Dolar 32,5470
Euro 34,7468
Altın 2.495,43
BİST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 14°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 21°C
Sal 22°C

MHP’LI ÇETIN: IRAK VE SURIYE TÜRKMENLERINE KAYITSIZ KALINMAMALIDIR

MHP’LI ÇETIN: IRAK VE SURIYE TÜRKMENLERINE KAYITSIZ KALINMAMALIDIR
18/06/2014 13:13
A+
A-

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin,”Irak ve Suriye’de sadece konsolosluk personelimiz rehin tutulmamaktadır. Telafer, Tuzhurmatu, Musul, Kerkük gibi onlarca şehirde sayısı milyonları geçen Türkmenler IŞİD’e esir bırakılmış, Peşmerge ve PKK’nın insafına terk edilmiştir. Irak ve Suriye’deki Türkmen Cephesi liderleri yıllardır AKP’nin kendileriyle ilgilenmediğini haykırmaktadır. Ne yazık ki Türkmen şehri Kerkük bir oldubittiyle Barzani peşmergesine teslim edilmiş ve Türk dış politikasını yöneten AKP zihniyeti ve medyadaki borazanlar tepki göstermek şöyle dursun övgüyle bahsetmiştir.”dedi.

Çetin’in açıklaması şu şekilde:

 

Güneydeki iki komşu devlet Irak ve Suriye’nin bölünme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu kanlı bir süreç yaşanmaktadır. Bölgedeki olağanüstü şartlardan ilk etkilenenler ise kendi kaderlerine terk edilen milyonlarca Türkmen’dir. Musul’u ele geçirmesinin ardından ilerleyişini sürdüren IŞİD ve fırsattan yararlanarak Kerkük’e el koyan Barzani’nin insafına bırakılmış milyonlarca Türkmen çok büyük bir katliam tehlikesi altındadır.Diplomatlarımız, şoförlerimiz ve Türkmenler kafa kesen canilerin elinde iken Türk dış politikasının tek yapabildiği ise sadece izlemektedir.

Rehinelerin hayatını kurtarmak ve bölgede katledilen Türkmenlere yardım amacıyla herhangi bir girişim yapılmazken, Musul’daki konsolosluk haberlerine yayın yasağı getiren RTÜK AKP’nin zedelenen prestijini kurtarma peşindedir. AKP hükümeti tıpkı Dağlıca ve Aktütün saldırısında, Reyhanlı’daki bombalamada yaptığı gibi beceriksizliğini ve acizliğini örtmek için sansüre başvurmaktadır.

Görmeyin, duymayın, bilmeyin şeklinde talimat veren Tayyip Erdoğan’a kalırsa Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvetten, terör eylemlerinden, Soma’da olup bitenden vatandaşın haberdar olması imkânsızdır. Hükümetin aleyhine her olayı yayın yasağı ile gizlemeye çalışan AKP, dış basındaki haberleri nasıl engellemeyi düşünmektedir? Anlaşılan odur ki, sansürün amacı cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi içerdeki seçmen kitlesinin etkilenme endişesidir. Musul’daki kaçırılma hadisesi üzerinde bir gizem yaratarak Tayyip Erdoğan’ı kurtarıcı bir kahraman olarak sunmak amaçlanıyorsa, bunun için geç kalınmıştır. Türkiye acziyet bildiren haberleri sansürlemekle uğraşırken, Almanya kendi vatandaşlarını “tereyağından kıl çeker gibi” bölgeden çekip almıştır.

Irak ve Suriye’de sadece konsolosluk personelimiz rehin tutulmamaktadır. Telafer, Tuzhurmatu, Musul, Kerkük gibi onlarca şehirde sayısı milyonları geçen Türkmenler IŞİD’e esir bırakılmış, Peşmerge ve PKK’nın insafına terk edilmiştir. Irak ve Suriye’deki Türkmen Cephesi liderleri yıllardır AKP’nin kendileriyle ilgilenmediğini haykırmaktadır. Ne yazık ki Türkmen şehri Kerkük bir oldubittiyle Barzani peşmergesine teslim edilmiş ve Türk dış politikasını yöneten AKP zihniyeti ve medyadaki borazanlar tepki göstermek şöyle dursun övgüyle bahsetmiştir.

Telafer gibi Türkmen şehirlerinin IŞİD tarafından ele geçirilmesiyle birlikte Türkmenler katliam tehdidiyle yerlerini yurtlarını terk etmiş vaziyettedir. Olayları izlemekten öte bir şey yapamayan Türk dış politikası ise şehirler düştükten ve milyonlarca insan yerinden yurdundan olduktan sonra diplomasi marifetiyle yaşanan acziyeti örtebilecek midir? Sayıları üç milyonu aşan Türkmenler başta olmak üzere bölgedeki milyonlarca masum Müslüman ahalinin, mezheplere dayalı radikal İslami örgütler ve Kürt gruplar arasında tercih yapmak zorunda bırakılması düşündürücüdür.

Bugün Irak baharı olarak sunulan IŞİD ve öteki radikal grupların faaliyetlerinin aslında ülkeyi bir etnik ve mezhep boğazlaşmasına sürüklediği ortadadır. Irak’ı paramparça eden ve milyonlarca Müslümanın kanını akıtan asıl neden ise yüzyıl önce emperyalistler tarafından haritaları çizilmiş yapay Arap devletlerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgilidir. Irak’ın, Suriye’nin, Ürdün’ün, Lübnan’ın Fransız ve İngilizler tarafından cetvelle çizilmiş sınırları bugün yeni küresel gücün arzu ettiği şekilde tasarlanmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi olarak bilinen ve çok daha büyük bir coğrafyayı kapsayan proje içerisinde Türkiye’nin de olduğu dillendirilmekte ve hatta eşbaşkanlığını bizzat Tayyip Erdoğan’ın yaptığı kendisi tarafından zikredilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti imparatorluklar tecrübesine sahiptir ve bir milli mücadeleyle egemenliğini koruduğu için Arap baharıyla sarsılan yapay devletlerden farklıdır. Bu yüzden sınırlarımıza kadar ulaşan etnik ve mezhep temelli fay hatlarının Türkiye’ye yapacağı tesir komşularımızdaki kadar yıkıcı olmayacaktır. Lakin son yıllarda ülkemize ithal edilen siyasal İslam’ın etkisi ve buna paralel yükselen AKP’nin yönetici sınıfının Türk Müslümanlığı yerine esin kaynağı olarak Vahabi-Selefi gruplar ve Müslüman kardeşlerle olan fikir ve gönül birlikteliği, Türkiye’nin bağışıklık sistemini çökertmektedir. Yani milli ve üniter devlet yapısı, laik ve demokrat sistemiyle bölgede yapay devletlerden farklı olan Türk devletini Tayyip Erdoğan ve ekibi etnik ve mezhep temeline dayalı bir zihniyetle yönetmeye çalışmakla, aslında Türkiye’yi Irak’ın ve Suriye’nin akıbetine hazırlamaktadır.

Başka ülkelerin vatandaşlarını nasıl kurtardıklarına bakıldığında, bizim konsolosumuz ve personelinin terör örgütünün elinde olmasından nasıl bir dış politikayla yönetildiğimiz anlaşılacaktır. Bu hükümetin terör örgütleriyle içli dışlı olması Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini ve saygınlığını yerlerde sürüklenir vaziyete düşürmüştür. Diyarbakır’dan 340 km, Batman’dan 250 km, yani uçaklarımızla 15-20 dakikalık bir mesafedeki konsolosluğumuza giren terör örgütüne cesaret veren gayrımilli AKP politikalarından başkası değildir.Diyarbakır’da askeri birliğimiz içindeki bayrağımızın indirilmesine müsaade edilmesinin hemen ardından Türk toprağı sayılan konsolosluğun ve oradaki bayrağın indirilmesi tesadüf olamaz. Bayrağımızın indirilmesinin seyredilmesi gibi, günler öncesinden Musul boşalmaya başladığı halde tedbir alınmaması ve Ankara’dan giden talimatla personelin IŞİD militanlarına teslim olması düşündürücüdür.

IŞİD’e terör örgütü dahi diyemeyen AKP hükümeti, örgüte duyduğu sempati sebebiyle mi yoksa bir tehdit nedeniyle mi harekete geçememektedir? Ülkemiz sınırları içerisine kontrolsüz bir şekilde sokulan ve rahatça dolaşan bir milyonu bulan Suriyeli mültecinin arasında hangi örgüt mensuplarının olduğu ve ne tür eylemler yapılabileceği konusunda hükümetin herhangi bir hazırlığı söz konusu mudur?

Lübnan’da kaçırılan pilotlarımız için Katar’dan, PKK’nın zorla dağa çıkardığı çocuklar için BDP ve PKK’dan, Musul’da esir alınan diplomatlarımız ve tır şoförlerimiz için Barzani’den, IŞİD’den, PYD’den medet uman AKP hükümeti Türkiye’nin kudretini göstermek için daha neyi beklemektedir! Musul’da esir diplomatlarını kurtaramayan ve boğazına kadar Ortadoğu bataklığına saplanan Tayyip Erdoğan’ın Avrupa’ya giderek oradaki Türk vatandaşlarından Cumhurbaşkanlığı için oy isteyebilmesi büyük bir tezattır.

Bayraklarımızın peş peşe indirilmesine seyirci kalan ve Türk toprağı sayılan konsolosluğu terk eden AKP hükümeti, Türk varlığının Anadolu’dan çok daha eski olduğu bir coğrafyadaki yok oluşun müsebbibidir. Türkiye’nin Mısır’da, İsrail’de ve Suriye’de büyükelçiliği kalmamış, Basra’daki taşınmış, Musul’daki esir edilmiştir. Stratejik derinliğe sahip olduğu iddia edilen AKP’nin dış politikası, tarihi bağlarımızın olduğu bir coğrafyada bütün kapıların suratımıza kapanmasından başka bir işe yaramamaktadır.

Milliyetçi Ülkücü Hareket’e göre bayrağın inmesi kabul edilemez, Türk’ün yaşadığı toprak ise terk edilemez. Türkiye’nin AKP öncesi yıllarca Musul-Kerkük bölgesinde izlediği dış politika, Türk varlığının yerlerinde korunması üzerinedir. Ne yazık ki şimdi Türkmenler bütün grupların tehdidi altında topraklarını ve canlarını kaybetme tehlikesiyle ne yapacaklarını bilemez haldedirler. Kürtlerin devletleşmeleri yolunda hayati öneme sahip petrol zengini Kerkük’ün teslim edilmiş olması, IŞİD’in aslında neye hizmet ettiğini göstermektedir. ABD’nin on yıllardır alt yapısını hazırladığı Kürt devleti için Irak ve Suriye’den sonra Türkiye ayağındaki faaliyetlere karşı durabilecek milli politikaların uygulanabilmesi için bir MHP hükümeti tarihi bir ihtiyaç haline gelmiştir.