Dolar 32,3645
Euro 34,9594
Altın 2.324,26
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 22°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
22°C
Parçalı Bulutlu
Cts 21°C
Paz 22°C
Pts 24°C
Sal 18°C

ŞÜKRÜ ALNIAÇIK: ‘KAMPÜSTEKİ İHANET’

A+
A-

Ortadoğu Gazetesi Yazarı Şükrü Alnıaçık, üniversite olayları, terör saldırılarını, marksist ve leninist ideolojinin saldırıları sonucu şehit olan Ülkücü öğrencileri yazdı. İşte o yazı:

“Marksist-Leninist İdeoloji Bir Hastalık mıdır?
Hekim değiliz, bünyedeki bir rahatsızlığın hangi aşamadan sonra “hastalık” olarak kabul edileceğini tam olarak kestiremeyebiliriz.
Ancak, 40 yıldır gençlerin okul, kampüs, sokak ve meydan hareketlerini yakından takip eden bir eğitimci olarak söyleyebilirim ki:
Marksist-Leninist tutum, psikolojik bir rahatsızlıktır.
Yoo, öyle Marks’ı, Engels’i, 1848 İhtilallerini, Paris Komününü, Kominterni, Revizyonizmi, Oportünizmi, Batı Avrupa Sosyalizmini, Latin Amerika örneklerini, Türkiye fraksiyonlardaki kariyerist sapmaları filan bilmeyen cami cemaatinden değilim!..
Her şeyi bu lafazanlardan da fazlasıyla biliyorum ve “Rest!..” çekiyorum:
“Marksizm bir hastalıktır!..”
Marksist – Leninist iktisat ve siyaset teorisi “kişiselleştiğinde” önce ideolojiye sonra da psikolojiye bağlanarak bir hastalık halini almaktadır!
Hasta “Kapitalist” olsaydı yine durum değişmeyecekti. Sürekli Adam Smith’le yatıp Max Weber’le kalkan, elinde Lorenz eğrisiyle dolaşıp, önüne gelene püriten ahlakını dayatan bir insan düşünebiliyor musunuz? O da hastadır!..
Sabah’ın haberine göre:
“Geçtiğimiz cumartesi günü Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in kıldırdığı sabah namazına katılmak için Ahmet Hamdi Akseki Camisi’ne giden öğrencilerin sopalarla dövüldüğü ODTÜ’de iki gün önce de Kütüphane Mescidi, Öğrenci kolektiflerine bağlı solcu öğrenciler tarafından basıldı.
9 öğrenci aldığı sopa ve tekme darbeleriyle yaralandı.”
ODTÜ Rektörü Prof. Ahmet Acar, olayın nasıl gerçekleştiğini dinlerken Öğrenci Kollektiflerinden bir genç kız:
“Burada Ankara’nın göbeğinde bomba patlatan insanlarla karşı  karşıyayız. Bu durumun ciddiyetinin farkına varılmalı artık.” Diyerek Namaza atılan dayağa ideolojik gerekçe bulmaya çalışıyordu.
IŞİD’li gördünüz de idareye mi şikayet ettniz? Yok!.. Güvenliği mi çağırdınız? Hayır!.. Polise mi haber verdiniz? Vermedik!.. Siz seküler yaşamın kolluk gücü müsünüz? Hayır.
Peki Marksist ideoloji, üniversite öğrencilerine namaza müdahale etme, namaz kılanı dövme hakkı verir mi?
İşte hastalık bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Öğrenci Kolektifleri, kendi ifadeleriyle: “Türkiye’deki gençlik mücadelesinin bütün tarihini sahiplenen” bir örgüt…
İçinden asker ve polis katili Dev-Yol’la Dev-Sol’u çıkaran Dev-Genç ve 70’li yıllarda memleketi kana bulayan bütün Komünist fraksiyonlar, Kolektifler tarafından sahip çıkılan gençlik hareketleri…
80 sonrası Özal karşıtı Sosyalist çıkışlar ve 95-96 yıllarında harçlara ve özel üniversitelere tepki gösteren Üniversite Öğrencileri Koordinasyonu, “Kolektifler”in ilham aldığı örnekler…
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez: “Yaşananlar nedeniyle çok üzüldüm. Tabiatın Allah’ı tesbih ettiği vakitte Allah’ın evine gitmekten alıkoyacak kadar yanlış yolda olan gençlerin varlığından üzüntü duydum. En kısa zamanda konuyu ODTÜ rektörümüzle görüşeceğim” şeklinde açıklama yapıyor.
Diyanet işler başkanı konuşurken bizim aklımıza, 4 Ocak 1968’de bir iftar vakti Dev-Gençliler tarafından şehit edilen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Ruhi Kılıçkıran geliyor.
Memlekette daha mukaddesat adına tek yumruğun sıkılmadığı o yıllarda şehit edilen bir “İmam adayı” için diyanetin gösterebildiği yegâne tepki, bu şerefsiz saldırıyı, Hakses mecmuasında sıradan bir vefat haberi gibi vermekten öteye gidememişti.
Eğer o gün, “kendisi veya evladı, bir imamı öldürenin cenazesi kılınmaz” diye bir fetva verilmiş olsaydı Marksistler 30 yılda 44 imamın canına kıymazdı!
Belki de bunlar yine yaşanırdı; ama hiç olmazsa Diyanet İşleri Başkanlığı üzerine düşeni yapmış olurdu. Belki de o zaman Diyanet Camiine namaz kılmaya gelen gençlerin psikopatlar tarafından saldırıya uğramasına engel olurdu.
Söz Diyanet’ten ve Marksist tutumdan açılmışken… Hastalığın nerelere kadar sirayet edebileceğini gösteren başka bir örnek var önümüzde…
Önceki gün yapılan bir polis operasyonunda öldürülen MLKP’li Yeliz Erbay’ın babası “emekli imam” Zöhtü Erbay:
“Kızımı terör örgütünden koparmak için çok mücadele verdim, ama başaramadım” diyor.
Kızının “vatan haini” olduğunu söyleyen emekli imam ailelere sesleniyor:
“Çocuklarınıza sahip çıkın, bu tür terör örgütlerinin eline geçmesine engel olun. Böyle bir evlat yetiştirdiğim için çok üzgünüm!..”
Demek ki camideki Diyanet, evdeki imametle bir araya gelse bile “kampüsteki ihanet”i durduramıyor! Milli evlat acımız olan bu hastalık için özel bir tedavi gerekiyor!..
O sırada kulağımıza Cizre sokaklarında sıkışan “Apocu kolektifler”in telsiz konuşması takılıyor:
“Çocukları da öldürün!..”
Hastalık, 40 yıldır, kampüslerden mahalle aralarına doğru yayılıyor!..