Dolar 32,2494
Euro 34,6726
Altın 2.398,28
BİST 10.247,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Az Bulutlu
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Per 18°C
Cum 16°C
Cts 20°C
Paz 20°C

YALÇIN: “MHP, DOKUZ KÖYDEN KOVULSA DA DOĞRULARI SÖYLEYECEKTİR”

YALÇIN: “MHP, DOKUZ KÖYDEN KOVULSA DA DOĞRULARI SÖYLEYECEKTİR”
11/12/2015 17:14
A+
A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın “MHP, dokuz köyden kovulsa da doğruları söylemek durumundadır. Aksi hâlde MHP’nin kuruluş amacı, Milliyetçi-Ülkücü Hareketin varlık sebebi ortadan kalkacaktır. ” dedi.

Yalçın’ın açıklaması şu şekilde:

Bir süreden beri medya üzerinden ardı arkası kesilmeden sürdürülen MHP’ye yönelik haklı haksız eleştirileri, partimizin geleceğine dair yakışıksız ve ölçüsüz öngörüleri, niyet okumalarını; sükûnet ve itidalimizi muhafaza ederek takip ediyoruz. Bu arada da uyanacağına hiç şüphe duymadığımız Ülkücü vicdanın şahlanacağı günü sabırla bekliyoruz.

Partimizi hedef alan itham ve tenkitlerin artık çoktan insaf ve aklıselim boyutlarını aşıp yıkıcı bir vaziyet almasının; haklı veya haksız, ölçülü veya ölçüsüz eleştirilerin dozunun kaçmasının arkasındaki “tul-i emel” yüklü mesajları okuyor, Ülkücülerin oyuna getirilip birbirine düşürülmeye çalışıldığını görüyoruz.

Eğer bir kurum ve şahsa karşı insanları nefret ve önyargılar bir araya getiriyorsa bu, o hislerin çoğunlukla haksız olduğunun delilidir. Haklı şikâyetlerin olması hâlinde bile eğer tepkilerin içinde nefret, önyargı ve hoşgörüsüzlük varsa bu, âcizlik ve yetersizlik duygusuna kapılmaktandır. Bir fikri ve fikir hareketini marjinalleştiren önyargılardır. Önyargı, gözleri kör kulakları sağır eder.

Eric Hoffer’ın söylediği gibi “Hayal kırıklığına uğramış bazı insanlar, dürüst kişi ve kurumların lekelenmesinde kendileri için bir güvence unsuru görürler.” İşte burada sağduyu ve ferasetin yerini peşin hükümler, isabetsizlikler ve yanılgılar alır.

Ülkücüleri birbiriyle Ülküdaş ve duygudaş yapan, onları birleştiren hisler; nefret, hoşgörüsüzlük ve önyargılar değil, millete olan karşılıksız sevgileriyle onun geleceğine dair besledikleri ümit ve yüce Allah’a olan imanlarıdır.

Türk milliyetçilerinin, Türk-İslam ülküsüne gönül veren Ülkücülerin; her şeyden önce objektif, yapıcı, sağduyulu ve hoşgörülü olma sorumluluğu vardır. Çünkü 1 Kasım Seçimlerinde sandıkta başarıyı bulamasa da Milliyetçi-Ülkücü Hareketin siyasi temsilcisi olan MHP hâlâ millî vicdanın sesidir.

MHP bundan daha zor günleri görmüş ve geçirmiştir. Yaşadığı ve yaşamaya çalışıldığı badirelerin hepsini alnının akıyla atlatmıştır. Bugünlerde MHP’nin zor bir süreçten geçtiği doğrudur. Ancak aynı sürecin, Ülkücü-Milliyetçi Hareketin büyüklüğüne, Ülkücü ahlak ve vakarına yakışır biçimde atlatılmasında sayısız fayda bulunmaktadır.

Özellikle AKP iktidara geldikten sonra her seçim dönemi geldiğinde MHP’ye yönelik yoğun algı operasyonları yapılmıştır. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan biri MHP’nin siyasetteki özgül ağırlığı, diğeri de milliyetçi muhafazakâr oyların nispi akışkanlığıdır. MHP her ne kadar bir ideoloji partisi olsa da siyasi konumu yanında temsil ettiği kültürel ve sosyal değerler itibarıyla fiilen merkez partisi hüviyetindedir. MHP bu hüviyetine yaraşır bir konumda bulunmadığında eleştiriler olmalıdır, olacaktır. Saldırılar da olacaktır, nitekim olmaktadır. Ancak içeriden gelen eleştirilerin Ülkücü ahlak ölçülerinde yapılması icap eder, birbirimizi yaralayarak veya parçalanarak değil… Önemli olan böyle dönemlerden güçlenerek çıkmaktır.

Kraldan çok kralcı davranıp da Türk milliyetçiliği davasının oluşturduğu temel mefhum ve değerler zedelenmemelidir. En yakın dava arkadaşlarımızın, hareketin kutlu mücadelesine hatasıyla sevabıyla en az 40 yılını vermiş Ülküdaşlarımızın üzerine katran dökmenin, onları karalamanın ne bize ne hareketimize ve ne de milletimize bir yarar getirmeyeceğinin idrakinde olunmalıdır. Milliyetçi-Ülkücü Hareketin tarihî misyonuna uygun olgunluk ve vakar içerisinde; mücadeleyi daha üst noktalara taşıyacak fikir ve davranışların, bu yoldaki yapıcı çözümlerin arayışı içinde olunmalıdır.

Büyük küçük demeden, camiamıza mensup insanların şahsiyetiyle ilgili adaba ve terbiyeye mugayir ifadeler kullanarak saldırılması doğru değildir. Ülkücü Hareketin mehabetinin yani büyüklüğünün en büyük kıstaslarından biri, büyükle küçük arasındaki sevgi ve saygının korunup yaşatılmasıdır. Nesiller arasındaki sağlıklı ilişkileri korunmasına özen göstermek hepimizin görevidir. Günü geldiğinde bunlar başka kuşaklara devredilecektir. Ancak bunun belirli bir düzen ve insicam içinde yürümesi değerlerimizin yaşatılması hayati önem arz etmektedir. Güçlü ideolojik birikimin yanında genç nesillere, bizden sonrakilere bırakacağımız en büyük miras, Türk töresinin temeli olan ahlaki değerlerimizdir. Görevler, makamlar birer emanettir, gelip geçicidir. Kalıcı olan değerler ve inançlardır.

Milliyetçi-Ülkücü camia adına hareket ediyormuş görünüp Ülkücü terbiye dışına çıkılarak partililerimiz ve Ülküdaşlarımız hakkında yazılan yazılar ve söylenen sözlerden en büyük zararı, camiamız görmektedir. Aşağılayıcı ifadeler ve karşılıklı ihanet suçlamalarıyla,  “Balgat Dükalığı” gibi saldırgan ifadelerle şahıslara zarar verelim derken partimizin ve camiamızın manevi şahsiyeti yaralanmaktadır.  Genel Başkanın şahsında MHP’nin onuru saldırıya uğramaktadır. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli suçlanarak elde edilecek sonuç, MHP’nin manevi şahsiyeti, partinin kimliği olacaktır. Oysa makamlar kişilerle kaim değildir. Kişiler gelip geçici makamlar kalıcıdır. Mahkeme kadıya mülk değildir.

Eğer bir yanlışlık veya bir ayıp varsa bunu telafi etmenin yolu, başka bir yanlış ve ayıpla onu temizlemeye kalkmak değildir. Kirli suyla abdest alınmayacağı gibi, başkalarının hata yapması kimseye hata yapma hakkı vermez. Böyle yapıldığı takdirde eskisinden daha beter sonuçlar, daha keskin ayrılıklar ortaya çıkacaktır.

Başkalarının tutumunu beğenmeyip Ülkücü terbiyeye yakışmayan tutum ve davranışlar içine girmek ve bunu kendisinin hakkıymış gibi görüp lanse etmek; sahip olduğumuz değerlerin inkâr edilmesi, hatta yitirilmesi anlamına gelir. Bu davranışların alışkanlık hâline gelmesi durumunda gelecekte de benzer girişimler tekrarlanacak, bundan en büyük ziyanı bizzat Milliyetçi-Ülkücü Hareket görecektir. O bakımdan, eleştirilerde bulunurken partinin ve genel başkanlık makamının manevi şahsiyeti hesaba katılmalıdır.

Her başarısızlıkta Ülkücülerin birbirini suçlaması, aramıza husumet tohumlarının ekilmesi demektir. Bu ise davaya ve harekete yapılabilecek büyük bir kötülüktür. Davanın kutsiyeti, değerlerimizin yüceliği söz konusuysa önce aynaya bakmalı, tenkit ve suçlamalar kadar özeleştiriye de yer vermeli, kendimizi de sorgulamalıyız.

Neyse ki MHP içinde kazan kaynatmaya kalkanlar, parti tabanını ve bunalımdan çıkış yolu arayan Ülküdaşlarımızı tahrike uğraşanlar genellikle dışarıdandır. Bunda halkın ve Hakk’ın sesi olma işlevinden uzaklaşan, dedikodu ve kara propaganda yuvası hâline gelen bir kısım basının büyük payı vardır. Bu takım, üçe ayrılmaktadır. Birincisi önceleri MHP’ye övgüler dizerken 1 Kasım sonrası değişen siyasi atmosfere uyum sağlamak için çark edenlerdir. Bunların amacı, Tayyip Erdoğan’a ve yeniden güçlenen AKP’ye kendini beğendirip göze girerek “son yandaş” korosunda yer tutabilmektir.

İkinci takım da müzmin MHP muhalifleridir. Bunlar, basında MHP düşmanlığını gelenek hâline getiren, şahsi kin ve garezlerini kalemiyle dindirmeye çalışanlar, bırakınız 1 Kasım sonrasını uzun yıllardan beri camiamıza ve partimize saldırmaktadır. Bunlar, şimdi bulanık suda balık avlamaktadır. 1 Kasım Seçimlerinin sonuçları onlara bekledikleri fırsatı vermiştir. Üçüncü takımsa malum yandaş medyada saf tutanlardır.

AKP iktidarlarının başkalaşıma uğrattığı bu üç takımın köşe yazarları ve televizyon yorumcuları, 1 Kasım’dan sonra yeniçeriler misali MHP’den kelle alma gayretine girmiştir. Ama artık kelle alma dönemi çoktan geçmiştir.

Toplumumuza yüzyıllardır arız olan birtakım hastalıklar ne yazık ki bugün de yaşamaktadır. Tarihten ders alınmadığı için sosyal ve siyasi hastalıklarla mücadele etmek yerine bunlarla yaşamaya devam edilmektedir.

Bugün siyasette ölçüyü kaçıran eleştiri ve saldırılar Milliyetçi-Ülkücü camiada da normal karşılandığında ileride gelenek hâlini alacak, Bizans ahlâkı aramıza yerleşecektir. Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş de vaktiyle bu hastalıktan “Türk Milletine Bizans’tan geçme bir hastalık vardır.” sözlerle şikâyet etmiştir.

MHP’nin seçimde aldığı sonuç; elbette sadece etkili şekilde algı operasyonuna uğramasından değil, biraz da doğruları söylerken haklılığını yeterince anlatamamasından kaynaklanmıştır. Bununla birlikte MHP, dokuz köyden kovulsa da doğruları söylemek durumundadır. Aksi hâlde MHP’nin kuruluş amacı, Milliyetçi-Ülkücü Hareketin varlık sebebi ortadan kalkacaktır.

Türk milliyetçilerini en çok yaralayan üzen şeylerden biri, kendini Ülkücü ve Türk milliyetçisi olarak tarif edip çıkar öğütüp dağıtan AKP iktidarlarının değirmenine su taşıyanların tutumudur. Çıkar ilişkilerine dayanan siyasi iktidarlar gelip geçici, varlıkları onu sürükleyen değirmencilerin ömrü kadardır. Çıkar ilişkileri etrafında birleşmiş kalabalıklar, onları bir arada tutan un çuvalları erdiğinde dağılıp giderler. Kitlelerin gerçek çimentosu, güçlü fikirler ve ideolojilerdir. Bunlar, büyük kalabalıkları kıyamete kadar bir arada tutar. İşte Milliyetçi-Ülkücü camiadaki sorunların kaynağı, menfaatlerin elden gitmesinde değil; fikir ve iman çimentosunun kullanılmamasında, Ülkücü vicdanın uyandırılmamasında aranmalıdır.

Elbette MHP’nin 1 Kasım Seçimlerinde aldığı sonuç bir başarı değildir. Nitekim parti yönetimi ilk günden beri özeleştiri mekanizmasını devreye sokmuş; bir yol haritası belirlenmesi, eksik ve yanlışların giderilmesi için çalışmalara başlamıştır.

Dışarıdan suni yamalarla MHP’ye ayar verip iç barışı bozmaya, teşkilatımıza şekil vermeye dönük hiçbir algı operasyonu ve hiçbir manipülasyonun başarı ihtimali yoktur. MHP, kendi sorunlarını kendi iç dinamik ve dengeleri içinde aşabilecek siyasi teamüllere sahip güçlü bir siyasi teşekküldür. Partimizi dışarıdan dizayn etmeye kalkanlar, bu dinamik ve dengelerin nasıl tıkır tıkır işlediğini göreceklerdir.

Camiamızın hareketimizin vicdanına sesleniyoruz. Mensuplarımızı ve teşkilatımızı el birliği etmeye ve MHP’nin siyaset sahnesindeki rolünü çalmak isteyenlere karşı sırt sırta vermeye çağırıyoruz. Gün; kavga, fitne ve çekişme günü değildir. Bir olma diri olma, iri olma günüdür.

Ümitsizliğe kapılmaya, yılgınlığa düşmeye, Türk milliyetçiliğinin ne mayasında ve ne de inancında yer vardır. Merhum Nihal Atsız’ın dediği gibi “Ümit en sonra terk olunan şeydir.” O da ancak can bedenden çıkınca bizi terk edecektir. Çünkü Rahmetli Galip Erdem dediği gibi: “Yenildik dediğiniz zaman değil, yorulduk dediğiniz zaman yıkılırsınız.”Daha da önemlisi merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in ifade ettiği gibi: “Zafer, asla mahvolduklarını zannedenler tarafından kazanılamaz.”