Dolar 32,4686
Euro 34,7867
Altın 2.439,82
BİST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 18°C
Az Bulutlu
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 17°C
Sal 17°C

“ZALİM OLAN TARAF DEVLET DEĞİL, EŞKİYADIR”

“ZALİM OLAN TARAF DEVLET DEĞİL, EŞKİYADIR”
12/11/2014 12:59
A+
A-

Aynı Davutoğlu, Başbuğ Alparslan Türkeş’in zulüm gördüğü 1944 Milliyetçilik Olayları’na değinirken sapla samanı da birbirine karıştırmaktadır. Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tabutluklara konması ve işkencelerden geçirilmesi, bir dönem iktidarı elinde bulunduran “Millî Şef” İsmet İnönü’nün marifetidir. Türkeş Bey’e ve arkadaşlarına yapılanlar elbette zulümdür. Ancak Dersim İsyanı’nın çıktığı 1937 yılında devletin başında Atatürk vardır ve o tarihte Tunceli’de meydana gelen olaylarda zalim olan taraf devlet değil, eşkıyadır.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Semih Yalçın, Ak Parti iktidarının, 12 yıldır sözde barış süreci adı altında PKK’yı, İmralı canisini ve Kandil’i tercih ettiğini ve zalimi seçtiğini söyledi.

AK Parti’nin, zulmü ve cinayeti kendine propaganda vasıtası yapan bir çete ile barış masasına oturarak onu resmen meşrulaştırdığını anlatan Yalçın, “Bu yüzden AKP’nin ölümü de aklamaya çabaladığı zalimin elinden olacaktır. Davutoğlu’nun sultanı Erdoğan, geçmişte sık sık ‘Zulümle abat olunmaz.’ diyerek bar bar bağırmıştır. Zulümle abat olunmadığı doğrudur ancak zalimle aynı torbaya girerek iflah olunmadığı da hakikattir. Bugün AKP milletin yerine zalimin yanında yer almıştır; onun içindir ki sonu da berbat olacaktır.” dedi.

Başbakan Davutoğlu’nun dün partisinin grup toplantısında MHP hakkında sarf ettiği sözlere cevaben yazılı bir açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “Peygamberimiz’in sevgili torunlarıyla Dersim’de jandarmaya kurşun sıkan vatan haini eşkıyanın Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından bir tutulması, gerçekten safdil ve iyiyle kötüyü ayırt etme kabiliyetinden mahrum bir siyasetçinin icra makamına oturtulduğunu göstermektedir. Aynı Davutoğlu, Başbuğ Alparslan Türkeş’in zulüm gördüğü 1944 Milliyetçilik Olayları’na değinirken sapla samanı da birbirine karıştırmaktadır.” ifadelerini kullandı.

Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tabutluklara konması ve işkencelerden geçirilmesinin, bir dönem iktidarı elinde bulunduran ‘Millî Şef’ İsmet İnönü’nün marifeti olduğunu kaydeden MHP’li Yalçın, şöyle devam etti: “Türkeş Bey’e ve arkadaşlarına yapılanlar elbette zulümdür. Ancak Dersim İsyanı’nın çıktığı 1937 yılında devletin başında Atatürk vardır ve o tarihte Tunceli’de meydana gelen olaylarda zalim olan taraf devlet değil, eşkıyadır. Bugünkü PKK’nın o tarihteki versiyonları, devlete ve Davutoğlu’nun efendisi Erdoğan’ın sık sık dillendirdiği millî iradeye başkaldırmışlardır. Dersim’deki eşkıya; yalnızca millî iradeye değil, Türkiye’nin birlik ve dirliğine de isyan etmiş, askerlerimizi hunharca öldürmüştür.”

Yalçın’ın açıklaması şu şekilde:

Peygamberimizin sevgili torunlarıyla Dersim’de jandarmaya kurşun sıkan vatan haini eşkıyanın Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından bir tutulması, gerçekten safdil ve iyiyle kötüyü ayırt etme kabiliyetinden mahrum bir siyasetçinin icra makamına oturtulduğunu göstermektedir.

Aynı Davutoğlu, Başbuğ Alparslan Türkeş’in zulüm gördüğü 1944 Milliyetçilik Olayları’na değinirken sapla samanı da birbirine karıştırmaktadır. Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tabutluklara konması ve işkencelerden geçirilmesi, bir dönem iktidarı elinde bulunduran “Millî Şef” İsmet İnönü’nün marifetidir. Türkeş Bey’e ve arkadaşlarına yapılanlar elbette zulümdür. Ancak Dersim İsyanı’nın çıktığı 1937 yılında devletin başında Atatürk vardır ve o tarihte Tunceli’de meydana gelen olaylarda zalim olan taraf devlet değil, eşkıyadır.

Bugünkü PKK’nın o tarihteki versiyonları, devlete ve Davutoğlu’nun Efendisi Erdoğan’ın sık sık dillendirdiği “millî irade”ye başkaldırmışlardır. Dersim’deki eşkıya; yalnızca millî iradeye değil, Türkiye’nin birlik ve dirliğine de isyan etmiş, askerlerimizi hunharca öldürmüştür.

O tarihte eşkıya sürüsünün öldürdüğü jandarmalara, Türk askerine yapılan zulüm değil midir?

Devletin çıkarlarını Fransızlara, İngilizlere satmak zulüm değil midir?

1937’de Dersim’de isyan eden şakilerin bugünkü PKK militanlarıyla ne farkı vardır?

Milletimiz bilsin ki vatan hainlerini Hazreti Hasan ve Hüseyin’le bir tutmak, suçluyla masumu aynı kefeye koymak demektir. Bu, onların aziz hatırasına hakarettir.

Eşkıya ile Peygamberimizin torunlarını aynı değerde göstermek sadece büyük bir cehalet değil, aynı zamanda büyük bir zulüm ve günahtır.

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in öldürüldüğü yer Kerbela ise Dersim kör beladır.

Davutoğlu’nun affedilmez hatası, Türk milletinin ve İslam’ın kutsal bildiği değerleri kullanarak PKK’lı eşkıya sürüsünün dedelerini aklamaya çalışmasıdır. 

Devlette asıl tahribata yol açan, millete asıl zarar veren ise AKP hükûmetlerinin milletin menfaatleri yerine 12 yıldır bölücü terör örgütünün ve onun geçmişteki uzantısı olan isyanları temize çıkarmaya çalışmasıdır. Bu haliyle AKP, PKK’nın temizlikçisine dönmüştür.

Sayın Davutoğlu’nun, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin devlet adına yanlış yapanlara sahip çıktığı iddiası da gerçekleri yansıtmamaktadır. Tek parti anlayışını savunduğumuz tezi ise tamamen saptırmadır. MHP Lideri, kendisinin Kerbela ile Dersim’i bağdaştıran açıklamalarını eleştirirken, devlet adına değil millet adına konuşmaktadır.

Sayın Bahçeli; 1937’de Dersim’de askerlerimizi şehit, millî birlik ve beraberliğimizi haleldar eden silahlı çetelerin bugünkü PKK’ya yapıldığı gibi aklanmasına karşı çıkmaktadır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin Türkmenlerin yaşadıkları sorunlar hakkında sesinin duyulmadığı iddiası da bulunduğu makamı hazmedememenin getirdiği palavracılığın ürünüdür. MHP’nin Türkmenlerle ilgili sesinin çıkmadığını iddia etmek için ya sağır ya da nadan ve kâzip olmak gerekir ki bunlar, başta Davutoğlu olmak üzere AKP kurmaylarının hepsinde vardır. AKP, MHP’nin gündeme getirdiği konuları görmezden gelme ve bunların kamuoyuna mal olmaması için partimize dair haberleri medyaya yasaklatma hususunda pek mahirdir. Ne yazık ki MHP’nin Türk dünyasıyla ilgili hassasiyetleri, çabaları AKP iktidarından önce de görmezden gelinmiştir.

46 yıldır dış Türkler konusunda aktif faaliyet gösterip çırpınan ve onların sorunlarını fikriyatı gereği samimiyetle dile getiren MHP’den başka parti mi vardır?

Bugün de Sayın Devlet Bahçeli ve MHP yöneticileri her konuşmalarında avazlarının çıktığı kadar Suriye ve Irak Türkmenlerinin meselelerini gündeme getirmektedir. Ancak yandaş medya ve AKP yaranı bu konuda üç maymunları oynamaktadır. Buna rağmen Davutoğlu, son günlerde MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yle camiamıza devlet, millet ve Türk dünyası gibi kavramlar üzerinden ders vermeye soyunmuştur.

MHP olarak diyoruz ki:

Ey Davutoğlu! Sen ne anlarsın devletten milletten! Bize bu mefhumları öğretecek en son kişi bile değilsin!

Başbakan Davutoğlu’nun zulümde seçicilik yaptığımıza dair iddiasına gelince… AKP iktidarı, 12 yıldır sözde barış süreci adı altında PKK’yı, İmralı canisini ve Kandil’i tercih etmiş, zalimi seçmiştir.

AKP, zulmü ve cinayeti kendine propaganda vasıtası yapan bir çete ile barış masasına oturarak onu resmen meşrulaştırmıştır. Bu yüzden AKP’nin ölümü de aklamaya çabaladığı zalimin elinden olacaktır.

Davutoğlu’nun sultanı Erdoğan, geçmişte sık sık “Zulümle abat olunmaz.” diyerek bar bar bağırmıştır. Zulümle abat olunmadığı doğrudur ancak zalimle aynı torbaya girerek iflah olunmadığı da hakikattir. Bugün AKP milletin yerine zalimin yanında yer almıştır; onun içindir ki sonu da berbat olacaktır.

Eski bir akademisyen olan Davutoğlu’nun kısa sürede sahibinin sesi konumuna getirilmesinden duyduğumuz üzüntüyü dile getirirken bu terazinin de bu sıkleti çekmeyeceğini haber vermek istiyoruz.

Davutoğlu’nu; yol yakınken “stratejik derinlik hülyalarıyla dolu” romantik akademik çalışmalarına dönmeye, bir türlü beceremediği siyaseti daha fazla çam devirmeden bırakmaya çağırıyoruz.

Zira böyle giderse Erdoğan’a vekâlet ettiği ve eğreti durduğu makamında her gün biraz daha rezil ve perişan olması mukadderdir.