Dolar 32,3143
Euro 35,1060
Altın 2.290,78
BİST 9.057,12
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Açık
İstanbul
20°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

Parmak çoğunluğuyla ‘ak’landılar(!)

21/01/2015 16:20
A+
A-

Yıllar yıllar öncesine dönmek istiyorum. Yalansız ve riyanın bu denli yoğun olmadığı yıllara.. Birçok ailenin çocuğu gibi bizimde bir zeytin tanesini 6-7 kez ısırdığı, katıksız ve yavan ekmek yediğimiz yokluk günlerine.

Yok ve yoksulduk amma huzursuz değildik, mutsuz değildik. Geleceğe umutla bakıyor, Türkiye’nin başta ekonomik ve sosyokültürel konular olmak üzere her alanda başarısını düşlüyor, ona göre kendimizce planlar yapıyorduk. Dediğim gibi insanlar, insanları bu denli kandırmaya menfaatlerini bu denli ön plana almaya çalışmıyordu.

 

Türk milletinin hak ve menfaatlerini her şeyin üzerinde tutanlardan biri olarak; bizimde bilerek/severek özümsediğimiz insani, İslami ve ahlaki değerler ile davamızın bize öğrettiği “toplumculuk ilkesi” gereği bu ülküye sıkı sıkıya bağlanmıştık…

 

Gereğini de yaptık..

 

Çünkü biz öyle gördük, öyle öğrendik…

 

Anamızdan helal süt emmiş, babamız, atamız gerektiğinde sırtında taş taşımış, çatısız, soğuk ve rutubetli mekânlarda ömür tüketmiş amma bize haram lokma yedirmemişti.

 

Bizde öyle yaptık, çoluğumuzun, çocuğumuzun nafakasını helal ve meşru yollardan kazandık. Onlara haram yedirmedik.

 

Dostlar bir devlet bankasında çalıştık. Hem de sanayi bölgesindeki bir şubede. 20 yıl süresince bazen birinci bazen de ikinci derecede yetkili ve kredilerden sorumlu olarak çalıştık.

 

Bu uzun süre içerisinde moda deyimle bizde “malı götürmek” isteseydik, bilseniz ne imkânlar sunuluyordu önümüze. Gözünü ve vicdanını kapat, at imzayı hallet usulsüz krediyi götür deveyi. Hem de hamutuyla…

 

Lakin dedik ya ben ve beraber çalıştığımız ekip çok şükür Allah’tan korkan, Allah’ı seven imanlı ve ahlaklı kulları olarak. Böylesi çirkin işlere asla bulaşmadık.

 

Biz emekli olalı hayli zaman oldu, o bölgede af edersiniz ellerimiz arkada başımız dimdik gezebilirken, bizden önceki veya sonraki bazı meslektaşlarımız, gezmek şöyle dursun. İşi olup da oradan geçerken bile başları yerde ancak geçebiliyorlar…

 

Neden acaba?

 

Nedeni çok basit!

 

Onlar tıpkı, milli iradenin 12 yıl önce başımıza tebelleş edip, sonra “yahu acaba bunlar ne yapıyor?” diye sormak zahmetine bile katlanmadığı iktidarın mensuplarından önemli bir kısmının yaptıklarını yapıyorlardı da ondan…

 

-Yani, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet gibi insani ve İslami açıdan fena sayılan işlere bulaşmışlardı…

-Yani irtikâp ve yandaşlarını koruyup kollamak üzere yaptıkları iltimas ile haksız mal edinme gibi ahlaka mugayir hallere dibine kadar batmışlardı…

-Yani yalan söylemeyi ve riyakârlığı sanat haline getirmişlerdi…

-Vatan- bayrak, kaynakların kıtlığı, vatandaşın yoksulluğu onları hiç mi hiç ilgilendirmiyordu.

-Varsa yoksa kendileri, yakınları, cepleri – mideleri ve etraflarında oluşturdukları besleme şakşakçılarıydı…

 

Değerli dostlar bu gün bunları niye anlattık biliyor musunuz?

 

İnanın asla kendimizi övmek için değil…

 

Aksine yaşadığımız ve tiranın adamlarınca sadece “kanuna aykırı elde edilen delillere” dayandırıldığı için yok hükmünde sayılan son çirkin olayı ve yanlışlığını birilerine hatırlatmak içindir çabamız. Burada dikkat buyurunuz “böyle bir yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet olayı yok” diyemiyorlar. Dedikleri sadece “kanunsuz elde edilen delil ve tapeler.”

 

Allah’tan korkun yahu…

 

Neyse, biz önermelerimize devam edelim…

 

-“Çalıyorlar ama çalışıyorlar” çirkinliğine bir son vermenin gerektiğini anlatmaktır maksadımız…

-Milli iradenin bu meşum olaya yardım ve yataklık etmemesi üzerinedir uğraşımız…

-Milli iradenin sözüm ona temsilcilerinin meclisteki parmak çoğunluğuyla kendilerini ‘ak’ladıkları ama vicdanlarda arındıramadıkları ve asla arındıramayacakları pislikleri; görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, katılaşan kalplere, artık esamisi bile bulunmayan vicdanlara seslenmek içindir gayretimiz…

 

Bitirmeden önce Ahmet Şerif İzgören’in “Avucunuzdaki Kelebek” adlı kitabından bir alıntı yapalım. Ardından da birilerine birbiriyle bağlantılı iki sual tevcih edelim. Üçüncü soruyu ise “milli iradeye” yöneltelim.

 

Vehbi Koç, oğlu Rahmi Koç’a iki mektup verir; “birini ben ölünce aç, ikincisini de beni defnettikten sonra açarsın” der. Vefat ettiğinde Rahmi Bey ilk mektubu açar. Mektupta, “Oğlum, senden tek bir isteğim var; beni çoraplarımla gömsünler.”

 

İmam tüm ısrarlara rağmen bu talebi kabul etmez. Rahmetli Vehbi Koç ister istemez çorapsız defnedilir. Defin işlemi bittikten sonra Rahmi Koç ikinci mektubu açar: “Bak oğlum öteye bir çift çorap bile götüremedim!”

 

Bu hikâye sonrası ilk soru, kefenin cebi var mı?

 

İkincisi, sizde ahlak ve vicdan var mı?

 

Ey “milli irade”, susarak veya iktidarı savunarak neden bu suça ortak oluyorsunuz?

İktidar sahiplerine “fıtratları” gereği yakışıyor olabilir amma, oylarınızla bu çirkinliğe ortak olmak gerçekten yakışıyor mu size?!!

 

Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız…

Selamlar
Harun Kılıç
ANKARA