Dolar 32,5470
Euro 34,7468
Altın 2.495,43
BİST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 16°C
Az Bulutlu
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Cum 15°C
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 20°C

YALÇIN: “ÇAĞRI HEYETİNİN BELİRLEDİĞİ KONĞRE HUKUKİ HİÇBİR SONUÇ DOĞURMAYACAKTIR”

YALÇIN: “ÇAĞRI HEYETİNİN BELİRLEDİĞİ KONĞRE HUKUKİ HİÇBİR SONUÇ DOĞURMAYACAKTIR”
15/06/2016 13:16 | Son Güncellenme: 15/06/2016 13:19
A+
A-

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili Prof. Dr. E. Semih YALÇIN yazılı bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Genel Merkez karar organları Genel Başkan, MYK ve MDK’dır. Çağrı Heyeti tüzüğümüze göre bir karar organı değildir. Genel Merkez karar organları mahkemece çağrı heyetine tevdi edilen yetkileri kullanarak davacıların mahkemeden istediği sonucu da karşılayacağından, mahkeme kararına eksiksiz uyulmuş olmaktadır.

Bu durumda Tüzük’ün 63/5 maddesi “Büyük Kongre gündemini MYK hazırlar. Olağanüstü toplantının gündemi ise davet yapan organca düzenlenir…” hükmünü amirdir. Amir hüküm gereğince Olağanüstü Kongre çağrısı yapan makam olarak Genel Başkan gündemi belirlemeye yetkilidir.

MHP Genel Merkezi 10 Temmuz 2016’da olağanüstü kongre yapılması kararı aldığından, Çağrı Heyetinin bundan sonra olağanüstü kongre toplama girişimi hükümsüzdür. Dolayısıyla Çağrı Heyeti’nin yapmaya çalıştığı Kongre hukuki hiçbir sonuç doğurmayacaktır.

AÇIKLAMA:

“Terörle mücadelede her gün ocaklara kor ateşler düşmekte; kahraman güvenlik görevlileri bizim huzur ve güvenliğimiz, birlik ve bütünlüğümüz için her gün beşer onar şehit olup kara toprağa girmektedir. Vatan için canlarını feda eden güvenlik görevlilerimiz ve silahlı bombalı saldırılarda hayatlarını kaybeden sivil vatandaşlarımız için yüreğimiz her gün yeniden dağlanmaktadır.

Türkiye’nin bu badireli günlerinde; geçmişte ve bugün devlet kademelerinde görev yapan, hükûmette bakanlık görevi üstlenen kişilere ve siyasetçilere düşen; milletimizin bekası ve devletimizin bütünlüğü yolunda canlarını feda edip kanlarını dökenlerin fedakârlık, feragat ve diğerkâmlıklarına saygı ve liyakat göstermektir.

Ne var ki terörle mücadele yöntemlerini, bölücü terör örgütünün propaganda metotlarını ve karşı propaganda usullerini en iyi bilenlerden biri olması gereken, vaktiyle bakanlık görevi üstlenmiş bazı isimler; siyasi ihtiraslarını yenemeyerek yaptıkları açıklamalarla şehitlerimizin kemiklerini sızlatmakta, gazilerimizi üzmekte, vatandaşlarımızı hayal kırıklığına uğratmaktadır.

Kimi koltuk hesapları kimi de siyasi parti genel başkanlığı gibi kişisel planları uğruna yollara düşen bu gibilerin, gözlerini hırs bürüdüğü anlaşılmaktadır. Çünkü bunlar arasında, devlet umuru görmelerine rağmen görev başında oldukları dönemdeki faili meçhul cinayetleri üstlenircesine “Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür.” şeklinde sorumsuz beyanda bulunanlar çıkmaktadır.

Bu neviden ifadeleri; sadece kaş yapayım derken göz çıkarmaktan, pot kırıp çam devirmekten ibaret görmek yeterli değildir. Bu çıkışlar, bölücü terör örgütü ve bilumum Türkiye düşmanlarının “Faili meçhul cinayetleri devlet görevlileri işledi.” iddialarına çanak tutmaktadır.

Faili meçhul cinayetlerin devlet görevlileri tarafından işlendiğini zımnen kabul ve ikrar anlamına gelen bu beyanlar, devleti zan altında bırakmaktadır. Bakanlık yapmış kimselerin “devlet aklı”nı esas alıp dikkatli ve özenli olmak dururken böylesine düşüncesiz ve akılsızca açıklamalar yapması üzücüdür.

Eğer söz konusu beyanların sahipleri MHP saflarında siyaset yapmış iseler sarf ettikleri sözler, partimiz ve camiamız açısından oldukça mahzurludur. Çünkü sarf edilen bu tür sözlerin, MHP’yi faili meçhuller üzerinden yürütülecek tartışma ve kavganın içine çekebilme potansiyeli vardır. Partimizi, faili meçhuller gibi uluslararası boyutu olan kirli bir dosyayla irtibatlandırması tehlikesi vardır. Faili meçhuller üzerinden ucuz kahramanlık ve şov yapmaya kalkan politikacıların münasebetsiz beyanları, gereksiz tahriklere yol açacaktır. Küllenmiş eski husumetlerin eşelenip yeniden alevlendirilmesine zemin hazırlayarak insanımızı suni hesaplaşmalara götürebilecektir.

Bu tür açıklamalar; söz sahiplerinin devlet adamı sorumluluk ve liyakatini haiz olmadığını ortaya koymaktadır. Hele bahse konu sorumsuz ifade sahipleri; MHP gibi Türkiye tarihinin en büyük siyasi oluşumu ve millî bekamızın teminatı olan bir hareketin başına geçme, Başbuğ Alparslan Türkeş’in mirası olan bir makama oturma sevdasına düşmüşlerse, o zaman vaziyet oldukça trajikomik hâl almış demektir.
Geçmişte devleti yönetenler ve hâlen yönetmekte olanlar, bölücü terör örgütünün yalan ve saptırmaya dayalı yoğun propagandaları karşısında yelkenleri suya indirmemeli, hilafı hakikat iddiaları dolaylı yoldan kabul etmek anlamına gelen sorumsuz ifade ve davranışlardan uzak durmalıdır. Bu gibilerin görevi; mukabil propaganda yöntemleriyle, “Gerçek en iyi propagandadır.” tezinden yola çıkarak ısrar ve sabırla doğruları kamuoyuna aktarmaktır.

Bütün bu hakikatlere rağmen faili meçhullerin sorumluluğunu üzerine almak; PKK’nın ve onu destekleyenlerin tezlerini onaylamak, hatta devletin planlı ve programlı şekilde cinayet işlediğini kabul etmek anlamına gelir.
Netice itibarıyla; eskiden bakanlık yapmış ve bugün MHP saflarında politikaya soyunan kimseleri; şahsi hırslarına yenilmemeleri, kendi ikbali ve siyasi hesapları uğruna devletin terörle mücadeledeki kazanımlarına ve mensup olduklarını öne sürdükleri MHP camiasına daha fazla zarar vermemeleri konusunda uyarıyoruz.
Bu arada MHP’nin 10 Temmuz’da yapılacağı duyurulan 6. Olağanüstü Kurultayı hakkında yapılan tartışmalarla ilgili bazı hususları kamuoyuyla tekrar paylaşmakta fayda mülahaza ediyoruz.

Gerek 12. Sulh Hukuk mahkemesinin kendilerine verdiği yetkiye gerekse Yargıtay 18. Dairesinin onama kararına güvenerek MHP Genel Merkezinin karşısında muhalefete soyunanların, durumdan vazife çıkardıkları görülmektedir.

Bunlar, mahkeme kararlarının tanıdığı hakları ve çizdiği sınırların ötesine geçtikleri Siyasi partiler Kanunu ve MHP Tüzük’ünü hiçe sayarak 19 Haziran’da Olağanüstü Kurultay girişiminde bulunmaktan vazgeçmedikleri anlaşılmaktadır.

Hatırlatmak isteriz ki resmi Yargıtay kararı MHP Genel Merkezine ulaşmadan, Genel Başkan Sayın Devlet Bahçeli tarafından Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesince değiştirilmesi istenen Tüzük’ün 63/3 maddesini de kapsayacak şekilde 10 Temmuz 2016 Olağanüstü Kongreye gidileceği kamuoyuna ilan edilmiştir.

Genel Merkez karar organları Genel Başkan, MYK ve MDK’dır. Çağrı Heyeti tüzüğümüze göre bir karar organı değildir. Genel Merkez karar organları mahkemece çağrı heyetine tevdi edilen yetkileri kullanarak davacıların mahkemeden istediği sonucu da karşılayacağından, mahkeme kararına eksiksiz uyulmuş olmaktadır.

Bu durumda Tüzük’ün 63/5 maddesi “Büyük Kongre gündemini MYK hazırlar. Olağanüstü toplantının gündemi ise davet yapan organca düzenlenir…” hükmünü amirdir. Amir hüküm gereğince Olağanüstü Kongre çağrısı yapan makam olarak Genel Başkan gündemi belirlemeye yetkilidir.

MHP Genel Merkezi 10 Temmuz 2016’da olağanüstü kongre yapılması kararı aldığından, Çağrı Heyetinin bundan sonra olağanüstü kongre toplama girişimi hükümsüzdür. Dolayısıyla Çağrı Heyeti’nin yapmaya çalıştığı Kongre hukuki hiçbir sonuç doğurmayacaktır.

Ayrıca konuyla ilgili Yargıtay kararında “Kongre Çağrı Heyeti”nin görev ve yetkilerinin sınırı şu ifadelerle çizilmiştir:
“Görevlendirilecek kişilerin yapacağı iş, Olağanüstü Kongreyi toplantıya çağırmaktan ibaret olup görevlendirilen kişilerin parti işlerini ve kongre akışını etkileme veyahut yönlendirme olanakları bulunmamaktadır.”
Çağrı Heyetinin görev ve yetkileri şunlardır: Kongre için salon tutmak ve üst kurul delegelerine kongrenin tarihi, yeri ve gündemi konusunda duyuru yapmak.

Çağrı Heyetinin görev ve yetkisi kongre kapısında bitmektedir. Kongre salonunun içinde yetkisi yoktur.
Bu nedenle Çağrı Heyeti kongrenin resmen açılışını yapma yetkisine sahip değildir. Kongrenin hukuken toplanmış sayılabilmesi için Tüzük’ün yetkili kıldığı kişilerce açılışının yapılması gerekir.

Partimizin Tüzük’üne göre Genel Başkan, Teşkilat Başkanı ya da Genel Başkanın görevlendireceği bir genel merkez yetkilisi kongrenin açılışını yapmaz ise Çağrı Heyeti “Açılışı biz yapıyoruz.” diyemez.

Bütün bu gerçeklere rağmen, kendilerine muhalif diyen kimseler 10 Temmuz 2016 tarihi ilan edilmişken 19 Haziran’da Tüzük kongresi toplamaya kalkarlarsa, hem kaosu derinleştirmiş hem de gayrimeşru bir eylem ve işlem yapmış olacaklardır.

Kendilerine muhalif diyen müzminlerin 19 Haziran’da yapacakları toplantıya, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve parti teşkilatları kesinlikle katılmayacaktır.

MHP Gelen Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin istifa edeceğine ve 10 Temmuz’da yapılacak 6. Olağanüstü Kurultaya katılmayacağına dair iddialar da spekülasyondan ibarettir. Bu tür iddiaları ortaya atan kimselerin muhtemelen böyle bir beklentisi ve umudu vardır. Ancak Devlet Bahçelisiz Olağanüstü Kurultay senaryosunu yazan ve oynayanlar, 10 Temmuz’da hayal kırıklığına uğrayacaklardır.

MHP, suni kongre gündemi oluşturup Hareketimiz ve camiamız üzerinde oynanmaya çalışılan oyunu bozacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur. ” dedi.