MİT DEVLETI
Ayakkabı kutularından paralar fışkırıyor. Sit alanlarına villa siteleri kuruluyor. İhale verilen müteahhitlerden yüzde alınıyor. Salma yöntemiyle toplanan paralarla havuz oluşturulup gazeteler satın alınıyor. Vakıf görünümlü organizasyonlarla milyonlar toplanıyor.İmar düzenlemeleri yapılıp yüksek rant sağlanıyor. Gemi filoları uluslar arası sularda para basıyor. Yatak odalarına para kasaları ve para sayma makineleri yerleştiriliyor. Türedi iş adamları hem bu milletin sırtından aldıkları devlet ihaleleriyle trilyonlar kazanıyor, hem bu millete en ağır ve aşağılık küfürleri savuruyor. Bakanlar işadamlarının uçaklarından inmiyor. Yandaşlar, yanaşmalar, akrabalar, işbirlikçiler, yalakalar rüyalarında göremeyecekleri imkanlara ve servetlere kavuşuyor.
MİLLET “AÇIZ” DİYE FERYAT EDİYOR
Diğer tarafta millet huzursuz, ümitsiz ve çaresiz. Sokaklar kaynıyor. Büyük şehir merkezlerinde kontrol polis birlikleri ve TOMA’larla sağlanmaya çalışılıyor. Buna rağmen olayın olmadığı, gaz ve tazyikli su görüntüsünün yaşanmadığı istisna bir gün bile geçmiyor. Aynı şekilde, vahşi cinayet haberlerinin gelmediği, kadın cinayetleri haberi duymadığımız, mafya ve çete savaşlarının çıkmadığı bir tek güne rastlanmıyor. Alınan bütün masabaşı tedbirlere rağmen işsizlik çığ gibi büyüyor. Zam ve vergiler milleti canından bezdirmiş durumda. Esnaf, dar gelirli, emekli, çiftçi, işçi gördükleri yerde bakanların yakasına yapışıp, “açız” diye feryat ediyor.
BÖLÜCÜ İHANET ZIVANADAN ÇIKTI
Bölücü ihanet iyice şımarmış durumda ve ile coştukça coşuyor. İmralı’daki katil yattığı yerin parti genel merkezine çevrilmiş olmasının rahatlığı ile talimat ve tehdit yağdırıp, isteklerini sıralıyor. Ülkenin bir bölümü fiilen ayrılmış durumda. Devlet işlemez durumda. Bölücü hainler tarafından vergi toplanıyor, trafik ve asayiş kontrolleri yapılıyor. Ayrı bir dil konuşuluyor, ayrı paçavralar asılıyor. 30 mart mahalli seçimlerini fırsat sayarak daha da azmış durumdalar. Hükümetin bilgisi ve onayı ile Kandil’deki kanlı katillerle İmralı’daki bebek katili arasında hat kuruldu. Her yaptıkları yanlarına kalıyor. Seçim sonrasında devleti tanımayacaklarını, özerklik ilan edeceklerini ve sınır çizeceklerini büyük bir alçaklıkla ilan ettiler. Yolsuzluk ve rüşveti unutturmak için bir paralel devlet masalları anlatan AKP hükümeti, bu rezil durum karşısında tek bir söz söylemediği gibi, olan biteni seyredip onaylıyor. Bu da yetmiyor İmralı’daki katilin isteklerinin seçim sonrasında karşılanacağı konusunda kendilerine teman veriliyor. Bütün bunlar yaşanırken ülkenin başbakanı çıkıp, tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak nutukları atarak, milletin aklıyla alay ediyor.
YARGI HÜKÜMETE BAĞLANDI
Ülkenin genel tablosu bu. Çare ve çözüm beklenen hükümet ülkeyi bu hale düşürmüş olmanın hesabını vermek yerine, bu ağır ve acı durumu daha fazla nasıl sürdürebileceğinin, yalan, talan ve ihanet düzenini iktidar imkanlarıyla nasıl kalıcı hale getirebileceğinin yollarını arıyor. Bunun sonucu olarak yargı hükümete bağlandı ve bir yan kuruluş haline getirildi. Hukuk guguk oldu. Medyanın “Alo Fatih” baskısı ve kurulan para havuzlarıyla ele geçirilmesi yetmedi, İnternet’i de sansürlediler. Emniyet darmadağın edildi ve görev yapamaz duruma düşürüldü. Sivil toplum örgütleri zaten yıllar önce AKP’nin arka bahçesine dönüştürülmüştü. Üniversiteler devlet dairesi gibi çalışıyor. Muhalefetin itirazları, “paralel devlet” ezberiyle geçiştirilip duymazdan geliniyor.
MUHABERAT DÜZENİ KURULUYOR
Ne yapsalar, hangi tedbiri alsalar bu çürümüş düzeni ayakta tutamıyorlar. Her defasında bir yerinden açık veriyor. O açığı kapatabilmek için baskıyı, zulmü, sansürü, susturmayı daha da ileri götürüyorlar. Çare olarak şimdi de MİT’in yetkilerini arttırıp bir muhaberat düzeni oluşturmaya başvuruyorlar. Meclise sevk edilen ve MİT’e sınırsız imkanlar sağlayan kanun teklifinin başka bir anlamı ve izahı yoktur. Düzenlemenin bir hükümet tasarısı olarak değil de, iki milletvekilinin imzasıyla bir kanun teklif şeklinde meclis gündemine gelmesi dahi AKP’nin telaşının, kendini kaybetmiş olmasının ibret veren bir göstergesidir. Bu milletvekilleri hangi birikimle, hangi bilgiyle MİT gibi son derece uzmanlık isteyen, teknik ve hayati bir kurum hakkında bir kanun teklifi hazırlıyorlar? Belli ki, bir yerlerden hazırlanmış onlar da altını imzalamışlar. Zaten AKP grubundan beklenen ve istenen her zaman bu olmuyor mu? Bunun adı da milli irade oluyor!
DEMOKRASİ VE HUKUK NEREDE?
Kanun teklifinin içeriği AKP’nin ortalığa saçılan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ile artık sonuç alma aşamasına gelen ihanetin bu milletten gizlenmesi ve devam ettirilmesi için her şeyin göze alındığını gösteriyor. Gözleme, izleme, sindirme, susturma gayretlerinin yeni ve örneklerine ancak totaliter rejimlerinde rastlanacak bir düzenleme yapıyorlar. Böylece bir taraftan İmralı’daki katille kurdukları ihanet düzenini meşru hale getirip, sonuca bağlayacaklar. Diğer taraftan bu ihanetle birlikte kurulan rüşvet ve yolsuzluk düzenine itiraz edip, millet iradesiyle AKP’yi alaşağı etmek isteyenleri bastırıp, yıldırıp, susturacaklar. Kısacası AKP’nin varlığını ve geleceğini MİT’e endeksliyorlar. Hiç kimsenin itiraz etmeyeceği yabancı ülkelere yapılabilecek operasyonlar gibi maddeleri de bütün bunlara kılıf yapmışlar. “Bunun neresinde demokrasi, neresinde hukuk, neresinde insan hakkı var?” diyorsanız suç işliyorsunuz demektir. Paralel yapıya hizmet ediyorsunuzdur ve mutlaka cezalandırılmanız gerekir!
Her zaman sorduğumuz bir soru ile bitirelim. Ey Türk milleti, bütün bunlar iyi şeyler mi? Bir hükümetin değiştirilmesi için daha ne olması gerekiyor?
ORHAN KARATAŞ/ORTADOĞU