Dolar 32,3697
Euro 34,9616
Altın 2.325,62
BİST 9.075,30
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Az Bulutlu
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cts 21°C
Paz 22°C
Pts 24°C
Sal 19°C

MHP’LI ÇETIN: BAKAN FEZLEKELERININ MECLIS’TE OKUNAMAMASI MILLI IRADENIN GASPIDIR

A+
A-

MHP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, TBMM’nin, 19 Mart’ta toplanarak yolsuzluk suçlamalarına muhatap bakanlarla ilgili fezlekeleri görüşecek olmasının, başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti olmak üzere, söz konusu eski bakanların üzerlerindeki şaibelerden kurtulması için önemli bir fırsat olduğunu belirtti.

Şefkat Çetin, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 19 Mart’ta toplanarak yolsuzluk suçlamalarına muhatap bakanlarla ilgili fezlekeleri görüşecek olması başta Tayyip Erdoğan ve hükümeti olmak üzere, söz konusu eski bakanların üzerlerindeki şaibelerden kurtulması için önemli bir fırsattır. Ancak fezlekelerin Meclis’te okunmasına engel olarak gizleme girişimleriyle milli iradeye darbe vurulmakta ve aklanma fırsatı tepilmektedir. Her fırsatta milli irade sözünün arkasına sığınan Tayyip Erdoğan ve hükümeti, söz konusu olan kendileri hakkındaki suçlamalar olduğunda gizlilik kararı bahanesiyle milletin iradesini hiçe saymaktadır. Tayyip Erdoğan ve AKP’nin suçlamaları örtmek için Meclis’e dahi sansür uygulaması, hırsızlık ve rüşveti milletten kaçırma çabası kabul edilemez.

Yolsuzluk ve rüşvet skandallarıyla sarsılan AKP hükümetinin 30 Mart seçimlerinden ölümcül bir hasar almadan çıkabilmek için Türkiye’de olağanüstü hal ilan ettiği ortadadır. Devlet kadrolarındaki tayin fırtınası, ardı ardına çıkarılan yasalarla HSYK’nın bakan emrine verilerek yargının siyasallaştırılması ve başta internet olmak üzere medya üzerindeki ağır sansür AKP hükümetinin sıkıyönetim rejiminin ispatıdır.

Tayyip Erdoğan’ın milletten gerçekleri gizleme çabası baskı, sürgün ve sansürle sınırlı kalmamış, milli iradenin tecelligahı Yüce Meclis’e kadar uzanmıştır. 17 Aralık operasyonuyla istifa etmek zorunda kalan AKP’li bakanların bir türlü TBMM’ye ulaştırılamayan fezlekelerinin muhalefetten daha fazla kaçırılamaması üzerine, bu kez soruşturmanın gizliliği bahanesiyle Meclis’te okunmasına karşı çıkılmaktadır. Denetim yetkisine sahip TBMM’nin yürütme organı üyelerine ait fezlekedeki delilleri öğrenmesinin engellenmesi, apaçık bir yetki gaspıdır. Devletin en mahrem bilgilerinin görüşülebildiği TBMM’nin dört bakan hakkındaki yolsuzluk iddialarına ulaşamaması, Tayyip Erdoğan’ın iradesinin milli iradenin üzerine çıkması anlamına gelmektedir.

Tayyip Erdoğan yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarını örtebilmek için otoriter yöntemlere başvursa bile, yaşadığımız iletişim ve teknoloji çağı diktatörlerin ikiyüzlü dünyalarının sonlarıyla ilgili örneklerle doludur. Gücünü milletin kendisinden almayan, hakkı ve hukuku çiğnemekten çekinmeyen hiçbir yönetimin göz boyayarak, aldatarak, kandırarak saltanatını sürdüremeyeceği bir dönem yaşanmaktadır. Tayyip Erdoğan dönüşmeye başladığı Tunus, Libya, Mısır, Irak ve Suriye’deki eski kankalarının akıbetine bakıp ibret almalıdır. Facebook, twitter gibi sosyal medya mecralarına varıncaya kadar milletin haber alma hakkına sansür uygulayan diktatörler çoktan devrilmiş ve milletlerinden çaldıkları olağanüstü servetleri hiç birisini kurtaramamıştır. Bütün diktatörlerin gittiği bu yolun sonu bellidir. Yasaklarla, arkadan yetiştirilen kanunlarla, polis, istihbarat ve medya gücüyle gerçeklerin üzerinin sonsuza kadar örtülmesi mümkün değildir. Bu yüzden AKP’nin tek çıkar yolu, ak mı kara mı olduklarının ortaya çıkması için yargıyı işletmektir. Deve kuşu misali kafalarını kuma gömerek kabahatlerini kimsenin görmeyeceğini sanmakla, kendileri yeterince olmuştur ancak Türkiye’yi de bütün dünyaya rezil etmektedirler. Olan Türk milletine olmakta, hükümet yetkilileri yüz kızartıcı suçlamalara rağmen temsil makamında oturmaya devam etmektedirler. Bu utanca Türk milleti layık değildir ve katlanmayacaktır.

Nitekim Avrupa Parlamentosu’nun 30 Mart seçimleri için Türkiye’ye gözlemci heyet gönderme girişimi, son dönemde yurt dışında yolsuzluk ve rüşvetlerle anılan Türkiye’nin imajı açısından yüz kızartıcı bir gelişmedir. Tayyip Erdoğan tarafından üçüncü dünya ülkesi gibi yönetilen Türkiyemize, dış dünya da üçüncü dünya muamelesi yapmaktadır. Diğer taraftan yaklaşan seçimlerin şeffaflığını bahane eden AB’nin gözlemcilerine kapı aralayan AKP hükümetinin Ukrayna’da yaşananları yeterince anlayamadığı anlaşılmaktadır. Türkiye’nin son dönemde sürüklendiği kutuplaşmayı tahrik edecek ve keskinleştirecek müdahalelere, bilhassa dış kaynaklı olanlara karşı uyanık olunmalıdır.

Yaklaşan seçimlerin güvenliğinin ve şeffaflığının sağlanması devleti idare eden AKP hükümetinin sorumlulukları arasındadır. Ancak seçimlerin sağlıklı ve doğal seyrinde yapılmasından en çok AKP hükümetinin endişe ettiği algısı yaygınlaşmaktadır. Başta AKP’li bir büyükşehir belediye başkanı olmak üzere bu çevreden sürekli provokasyon kokan açıklamalar yapılmaktadır. 30 Mart seçimlerini kendileri için bir hayat memat meselesi olarak gören AKP’lilerin, sandıktan olumsuz bir sonuç çıkmasındansa hiç açılmamasını tercih eder bir halleri vardır. Ukrayna’da kötü bir sınav veren AB’nin Türkiye’deki seçimlerde gözlemcilikten ziyade bir taraf olma ihtimaline rağmen Tayyip Erdoğan’ın gözlemcilere itiraz etmemesi bu açıdan düşündürücüdür.

30 Mart seçimlerine doğru giderken kutuplaştırıcı ve tahrik edici bir dil kullanan Tayyip Erdoğan, yürütmenin başı olarak sorumluluklarının altında ezilmekte ve ne yaptığını bilmez bir halde Türkiye’yi karanlığa doğru sürüklemektedir. Seçim bürosu açılışında şehit edilen Ülküdaşımız Cengiz Akyıldız’ın ardından gencecik evlatlarını kurban vermeye devam eden Türkiye, AKP hükümetinin günahlarını ödemektedir. Kaybedilen her can bizim için acı bir kayıptır. Gençlerimizi sokaklara döken ve onlara kıyanların amacı Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne kastetmektir.

Ülkemizin huzur ve güvenliğini sağlamak gibi sorumluluklarını yerine getirmek yerine, kendi saflarını sıklaştırarak oy devşirmek uğruna toplumu kutuplaştıran Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye yazık etmektedir. Ötekileştirici ve çatışmacı dil kullanan Tayyip Erdoğan,

başbakan gibi değil bir provokatör gibi hareket etmektedir. Mısır’a, Gazze’ye döktüğü gözyaşını Türkiye’de yitirilen canlardan esirgeyen Tayyip Erdoğan’ın öfkesiyle kitleleri tahrik etmesi endişe vericidir. Bu da yetmezmiş gibi, sağduyulu politikaları bütün toplum tarafından kabul gören MHP’ye ve sayın genel başkanımıza yönelik akla ziyan suçlamalarla adeta tahrik makinesi gibi çalışmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın tahrikleriyle sokağa çıkan bir evladımıza taşeronluğu herkesçe malum bir sol örgütün kıymasının ardından MHP’yle DHKP-C’yi aynı safta göstermenin akılla yapılacak bir izahı yoktur. Kendisi, ailesi ve bakanları hakkındaki hırsızlık iddialarına cevap veremeyen, düştükçe çamurlaşan bir siyasetçinin kendi çıkarları için neler yapabileceğinin örneği Tayyip Erdoğan’ın bu açıklamasında gizlidir. İspatla yükümlü olduğu bu iddiası, iftira atmaktan çekinmeyen bir siyasetçi olarak Tayyip Erdoğan’ın peşini hiçbir zaman bırakmayacaktır.

Hırsızlık ve yolsuzluk virüsünü ailesine ve yakın çevresine bulaştırmaktan çekinmeyenlerin bu günahlarına 30 Mart’ta milyonlarca seçmeni alet etmek için fetva arayışına girmesi ise endişe vericidir. Yüce dinimizi hiç kimse kabahatlerini ve ayıplarını örtmek, siyasi ve ekonomik ihtiraslarına paravan yapmak gibi bir yanlışa alet edemez. Bin yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmış Türk milletine haram ve helali de, muta nikâhını da işinize geldiği gibi tarif ederek yutturamazsınız. 17 Aralık operasyonu ile bilinir hale gelen Tayyip Erdoğan’ın yaptıkları ne ahlaki, ne İslami ne de insanidir. Türkiye’de siyasilerin rezilliklerini örtmek için her türlü kutsal değeri kullandığı böylesi bir dönem hiçbir zaman yaşanmamıştır.

Köklü gelenekleri ve ahlaki değerleri olan Türk milleti, bir virüs gibi bünyeyi tahrip eden bu hastalıklı ve yozlaşmış yapıdan kurtulacak ferasete sahiptir. Türk milletini içine sürüklendiği bu yolsuzluk ve rüşvet batağından kurtaracak, kardeşi kardeşe düşman yapmak isteyenlerin oyunlarını bozacak olan ise Milliyetçi Ülkücü Harekettir. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin kirden ve pastan arınmasını, toplumsal bölünmüşlük ve kutuplaşmanın sonlandırılmasını ve normalleşmeyi sağlayabilecek tek milli yapıdır. Uzun süredir siyasetin zehirlediği toplumsal yapımızın temizlenmesi için gereken panzehir MHP’li kadrolardır. AKP’nin yolsuzluk ve rüşvetle kirlenen politikalarını durduracak 30 Mart seçimleri, Türk milletinin esenliği ve selameti için MHP’nin iktidar yürüyüşünde yeni bir sayfanın açıldığı gün olacaktır.”