Dolar 32,4622
Euro 34,4979
Altın 2.474,52
BİST 9.568,85
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Az Bulutlu
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Çar 19°C
Per 19°C
Cum 15°C
Cts 18°C

SEN SAHİP OLURSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR

SEN SAHİP OLURSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR
18/02/2013 13:27
A+
A-

Sen sahİp olursan bu vatan batmayacaktir

Bir toprak düşünün ki sahipsiz kaldığında, içerisinde biten sarmaşıklar, ayrık otları temizlenmediği, suyu verilip çapası yapılmadığında haraplaşması kaçınılmazdır. Vatan da böyledir; alelade bir taş ve toprak parçasının vatan olabilmesi için harcanan emek ve fedakârlığın ölçüsü yoktur. Daha da önemlisi toprak ancak şehit kanıyla sulandığı, onun için ölüm göze alındığı vakit vatanlaşır. Vatan ancak ona sahip olma şuuruyla ve bilinçle elde tutulur. Toprağınız üstünden güneşini, suyunu eksik ettiğinizde nasıl çoraklaşırsa; vatanınızı da sevgisiz bıraktığınızda, akıbeti dalından kopan bir kuru yaprak misali akıbeti esecek rüzgâra kalır. Toprağınızdaki ağaçların kökleri ne kadar derine inerse yaşama şansları o kadar büyük olur. Çünkü artık yer altı suları ve mineralleriyle de irtibata geçilmiştir. Bu sayede köklerin uzanabildiği her yerden yeni hayatlar verecek filizler toprağı delerek göğe doğru yükselir. Vatan da böyledir, nesiller birbirlerine sadece atadan dededen kalma tarla tapan bırakmazlar. Tarihin içinden geçerken her birine bedel ödeyerek elde ettikleri tecrübelerini ve ortak bilinçlerini genç nesillere aktarırlar.

Büyük Türk milletinin milli hafızasında korunan ve nesilden nesile aktarılan bir gizli gücü vardır. Hiçbir zaman keşfedilemeyecek bu kozmik güç, kurulu bir saat gibi vakti zamanı gelince ortaya çıkacak şekilde her Türkün asli cevherinde mevcuttur. Toprağın derinlerine kök salmış bir çınar ağacı misali, Türk milletinin her ferdini çok derinlerden besleyen bu cevher-i aslinin kurutulmasının imkânsızlığını dünya çok defalar tecrübe etmiştir. Bu yüce millet Haçlı seferlerinde Kılıç Arslan’ları, milli mücadelede Mustafa Kemal’leri bağrından çıkararak arkasında saf tutmuş ve vatan üzerine her defasında kendi mührünü bir kere daha vurmuştur. Sahibi oldukları devletleri tarafından unutulmuş, Anadolu’nun dört tarafında çoğunlukla yokluk içerisinde ve hatta mektep dahi görmemiş nice anaların ve babaların evlatlarını şehit vermeye devam ederken hâlâ ‘vatan sağolsun’ diyor olmalarının başkaca bir izahı yoktur.

Türk milletinin maşeri vicdanına ilahi güç tarafından işlenmiş vatan ve millet sevgisi, şimdiye kadarki devlet nizamlarının öğretmeye çalıştığı mensubiyet şuurundan çok ilerdedir. Vatan sevgisi bu millete sonradan öğretilenle sınırlı değildir, Yüce Yaradan’ına imanının bir parçasıdır.

Bu büyük millet, bazen kendini idare edenlere rağmen vatanseverliğinden vazgeçmemiş, yöneticilerinin ve âlimlerinin gösteremediği feraseti sayesinde varlığını devam ettirmesini bilmiştir. Yeri geldikçe beş bin yıllık tarihimizden ve devlet geleneğimizden bahsetmemize rağmen, on yedi devlet kurarken on altısının yıkılmış olduğu gerçeğinin açıklaması burada saklıdır. Maalesef ki Türk milletinin devlet idaresinde zafiyetleri hep olagelmiştir. Büyük Türk milletini idare eden ve temsil makamında bulunanların sıklıkla başka milletlerin tesiri altında kaldıkları tarihi bir hakikattir. Çin’e, Fars’a, Arap’a, Fransız’a, İngiliz’e, Rus’a ve Amerikalıya hayranlığın ve meyledişin tarih boyu bu milletin yönetici ve aydın sınıfının değişmez bir hastalığı olduğu bildik bir gerçektir. Tarih bir milletler mücadelesidir ve bizde bu mücadelenin en zayıf halkası iki zümre birçok defalar sınıfta kalmıştır. Osmanlı’nın Selçuklu’nun sarayları Arapça’nın ve Farsça’nın hükümranlığına teslim olurken, buna rağmen Türk milletinin kendi dilini ve kimliğini koruyabilmiş olması ise paha biçilmez önemdedir.

Türk milletine dayanan bir sistem üzerine kurulmakla birlikte, ne yazık ki bu yabancılaşma hastalığı Cumhuriyet rejiminde de nüksetmiştir. Millete ve milli değerlere yabancılaşmış jakoben bir oligarşiye dönüşen sistem, Türkiye’de devlet-millet ikiliğinin doğmasına sebep olmuştur. Son yıllarda popülist söylemleri sayesinde sandıktan aldığı güçle ülkeyi yöneten AKP hükümeti, bu devlet-millet ikiliğini yok etmek üzere iktidara gelmesine rağmen daha da derinleştirmiştir. AKP hükümeti değerlerinden dolayı horlanan, ezilen ve yok sayılan milletin dertlerini söylemleriyle suiistimal etmiş; iktidara geldikten sonra ise mevcut sorunları çözmek yerine devletin tepesine çöreklenen oligarkların yerine kendisi geçip oturmuştur.

Dün bu milletin değerlerini yok sayanların millete rağmen sürdürdükleri iktidarlarının aynısını şimdi Başbakan Tayyip Erdoğan ve partisi devam ettirmektedir. Ekonomik alanda işlerin iyi gittiği, büyüdüğümüz söylenmektedir ama devletin elinde satacak bir şey kalmamıştır. Ülkemizin borcu katlanarak büyürken, içeride tek bir çivi dahi çakılmamış, gizli işsizlik sosyal patlama noktasına ulaşmıştır. Milli sanayi çökertilmiş, çiftçi üretemez hale gelmiş, insanlar üç ay sonraki maaşlarını dahi kredi kartıyla borçlanır hale gelmiştir. İşleri yolunda giden, hep büyüyen sadece hükümetin yandaşlarıdır. Devletin tersanelerindeki gemileri yüzdürecek, uçaklarını uçuracak komutan bırakılmamıştır. Yıllar önce teröristbaşını teslim alarak ülkemize getiren ve yargılayan askerimiz şimdi terörist suçlamasıyla hapiste, kanlı katiller ise hükümetle pazarlık masasındadır.

Hükümet millete rağmen kendi varlığını ve misyonunu devam ettirebilmek için çok tehlikeli adımlar atmaktadır. Ülkemizin toplumsal bir çözülme ve başkalaşma sürecine sürüklendiği bu süreçte, ne yazık ki yeterli milli direnç merkezleri yoktur. Cumhuriyetin kurucu felsefesi Türk milliyetçiliği, siyasi bir organizasyon haline gelerek Milliyetçi Hareket Partisi’ni kurduğu günden bu yana Türkiye’deki devlet-millet ikiliğini ortadan kaldırmaya, milli kimliği bütün topluma şamil hale getirmeye çalışmaktadır. Anadolu’nun Ankara’da iktidar olması için, milli devlet güçlü iktidar için çalışan Milliyetçi Ülkücü Hareket, hükümetin PKK ile yaptığı pazarlıklar karşısında durabilen tek siyasi organizasyondur.

Meclis’te temsil edilen ikinci büyük parti CHP yönetiminin ise kendi tabanının büyük bölümünün değerlerine ters bir şekilde hükümetin bu tavizkâr politikasına göz yumduğu ortadadır. Keza bölücü terörün Meclis’teki uzantılarıyla Tayyip Erdoğan süreci beraber yürütmektedir. Hatta Başbakan onlara, MHP gibi dik başlı, uzlaşmaz olmayın, işbirliğine devam ederseniz istediğinizi alacaksınız mesajı vermektedir.

Başbakanın çok iyi anladığı üzere, MHP’nin milli menfaatlerimiz, değerlerimiz ve toplumsal birliğimiz üzerinden vereceği herhangi bir tavizi yoktur. Teröristle masaya oturmanın, onlara bir şeyler vererek karşılığında siyasal ikbal hesabı yapmanın hesabını bu yüce millet mutlaka soracaktır. Milliyetçi Ülkücü Hareket’in görevi, büyük Türk milletini aleyhinde işleyen bu düzene karşı uyandırmak ve tavır almasını sağlamaktır. Bu konuda milletimizin engin sağduyusuna ve ferasetine güvenimiz sonsuzdur.

Yaşanan bu büyük mücadelenin ve kavganın taraflarından birisi olarak AKP hükümeti, temiz Anadolu insanının inançlarını ve mağduriyetlerini suiistimal ederek, kendilerini var eden güçlerin tayin ettiği doğrultuda bir siyaset izlemektedir. Ana muhalefet içerisinde barındırdığı farklı unsurlar ve ideolojilerin yanı sıra bir müdahaleyle bu sürecin parçası olmuştur. MHP ise sarsılmaz bir kale, yerinden kaldırılamaz bir kaya misali milli merkez görevini yürütmektedir. Milliyetçi Hareketin bünyesinde zafiyete yol açmak, gösterdiği milli duruştan uzaklaştırmak için yapılan bütün girişimler akamete uğramaktadır. Bahtiyar Vahapzade’nin dediği gibi, “yel kayadan ne aparır”. Elbette ki MHP’yi doğru bildiği yolundan hiçbir güç döndüremeyecektir. Milliyetçi Ülkücü Hareket, Türk milletinin önünde daima bir bozkurt gibi yol göstermeye devam edecektir.

Burada dikkat çekmek istediğimiz önemli bir husus vardır. Milletimiz gözünden sakındığı evlatlarını şehit veriyor ve ‘vatan sağolsun’ diyebiliyor. Milliyetçi Ülkücü Hareket, ülke meseleleriyle ilgili duruşunu her platformda sergiliyor. Bilhassa AKP-BDP-PKK işbirliğinin karşısında MHP’den başka net bir tavır ortada gözükmüyor. Milliyetçi Ülkücü Hareket’in bu duruşundan başta Başbakan olmak üzere rahatsız olan belli bir çevre var. Fakat bütün bu olup bitenleri sinemada bir film izler gibi sessizce izleyen bir başka kesim var ki, onlara da bir çift sözümüz olmalıdır. Kendilerine aydın diyen, sanatçı diyen, milliyetçi-vatansever sıfatını kullanan, millete ve değerlerine inandığını, bilinçli insan olduklarını söyleyenler, çeşitli milliyetçi sivil toplum kuruluşlarında, üniversitelerde görev yapanlar; sizler neden bu ihanet sürecini izlemekle yetiniyorsunuz? Neden bir şeyler yapmıyor, sorumluluk almıyor, sesinizi yükseltmiyorsunuz? Hele de hâlâ AKP şakşakçılığıyla küresel projenin sonuçlarını görmezden gelenler ve gizleyenler, yarınlarda bunun izahını çocuklarınıza nasıl vereceksiniz? İslam coğrafyasına haçlı saldırıları yaparak Müslüman kanı döken bir zihniyeti ve onların çıkarları için ülkemizi felakete sürükleyenleri daha ne kadar görmezden geleceksiniz?

Türk milletinin Balkan savaşlarında yaşadığı felaketi, siyasi körlük ve bölünmüşlüğün faturasını nasıl ödediğini iyi biliriz. “Edirne’yi Enver alacağına Bulgar alsın” diyen bir zihniyet yüzünden koca imparatorluk ellerimizden yitip gitti. Topyekûn bir sahiplenmenin olmadığı yerde başarının olmayacağı aşikârdır. Unutulmasın ki, bu millet milli mücadeleyi dayanışma ile kazanmıştır. Ülkemizi büyük felaketlere sürükleyecek, Türk’ün sadece adına değil varlığına da düşman bu ihanet projesiyle mücadele etmenin, milletimize gerçekleri anlatarak sandıkta bu iktidara ‘dur’ demenin zamanı gelmiştir. Bunun için gereken tek şey, siyasi ayrılıkların, hırsların, makam ve mevkilerin esaretinden kurtularak bir çatı altında tek vücut olmaktır. Şairin dediği gibi, “Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır”.

ŞEFKAT ÇETİN/ ORTADOĞU