Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Paz 20°C
Pts 22°C
Sal 24°C
Çar 22°C

MHP’li Yalçın’dan Avrupa’da yaşayan Türkler’e çağrı

MHP’li Yalçın’dan Avrupa’da yaşayan Türkler’e çağrı
30/11/2014 18:51
A+
A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Fransa Türk Federasyonu’nun Büyük Kurultayı’nda yaptığı konuşmada, önemli mesajlar verdi. Yalçın,”Hem Türkiye’nin geleceği hem de kendi geleceğiniz adına 2015 genel seçimlerinde mutlaka oylarınızı kullanınız. Türkiye’nin ve sizlerin başını derde sokan AKP iktidarından kurtulmamıza yardımcı olunuz. Türkiye’yi içine yuvarlandığı kaostan ve bölücü terör örgütünün tasallutundan kurtaracak yegâne dinamik siyasi parti olan MHP’ye destek veriniz” çağrısı yaptı.

 

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. E. Semih Yalçın, Fransa Türk Federasyonu’nun Büyük Kurultayı’nda yaptığı konuşmada, önemli mesajlar verdi.

 

”Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin sizlere sevgi ve muhabbetlerini, Kurultay’a başarı dileklerini iletiyorum” diyerek sözlerine başlayan Yalçın, ”Avrupa ülkelerindeki federasyonlarımızın küçük veya büyük kurultayları dolayısıyla zaman zaman sizlerle bir araya geliyoruz. Avrupa Türklüğü olarak sizler bizim gözbebeğimizsiniz. Sizler Türklüğün varlık ve birlik davasının akıncıları, ileri uçtaki temsilcilerisiniz. Her ne kadar önemli bir kısmınız burada doğmuş büyümüş iseniz de içinizde derin bir memleket sevdası taşıdığınızı, Türkiye’ye hasret ve sevgiyle bağlı olduğunuzu biliyoruz.

 

Bununla birlikte Fransa başta olmak üzere yaşadığınız ülkelerde eğitimden kültüre, entegrasyondan asimilasyona kadar büyük sorunlarla uğraştığınızı da biliyoruz” açıklaması yaptı.

 

Yalçın, ”Hükûmetlerin azınlıklara yönelik ayrımcı politikası, Türkleri ve öteki Müslüman toplulukları ikinci sınıf insan olarak gören anlayışı, Avrupa Birliği ülkelerinde Türk ve Müslüman düşmanlığını körüklemektedir. Sizlerin en azından sisteme entegrasyon açısından ihtiyacınız olan kültürel, sosyal ve idari haklarınızın tanınması konusundaysa kıskanç ve ayrımcı davranılmaktadır. Buna rağmen Batılı ülkeler, kendi topraklarında etnik ve din temelli taviz olarak gördükleri ve vermek istemedikleri temel vatandaşlık haklarından fersah fersah ötesini Türkiye’deki bölücü ve ayrılıkçılar için dayatmaktadır.

 

Bütün hepsinin hukuk sistemlerinde tek dillilik esas iken Türkiye etnik bir dilin Türkçe ile birlikte resmî dil olarak kabule zorlanmaktadır.

 

Bu; Türkiye’nin egemenlik haklarına, birlik ve bütünlüğüne doğrudan müdahaledir.

Buna karşılık Avrupa ülkelerinde Türkler başta olmak üzere yabancılara ve bilhassa Müslümanlara entegrasyon adı altında asimilasyon politikaları uygulanmaktadır.

 

Batı dünyasındaki güçlü ülkeler; Osmanlı döneminden beri Türkiye’nin iç işlerine, toplumsal yapısına, hukuk ve devlet sistemine müdahale etmeyi Doğu siyasetinin temeli hâline getirmişlerdir” açıklaması yaptı.

 

”Hükûmetin PKK ile masaya oturması da bir Batı projesidir ve nihai hedefi, Osmanlıda olduğu gibi topraklarımızın küçük parçalara bölünmesi ve nüfuz bölgeleri oluşturularak paylaşıma gidilmesidir” diyen Yalçın, ”Irak’ın durumu ortadadır. Sıra Suriye’dedir. Amaçları Bunu Türkiye’nin takip etmesidir. Böylece İstanbul hükûmetinin kabul ve Millî Mücadele’nin yok ettiği Sevr’i ihya etmek mümkün olacak, Batı’nın yarım bıraktığı bir emperyalist proje günümüzde hayata geçmiş olacaktır.

 

Yani demokratik ve kültürel haklar bahanesiyle Sevr yeniden hortlatılmayı çalışılmaktadır. Onun içindir ki Türkiye; BOP, açılım ve sözde çözüm süreci gibi Lozan’ı delen projeleri hayata geçirmeye zorlanmaktadır.

 

Lozan Antlaşması’na göre Batı dünyası Müslüman toplulukların Türkiye’de azınlık sayılamayacağı yönündeki Türk tezini kabul etmiştir. Lozan’a göre azınlıklar Hristiyan unsurlardır. Buna ilave olarak Türkiye, azınlıkları da Türkiye’nin üniter ve ulus devlet telakkisinin bir parçası olarak Türk toplumunun bütünüyle kaynaşmış bir cüzü olarak kabul etmiştir. Ama aynı Batılı ülkeler bizden Türk toplumunda etle kemik gibi kaynaşmış Kürt kökenli vatandaşlarımıza azınlık muamelesi istemektedir”  açıklaması yaptı.

 

”BAZI AB ÜLKELERİ PKK’YA SİLAH YARDIMINDA BULUNUP ASKERÎ EĞİTİM YAPTIRMAKTADIR”

 

Yalçın, şunları söyledi: ”Türkiye’de toplumu meydana getiren unsurlar arasında bin yıllık ortak geçmişe ve kader birliğine dayalı güçlü bağlar mevcuttur. Batı dünyasının geleneksel müdahale politikalarının vasıtası olan Kürt kökenli vatandaşlarımız, etnik bir topluluk olmakla birlikte Türk milletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Onlar her şeyden önce din kardeşlerimizdir.

 

Geçmişte Türk hükûmetleri münhasıran Kürtleri veya herhangi bir kesimi asimile etmeye çalışmamış veya onlara zulüm yapmamıştır. Yönetenlerin kişisel hatalardan kaynaklanan zulümler ise devlete mal edilmemelidir. Tarihî gerçekler; Türkiye’nin AKP iktidarına kadar kendi birlik ve bütünlüğü için bölücülükle mücadele ettiğini, ayrılıkçı terör eylemlerine katılan Kürt kökenli militanların da tabiatıyla bundan zarar gördüğünü ortaya koymaktadır. Herhâlde Türkiye bugünkü AKP iktidarının yaptığı gibi teröristlerin sırtını sıvazlayacak değildi.

 

Avrupa Birliği ülkelerine ağabeylik dünyaya da jandarmalık yapan ABD de PKK’yı ve Türkiye’nin güneyindeki ayrılıkçı Kürt kalkışmasını resmen desteklemektedir. AB ülkeleri de hem PKK’ya hem de Batının ileri karakolu konumundaki İsrail’e destek vermektedir. Başta Almanya olmak üzere bazı AB ülkeleri PKK’ya silah yardımında bulunup askerî eğitim yaptırmaktadır.

 

Bu gerçekler karşısında Batılı sözde dostlarımıza “Siz önce kendi topraklarınızdaki insanların haklarını teslim edin.” diyoruz. Batılı yetkililerin bu iyi niyetli uyarımıza şiddetle karşı çıkacaklarını ve bizi iç işlerine karışmakla suçlayacaklarını şimdiden hissediyoruz. Umarım yanılmış oluruz.

 

Almanya’da 3 milyona, Fransa’da 600 ve Hollanda’da 500 bine yakın Türk yaşamaktadır. Bu gerçekten yola çıkılarak adı geçen ülkelerin resmî dillerinin yanında Türkçenin resmî dil olarak kabulünü istesek, hepsi de buna şiddetle itiraz etmekle kalmayıp ülkede yaşayan Türkleri daha çok baskı altında tutmaya başlayacaktır.

 

Şurası bir gerçektir ki uluslararası ilişkilerde çıkar terazisi iyi dengelenmediği takdirde kefesi hafif gelen taraf sürekli zarara uğrayacaktır. İşte Batı dünyasının uluslararası siyaseti de sürekli kendi kefesini ağır tutmak üzerine kuruludur.

 

Türkiye’deki hükûmet ise hem Batı dünyasının ayrımcı ve ayrılıkçıları destekleyen politikalarına tavır koyar görünmekte hem de harıl harıl onların dayattığı projeleri hayata geçirmektedir. AKP hükûmeti, yeni yol haritası adı altında yeni bir teslimiyet planını uygulamaya koymaya hazırlanmaktadır.

 

Bu planın devreye sokulmasında Aynelarap yani Kobani bahane edilerek bölücü örgüt tarafından 6-8 Ekim tarihlerinde çıkarılan kanlı olaylar da etken olmuştur. PKK ve HDP’nin çıkardığı olaylar şiddet gösterileri ve işledikleri son cinayetler hükûmetin gözünü korkutmuş ve iktidar yeni tavizler vermek için harekete geçmiştir.

 

Dün “Terörle mücadeleyi bırakıp eşkıya ile masaya oturdular.” diyenleri şerefsizlikle suçlayanlar bugün artık fütursuzca İmralı’ya ricacı turları düzenlemektedir. Artık bölücü örgüt hükûmetin karşısında resmî taraf konumundadır. Türkiye’nin hayati kurumlarından olan MİT de devletin bölücü terör örgütü karşısında ezik duruma düşmesinin vasıtası kılınmıştır. Sadece PKK’nın siyasi kanadı olan HDP’nin temsilcileri değil, MİT ve KGT temsilcileri İmralı’ya gidip bölücü başı ile saatlerce müzakere etmektedir. Kimseye şeref ve namuskârlık taslayacak hâlleri kalmamıştır.

 

”SÜREÇTE YOL ALAN, MEVZİ KAZANAN PKK’DIR’

Hakikat şudur: Yıllardır sözde çözüm sürecinde hükûmet açısından gidilmiş bir arpa boyu yol yoktur. Süreçte yol alan, mevzi kazanan PKK’dır. PKK; fiilen güneydoğudaki, doğudaki bazı illerde hâkimiyet tesis etmiştir. PKK’nın; bırakınız sade vatandaşı, devletin güvenlik unsurlarının bile giremediği kurtarılmış bölgeleri vardır artık.

 

Bu yol haritası, bir yolsuzluk ve onursuzluk haritasıdır. Basına sızdırılan yol haritasıyla ilgili maddelerin hepsi göz boyamak ve seçim yatırımı içindir. Bunların hiçbirinin hayata geçirilme şansı yoktur. PKK’nın tam eylemsizlik kararı alması mümkün değildir. Çünkü silahlı militanlarının Türkiye’yi terk etmeye niyeti yoktur.

 

Evvelce sözde ateşkes ilan ettiklerinde bile cinayetlerini sürdürmüşlerdir, hâlâ da sürdürmektedirler. Bilesiniz; nihai hedefleri barış ve demokrasi değil, ayrılıktır.

 

İktidarın masa arkadaşı Bölücübaşı da örgüte tam hâkim değildir. Ona karşı çıkan bazı aktörler vardır, eylemleri onlar sevk ve idare etmektedir. Emirler Kandil’den ve Kandil’in kuryesi durumundaki HDP’li milletvekilleriyle üst düzey örgüt yöneticilerinden gelmektedir. Bölücülere bu aklı veren de “üst akıl” veya “üçüncü göz” olarak nitelendirilen müdahaleci uluslararası aktörlerdir. AKP’nin yeni yol haritasında sözü geçen üçüncü gözden kasıt da Osmanlı döneminde büyük devletlerin Hristiyan unsurları bahane ederek reform dayattığı gibi ABD’nin soruna müdahil olmasıdır. Böylece bölücülük meşruiyet için uluslararası destek bulmuş olacaktır.

 

İmralı’ya gidip bebek katiliyle görüşeceği söylenen akillerin durumu ise içler acısıdır; hükûmet sırf kamuoyunda pozitif algı yaratmak için onları yeniden ortalığa düşürmüştür. Akiller, sözde çözüm sürecinin köçeği durumundadır. Hükûmet ve PKK hangi havayı çalarsa çalsın, bunlar kıvıra kıvıra oynayarak eğlence malzemesi olmaktadır.

 

Başbakan Davutoğlu ise son günlerde Dersim İsyanı üzerinden PKK’yı aklama ve bilhassa etnik hassasiyetleri kaşıyarak 2015 seçimlerinde oy devşirme gayreti içindedir.

 

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin Dersim İsyanı ile ilgili değerlendirmeleri üzerine Davutoğlu; bir süre önce “Buyurun, gidin bu söylediklerinizi Tunceli’de söyleyin, cesaretiniz ve yüreğiniz varsa.” diyerek provokatif bir dil kullanmıştır. Ancak Sayın Devlet Bahçeli, dün Tunceli’yi ziyaret etmiş ve Davutoğlu’nu utandırmıştır.

 

Sayın Devlet Bahçeli, Tunceli’deki konuşmasında hem “1937-1938’de Tunceli’de baş gösteren hadiseler bir isyandır, bu isyana karışanlar da devrin bölücü teröristleridir.” demiş hem de Tunceli halkına kardeşlik ve birlik-beraberlik mesajı vermiştir.

 

Sayın Genel Başkanımız, “Etnik aidiyeti, mezhebi ve yöresi ne olursa olsun Türk milletine ruh ve mana katan aziz ecdadımız bizlere gözümüz gibi bakacağımız bir vatan, üzerinde titrememiz gerek bir kardeşlik mirası bırakmıştır… Acılarımız ortak, sevinçlerimiz ortak, dünümüz bir, geleceğimiz birliktedir. Tunceli 81 vilayetimizden birisidir. Elazığ neyse Tunceli odur. Hakkâri neyse Ankara aynısıdır.” diyerek son noktayı koymuştur.

 

“Pir Sultan Abdal hepimizin kutup yıldızıdır. Hacı Bektaş-ı Veli hepimizin özlemle andığı manevi büyüğümüzdür. Kerbela’da şehit olmuş Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt’in elleri öpülesi büyükleri hepimizin içindeki yas ve acıdır. ‘Söyleşelim halden hale, dilleşelim dilden dile, biz gezeriz elden ele, taze açılmış gülüz biz.’ diyen Pir Sultan Abdal’ın uzlaşmaya, birliğe ve dirliğe davetine icabet ettik, buraya, sizlere geldik.” sözleriyle AKP’nin ve Başbakan Davutoğlu’nun sinsi oyunlarını bozmuştur.

 

”TÜRKİYE HEM BÖLGESİNDE HEM DE DÜNYADA GİDEREK YALNIZLAŞMAKTADIR”

 

Güney sınırlarımız boyunca giderek müzminleşen ve kangren hâline gelen bir kaos ortamı, Türkiye’yi her açıdan etkilemektedir. Türkiye ise Tayyip Erdoğan’ın vizyonsuz dış politika anlayışı yüzenden bölgedeki krizi yönetemediği gibi birçok öldürücü virüsün Türk toplumuna da bulaşmasına zemin hazırlamıştır. Bir süre önce BBC’de yayınlanan bir yazıda dile getirildiği gibi: Türkiye, Mısır’da Müslüman Kardeşleri destekleyerek ve Suriyeli Devlet Başkanı Esad’ın hızla devrilmesine yatırım yaparak yanlış ata oynamıştır.”

 

Bugün Türkiye hem bölgesinde hem de dünyada giderek yalnızlaşmaktadır. Türkiye, uluslararası aktörlerden ve bölge devletlerinin temsilcilerinden çok Barzani gibi aşiret ve feodalite artığı figürlerle iş birliği yapmayı tercih etmektedir. Erdoğan’ın çok sevdiği Mesut Barzani; bulanık suda balık avlamayı sevmektedir. Aynelarap gibi fırsatları değerlendirerek Orta Doğu’daki ayrılıkçı Kürtleri bir araya getirip bölgedeki oluşumun lideri olmaya çalışmaktadır.

 

ABD, Kobani gibi siyasi semboller ve bölgedeki ayrılıkçı Kürt grupları üzerinden PKK’yı meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

 

Almanya ve İngiltere gibi Batılı ülkeler ise bölgedeki terörist unsurların tümünü ordulaştırmaya, kendilerine bağlayarak emperyalist emellerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.

 

İmralı canisi AKP iktidarı üzerinden PKK üzerindeki hâkimiyetini korumaya ve bölgesel Kürt güçlerinin lideri olmaya çabalamaktadır.

 

HDP İmralı ile kandil arasında köprü ve Türkiye’deki kanlı eylemlerin planlayıcısı rolünü üstlenmiştir. PKK’nın kurmay üssü Kandil de Güneydoğu Anadolu’da kurtarılmış bölgeler, alan hâkimiyeti ve paralel devlet oluşturma gayretindedir.

 

Bu gerçekler karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan ise halkın kendisine tanıdığı yetkileri halkın birlik, refah, saadet ve güvenliğini temin etmek için kullanmak yerine kendi nüfuzunu güçlendirmek ve padişahlığını ispat etmek için sarf etmektedir. Atatürk Orman Çiftliği’nde yasal engellere rağmen tüyü bitmemiş yetimin hakkından çalarak yaptırdığı Kaç-Ak Saray’da safa sürmektedir.

 

Fransa başta olmak üzere AB ülkelerinde entegrasyon asimilasyonla eş tutulmaktadır. Türkiye’yi bu konuda kültürel kimliklerin tanınması gibi maksatlı projeler dayatılırken Avrupa ülkelerindeki Türk vatandaşlarına aynı hakların tanınmasına şiddetle karşı çıkılmaktadır.

 

Son dört yılda IŞİD terörünün ortaya çıkması Avrupa ülkelerinde İslamofobinin artmasına yol açmıştır. Avrupa’da Müslüman deyince akla öncelikle Türkler gelmekte,yabancı düşmanlığının ve İslam karşıtlığının merkezine Türkler oturtulmaktadır. Bu yüzden de Avrupa ülkelerindeki Müslüman toplumların başında gelen Türkler İslamofobiden beslenen ırkçı saldırıların ilk hedefi konumundadırlar. Türkiye’nin bölgesindeki konjonktür de öteden beri entegrasyona katkıda bulunacak temel haklardan mahrum bırakılan Avrupa Türklüğü açısından olumsuz algıyı güçlendirmektedir.

 

Elbette durum tamamen ümitsiz değildir; yaşadığınız temel sorunların aşılması mümkündür. İki ülke yetkililerinin karşılıklı istişareleriyle bu sorunların çözümü konusunda mesafe alınacağı inancındayız. Parlamentolar arası ilişkiler de Avrupa Türklerinin yaşadığı problemlerin en aza indirilmesinde katkı sağlamaktadır. Ancak mevcut çabalar yetersizdir.

 

MHP olarak Türk hükûmetini bu konuda diyalogdan yana ve haklarınızı arayıp savunmakta ısrarcı olmaya davet ediyoruz.

Türklerin Batı toplumuna entegrasyonu ve temel haklarının güvence altına alınması konularında ne yazık ki iyiye değil kötüye doğru bir gidiş söz konusudur. 90’lı yıllardan sonra giderek artan yabancı düşmanlığı, Batı dünyasının İslam âlemine ve Türkiye’ye dönük tek yanlı politikaları yüzünden tavan yapmıştır. Bugün durum 12 yıl öncesinden de endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Meselenin bu noktaya gelmesinde en çok da AKP hükûmetinin din simsarlığına soyunmasının rolü olmuştur. Dinî sembol ve ögeleri istismar eden, Avrupa’ya tayin ettiği imamlardan bile siyasi propaganda isteyen inanç istismarcısı tutumu hem düşmanlığı körüklemiş hem de Avrupa Türklüğü arasındaki tesanütü baltalamıştır.

 

AKP iktidarı, Türkler aleyhinde Avrupa’da giderek büyüyen ırkçı saldırılara dolaylı yoldan katkıda bulunmaktadır.

İç politikada etnik ve dinî hassasiyetler, mezhep ayrımcılığı kaşınmakta, bunun toplumsal barışa olumsuz etkileri ne yazık ki Avrupa’ya da yansımaktadır.

 

AKP iktidarının kendilerinden olmayanı ötekileştiren, istismarcı ve bölücü unsurlar karşısındaki tavizkâr politikaları, Avrupa başkentlerinin yabancılarla ilgili tutumlarına da menfi yönde tesir etmektedir. Yaşadığınız ülkelerin hem vatandaşlarının hem de yetkililerinin tarihten kaynaklanan ön yargıları AKP iktidarının yanlış politikaları yüzünden azalacak yerde giderek kabarmaktadır.

 

”SORUNLARINIZI BİLİYORUZ”

Batılı devletlerin yöneticilerine buradan sesleniyoruz: Türkiye’nin parçalanması anlamına gelecek tavizlerin kabul edilmesi mümkün değildir. Türk milleti kendi bekasına yönelik tehditlere pabuç bırakmayacaktır. Milletimizin varlık sigortası olan MHP ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket, bu gidişe dur diyecektir. MHP; Türkiye’nin birlik ve dirliğini ortadan kaldırmaya, milletimizi tarih sahnesinden silmeye matuf oyunları bozacaktır.

 

Seçimler yaklaşırken siz değerli dava arkadaşlarımızdan ve sizin aracılığınızla buralarda yaşayan bütün vatandaşlarımızdan beklentimiz şudur:

 

Adalet ve hakkaniyet âşığı milletimizin uygar temsilcileri olarak yaşadığınız ülkelerin sistemlerine entegre olmakla birlikte kültürel varlığınızı koruma mücadelenizi demokratik esaslar çerçevesinde sürdürünüz.

 

Hem Türkiye’nin geleceği hem de kendi geleceğiniz adına 2015 genel seçimlerinde mutlaka oylarınızı kullanınız. Türkiye’nin ve sizlerin başını derde sokan AKP iktidarından kurtulmamıza yardımcı olunuz.

Türkiye’yi içine yuvarlandığı kaostan ve bölücü terör örgütünün tasallutundan kurtaracak yegâne dinamik siyasi parti olan MHP’ye destek veriniz.

Sorunlarınızı biliyoruz. Bunların takipçisi olacağız. İktidara geldiğimiz takdirde yaşadığınız ülkelerde başınız dik ve güven içinde dolaşmanız için ne gerekiyorsa yapacağız.”