55 milyon civarındadır. Kredi kartı limitleri son 6 yılda 3 kat arttı. GSYH artışının önemli bir kısmı tüketim harcamalarından, ithalatın önemli bir kısmı tüketim harcamalarından kaynaklanmaktadır.

Hükümet özel sektör borcu gibi, vatandaşın borçluluğunda ki artışı da önemsememekte ya da gözlerden kaçırmaya çalışmaktadır. Vatandaş kredi borcunu ödemek için yeni kredi çekmekte, bankalarda krediyi canlı gösterebilmek için bu yöntemi teşvik etmektedir. Kredi kartı borcunun zorunlu kısmında diğer kredi kartıyla ödemekte ama sonunda çıkmaza girmektedir. İntiharlar, cinayetler, boşanmalar gibi bir çok sosyal sonuçları olmaktadır.

BAŞBAKAN BANKACILIK REFORMU İÇİN 57. HÜKÜMETE TEŞEKKÜR ETMELİDİR!

Başbakanın üzerinde sürekli durduğu ve yanlış olarak tekrarladığı diğer bir husus ise kamu bankalarının ve bankacılık sektörünün durumudur. Bu konuda da Başbakan Türk milletini aldatmaktadır.

57. Hükümet bankaları batırmamış, tam tersine batmak üzere olan bankaları yeniden yapılandırmış ve AKP Hükümetlerinin dünyadaki krizden az etkilenmesini sağlayacak finansal altyapıyı oluşturmuştur. AKP Hükümeti döneminde BDDK tarafından hazırlanan Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı Gelişme Raporunda “Bankaları daha sağlıklı yapıya kavuşturabilmek amacıyla uygulama konulan programdan beklenen kazanımlar elde edilmiştir. Yapısal sorunlar büyük ölçüde aşılmış, BDDK’nın titizlikle sürdürdüğü gözetim ve denetim sonuçlarının da doğruladığı gibi, Türk bankacılık sisteminin krizlere karşı dayanıklılığı artırılmıştır.”

Evet bu tespitler AKP Hükümetinin iktidarda olduğu dönemde BDDK’nın raporunda yer alan doğrulardır. Söz konusu Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı kapsamında, öncelikle kamu bankaları finansal ve operasyonel olarak yeniden yapılandırılmış ve böylece sermayeleri güçlendirilmiş, görev zararları ve bunlara tahakkuk ettirilmiş faizler özel tertip tahvil ihraç edilerek ödenmiştir. Ayrıca, kamu bankalarının kısa vadeli yükümlülükleri tasfiye edilmiş, mevduat faizleri piyasa şartlarına uygun hale getirilmiş, vade ve likidite riskleri daha iyi yönetilir hale getirilmiştir. Operasyonel yeniden yapılandırma kapsamında ise, Emlak Bankası Ziraat Bankasına devredilmiş, faaliyet ve verimlilikleri doğrultusunda yürütülmesi esas alınmış ve şube ve personel sayısı rasyonel seviyelere düşürülmüştür.

Kısacası, 57. Hükümet kamu bankalarını zaten zararda ve zor durumda devralmış, ancak operasyonel ve finansal olarak yeniden yapılandırarak güçlü ve karlı hale getirmiştir. Ayrıca, o tarihten sonra bedeli ödenmeden görev zararı verilmesini de yasaklamıştır.

57. Hükümetin özel bankaları batırdığı da tamamen yanlıştır. Başbakan ya bilmemekte, ya da gerçekleri çarpıtmaktadır. Çünkü 57. Hükümet iktidara geldiğinde bankalar zaten kötü yönetilmekteydi ve sektörde riskler çok yüksekti. Öncelikle Bankacılık Kanunu çıkarıldı ve BDDK kuruldu. Sonra da durumu kötü olan bankalar TMSF’ye devredilerek çözümlendi. Bazıları birleştirilerek satıldı, diğerleri de tasfiye edildi. Yani 57. Hükümet hem özel hem de kamu bankalarının operasyonel ve finansal olarak yeniden yapılandırılmasını sağlamış ve sağlıklı bir hale getirerek AKP Hükümetlerine devretmiştir. Zaten bu bankaların tamamı 57. Hükümetten önceki iktidarlar döneminde kuruluş izni verilmiş bankalar olup, bu hükümetler arasında bugünkü iktidarın mensuplarının da arasında bulunduğu REFAH-YOL hükümeti dönemi de bunlar arasındadır. Öte yandan, 2001 yılında krizin ardından Merkez Bankasının bağımsızlığını güçlendirici düzenlemeler yapılmış ve Hazineye ve kamu kurumlarına avans vermesi yasaklanmıştır.

Bu şartlarda, Başbakan Erdoğan 57. Hükümete teşekkür etmek yerine, her fırsatta gerçekleri çarpıtarak işine geldiği şekilde milletimizi yönlendirmeye çalışmaktadır.

REZERV BİRİKTİRMENİN MALİYETİ NE? BU REZERVLER NEREDE?

Başbakanın diğer bir aldatması da Merkez Bankası rezervleriyle ilgili. Başbakan Erdoğan “milli bankamız Merkez Bankası’nın kasası boştu, burada 26,5 milyar dolarlık rezervimiz 130 milyara çıktı” diyor. Bu konuda da aslındacı gerçekler hiç de öyle değildir. Öncelikle, “Rezerv nedir? Çok olması iyi midir? Ne zaman artar, ne zaman azalır? Nerede saklanır?” gibi sorulara cevap vermemiz gerekmektedir.

Merkez Bankaları uluslararası ödeme sıkıntısı olduğunda likidite ihtiyacını gidermek üzere bir ödeme aracı olarak uluslararası camiada kabul edilen, uluslararası standartlarda olan altın ve konvertibl paralardan yani dönüştürülebilir paralardan rezerv oluşturur. Bu rezervler, borçların ödenmesi ve ithalatın ödemeleri için kullanılır. Türkiye gibi sıcak para ile çarkı dönen ve dışa bağımlı olan ekonomilerde ani sermaye çıkışları olduğu zaman, TL satıp döviz almak isteyenlere likidite sunmak amacıyla rezervler artırılmaktadır. Teoride döviz rezervinin yeterliliğine ilişkin göstergeler vardır, bunun kriterleri vardır. Kısa vadeli borçlar ve üç aylık ithalat miktarı dikkate alınarak bir oran oluşturulur. Böylece rezervlerin yeterliliği hakkında bir fikir sahibi olunur.

Merkez Bankası rezervleri, dövizlerden ve altından oluşmaktadır. Merkez bankası alacağı her döviz karşılığında piyasaya TL sunmaktadır ve bir taraftan da temel amacı olan fiyat istikrarını sağlamak için enflasyonu düşürmeye çalışmaktadır. Piyasaya sürülen likiditenin enflasyonu artırıcı etki yapmaması için Merkez Bankası o likiditeyi piyasadan çekmektedir. Dolayısıyla fazla likiditeyi piyasadan çekmekte ve bir de bu amaçla ödenen faiz giderlerinden dolayı zararımız olmaktadır.

Öte yandan, rezervlerin artması övünülecek bir şey değildir. 2002 itibariyle 1.3 milyarı altın 26,5 döviz rezervimiz varken, bugün 21 milyara yakın altın 105-106 dolar döviz rezervimiz var. Rezervlerin optimum düzeyin üstünde artması övünülecek bir şey değildir.

Örneğin, siz bir tüccar olarak %7-8 faizle kredi çekiyorsunuz, %1-2 arası faiz ile mevduata yatırıyorsunuz. Bu nasıl bir tüccarlık anlayışıdır? Bunu ne kadar döndürebilirsiniz? Bunu yapan tüccara bravo mu diyorsunuz? Yani rezerv biriktirmenin de bir maliyeti var, bir bedel ödüyorsunuz. % ilave rezerv biriktirebilmek için 5-6 civarında ek faiz ödüyoruz, ayrıca likiditeyi piyasadan çekmek için TL’ye de faiz ödüyoruz. Yani Başbakan’ın övündüğü rezervlerin fazla olmasının maliyeti var ve bunu vatandaşlar olarak bizler ödüyoruz.

Öte yandan, Merkez Bankasının kasalarında böyle bir para da bulunmamaktadır. Bu paraların ve altınların çok büyük bir kısmı Merkez bankasının yurtdışındaki muhabir hesaplarında çok düşük faizlerle yatmaktadır. Merkez Bankasındaki rezervlerin artmasında bankaların tutacakları rezervlerin bir kısmını altın olarak da tutabilmelerine imkan sağlanması önemli rol oynamıştır.

Yani Başbakan Erdoğan rezervler konusunda da gerçeği söylememekte, hangi maliyetlere ne için ve kimin için katlandığımızı gözlerden kaçırarak milletimizi aldatmaktadır. Kendisine tavsiyemiz bir an önce bu aldatma ve yönlendirmelerden vazgeçerek millete doğruları söylemesi ve gerekli önlemleri almasıdır.