Dolar 32,4933
Euro 34,7433
Altın 2.421,74
BİST 9.673,84
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 22°C
Az Bulutlu
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Per 20°C
Cum 19°C
Cts 18°C
Paz 19°C

Yargı ve Biz… 72 Yıl Sonra!..

Yargı ve Biz… 72 Yıl Sonra!..
20/06/2016 02:19
A+
A-

Nemrut Mustafa Paşa Divanı, İstanbul’da Mustafa Kemal’i, Ali Fuat Paşa’yı, Kara Vasıf Bey’i, Halide Edip Hanımı, Hamdullah Suphi Bey’i ve Rıfat Börekçi hocayı idam cezasına çarptırdığında biz yargıya güvenmiyorduk.

Üç Mayıs 1944’te H. Nihal Atsız ve Türkçülük yargılanırken de yargıya güvenmiyorduk.

17 Eylül 1961 günü, Adnan Menderes asılırken yargıya hiç kimse güvenmiyordu!

1978 Martında Savcı Doğan Öz, Site Yurdu’nu basıp, 60 Ülkücüyü tutukladığında yargıya güveneni vuracak duruma gelmemiş miydik?..

Ondan sonra kendi göbeğimizi hep kendimiz kestik zaten! Dilekçe yazsak da pek okuyan olmazdı!

12 Eylül 1980’de darağacına dokuz şehit verirken de biz yargıya lanet okuyorduk!

2000’lerde Kopenhag kriterleri gelirken de MİT’çi monşerler Apo’ya hayat verirken de yargıya güvenmiyorduk.

12 Eylül 2010 referandumunda “yargı hepten kötü yola düşmesin” diye ne kadar çok “hayır” etmiştik!..

Çünkü biz 1993’te gözü yaşlı bir annenin biricik oğlunu “kazayla” vuran mafya bebesi beraat ederken de yargıya güvenmemiştik. 6 yıl sonra maktulün kız arkadaşıyla evlenirken de…

Testereli milyarder oğlan yargılanırken de yargıya hiç güvenmedik. Nitekim hapiste maskeyle intihar etti ve bir daha onu hiç göremedik!

MHP’ye kaset operasyonu yapılırken de yargıya güvenmiyorduk. Kim bilir belki mahkemeye bile vermedik!

Habur’a seyyar mahkeme kurarken yargıya gülüp geçtik.

Engin Alan Paşa’nın evi kuşatıldığında yargıdan tamamen umudu kestik.

Kozmik büroya girerken sanki yargı yarılmış, içinden daha güvenilmez bir yargı çıkmıştı!

Deniz Feneri aklanırken yargının karalandığı günlerdi.

Genel Kurmay Başkanı Terör örgütü kurmaktan hüküm giydiğinde bize göre yargı, ihanetin kalesiydi

Evine milyar dolar istifleyenler elini kolunu sallayarak yargıdan kaçarken biz park cezasını ödemek için Halk Banktan sıra numarası alıyorduk.

Koluna 700 bin lira yapışmış bakanlar, yüzlerce suç kaydına rağmen kirişi kırdığında “yargı mı kaldı” diyorduk.

Seçim sonuçları her açıklandığında yüksek yargının trafosuna kedi girmiş gibi oluyorduk.

İnternet sapıkları Ramazan günü anamıza sövdüğünde bile güvenip de kimseyi mahkemeye vermemiş adamlar değil miyiz biz?

Ne yargısı!..

Ne oldu da canımızdan çok sevdiğimiz, çocukluğumuzu, gençliğimizi, ömrümüzü verdiğimiz MHP’yi, SPK yetmeyince Medeni Kanunun, o da yetmeyince Dernekler kanununun Kooperatifçilik maddesine göre yargılayan sonra da üç kişilik kayyım komitesine teslim eden yargıya emanet ettik?..

Bu “yargı sevicilik” nereden geliyor?..

İşin özü, aslı astarı şu değil mi:

– Seçimlerden sonra Sinan Oğan’ı muhalefet borsasında başıboş bırakmak istemeyen daha kıdemli muhalifler “olağanüstü kurultay” dediler ve yeter sayı olan “beşte biri” bulmak için imza topladılar.

– Sayın Genel Başkan, bunu beklemiyordu. “Ciddi misiniz?” dercesine onlara mahkemenin yolunu gösterdi.

Rahmetli Başbuğ da Rahmetli Muhsin Başkanın BBP isyanında “Cehennemin dibine gitsinler” demişti ama hiç böyle ertesi gün müracaat eden olmamıştı!

– Muhalefet, 12. Asliye Hukuk Mahkemesine başvurup da Mahkeme 3 kişilik çağrı heyeti atayınca, Genel Merkez: “Biz dernek değil, siyasi partiyiz, bu işlere Anayasa Mahkemesi bakmalıdır” teziyle kararı Yargıtay’a taşıdı.

– Dava Yargıtay’da iken, Çağrı heyeti, temyizi tamamlanmamış yani sübuta etmemiş bir hükmü uygulamak üzere 15 Mayıs’ta Büyük Anadolu Otelinde Kurultay yapma girişiminde bulundu.

Bu, onaylanmamış hükmün icrası teşebbüsüne polis el koydu. O kadar yoldan gelmiş adamları otele sokmadı.

– Yargıtay oy birliğiyle 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararını onayınca “Çağrı Heyeti”nin MHP’yi olağanüstü kurultaya çağırmasının hukuka uygunluğu tescillendi ve…

– Sayın Genel Başkan da 10 Temmuz’a olağanüstü kurultay için tarih verdi. Hatta bu iç çekişmeyi bir an önce sona erdirmek için:

Sabah oturumunun “Tüzük Kurultayı” Öğleden sonraki oturumun ise Delege uygun gördüğü takdirde “Seçimli Büyük Kurultay” olması yönündeki kanaatini deklare etti.

Buna hakkı olmasa edemezdi. Tüzüğün 63. Maddesi Delegenin beşte birine verdiği gibi, Genel Başkana ve MYK’ya da olağanüstü kurultay yetkisini vermekteydi.

Şimdi burada garip olan durum şudur:

64. Maddeye göre Genel Başkan veya onun yetki vereceği bir MYK üyesi olmadıkça Kongre başlatılamadığı yani Kurultay yapılamadığı halde Çağrı heyeti, tamamen kendi çabalarının sonucu olan 10 Temmuz’un ilanına rağmen neden Genel Başkanın tanımadığını ilan ettiği 19 Haziran’da ısrar etmektedir?

Amaç üzüm yemek midir, yoksa bağcıyı dövmek midir?

3 Mayıs 1944’te bir tek parti yargısının önünden aldığımız Türk Milliyetçiliği davasını 72 yıl sonra başka bir tek parti yargısının merhametine teslim edenleri tarih affetmeyecektir.

ŞÜKRÜ ALNIAÇIK

ORTADOĞUGAZETESİ