Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 13°C
Yağmurlu
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cts 19°C
Paz 20°C
Pts 21°C
Sal 23°C

BABACAN: TÜRKIYE’DE KRIZ DÖNEMI YOK!

BABACAN: TÜRKIYE’DE KRIZ DÖNEMI YOK!
17/02/2014 15:31
A+
A-

Ortak yayınında soruları yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, şu an Türkiye’de kriz dönemi olmadığını vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, şu an Türkiye’de kriz dönemi olmadığını belirterek, “Toplu çözüm paketi gerektirecek bir durum da yok. Türkiye’de piyasaların hareketli olduğu bir dönem yaşadık. Hem uluslararası şartlar, hem de Merkez Bankamızın attığı adımlardan sonra bu dalgalanmanın boyutu düşmüş durumda” dedi.

Babacan, NTV ve CNBC-e ortak yayınında soruları yanıtladı.

Bu hafta perşembe gününden itibaren Avustralya’da düzenlenecek G20 toplantılarına katılacağını belirten Babacan, G20’nin gelecek dönemki başkanlığını Türkiye’nin yapacağını hatırlattı.

Fed’in yeni politikasından sonra cari açığı bulunan gelişmekte olan ülkelerde ciddi piyasa hareketleri yaşandığını, borsaların düştüğünü, faizlerin yükseldiğini hatırlatan Babacan, bunu yeniden fiyatlandırma süreci olarak gördüklerini kaydetti. Babacan, “Gelişmiş ülkelere göre gelişmekte olan ülkeler hala çok daha yüksek büyüme oranlarını ispatlayacak: gelişmiş ülkelerde yine öyle çok büyük getiriler olmayacak” dedi.

Her ülkenin öncelikle kendi ulusal çıkarlarına, kendi ekonomilerine baktığını ifade eden Babacan, şunları kaydetti:

“Fed’in açıkladığı raporlara dikkat ederseniz, ‘gelişmekte olan ülkeler zamanında tedbir almadı, bu nedenle bizim attığımız adımlar o ülkelerde çalkantılara neden oldu’ deniliyor. ‘Acaba istikrarsızlık döner dolaşır bize mi dokunur mu’ diye bakıyorlar. Yine kendilerini merkeze koydukları bir bakış açıları var. Açıkçası bu çok doğru değil. Dünyanın en büyük ekonomisinin, para birimi tüm dünyada rezerv olarak kullanılan bir ekonominin para politikalarını uygularken başkalarını da dikkate alması lazım. Yine de olup bitene bakıyorlar, herkesi de dinliyorlar.”

Türkiye olarak olası senaryolara hazırlandıklarını, dolayısıyla dünya ekonomisindeki gelişmelerin kendileri için sürpriz olmadığını ifade eden Babacan, önemli olanın iç ve dış tüm gelişmelere karşın Türkiye ekonomisi üzerinde kalıcı bir hasarın oluşmaması olduğunu söyledi.

Fed’in tahvil alımlarını azaltma sürecinin gelecek dönemde hızlanıp yavaşlayabileceğini ifade eden Babacan, ne olursa olsun her senaryoya hazır olmak gerektiğini belirtti. Babacan, Türkiye’nin elinde enstrümanların bulunduğunu, başta Merkez Bankası olmak üzere ilgili kurumların şartların gerektirdiği adımları atacağını kaydetti.

– Paket beklentisi

Babacan, paketlerin kriz dönemiyle beraber anılan yaklaşımların olduğunu belirterek, “Çok şükür şu anda Türkiye’de kriz dönemi yok. Toplu çözüm paketi gerektirecek bir durum da yok. Türkiye’de piyasaların hareketli olduğu bir dönem yaşadık. Hem uluslararası şartlar, hem de Merkez Bankamızın attığı adımlardan sonra bu dalgalanmanın boyutu düşmüş durumda” dedi.

Reel sektör ve finans sektörü için atılması gereken adımlar olduğuna işaret eden Babacan, iki tarafla da yoğun temas içerisinde olduklarını, 2 hafta sonra Türkiye’de 50 farklı sektörün temsilcisiyle bir araya geleceklerini bildirdi.

Merkez Bankasının uygulamakta olduğu koridor uygulamasının kısa vadeli sermayenin Türkiye’ye çok yüksek miktarda gelmesini önlediğini, bu politikanın çok isabetli olduğunu ifade eden Babacan, bu sayede Gezi olayları, Fed’in kararları ve 17 Aralık sonrası gelişmelerin Türkiye’den çok sermaye çıkışına yol açmadığını, çünkü kısa vadeli sermayenin çok olmadığını söyledi.

Merkez Bankasının son kararından sonra döviz piyasasında yabancıların hareketinin bayağı yoğunlaştığını belirten Babacan, “27 Ocak’tan, 13 Şubat akşamına kadarki dönemde Türkiye’ye 3 milyar 900 milyon dolarlık yabancıların döviz girişi oldu. Kurdaki sakinliği de bu döviz girişiyle alakalı olarak görüyorum. Önemli olan o ülkenin, devletin hazinesinin borcunu ödeme kapasitesidir. Bu konuda Türkiye’nin durumu çok çok sağlam” diye konuştu.

– Merkez Bankası geç kaldı eleştirisi

Merkez Bankasının para politikası konusundaki son hamlesinde geç kalındığı eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Babacan, eleştirileri haklı bulmadığını söyledi. Merkez Bankasının son olağan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sırasındaki şartlar ile söz konusu toplantıdan birkaç gün sonraki şartların farklı olduğunu dile getiren Babacan, “Olağan PPK toplantısından 2-3 gün sonra Arjantin ve Rusya başta olmak üzere pek çok ülkede ciddi bir volatilite yaşandı; küresel şartlar değişti ve küresel şartların Türkiye içinde yansıması oldu” dedi.

Babacan, Merkez Bankasının küresel ve ülke içindeki gelişmeleri bir hafta içinde gözlemleyip gereken adımları attığını dile getirdi.

– “İş gücü piyasamızdaki temel dinamikler gayet olumlu”

Geçen yılın kasım ayında yüzde 9,9 olarak gerçekleşen işsizlik rakamlarına ilişkin değerlendirmesi de sorulan Babacan, 2013’ün Haziran-Ekim döneminde işsizlikte artış trendi varken, daha sonraki iki ayda bu artış trendinin kırıldığını ifade etti.

İşsizlik oranlarının ekonomik aktivitenin yanı sıra işgücüne katılım oranları ile ilgili bir konu olduğunu anlatan Babacan, “İşsizlik, bu yılın büyümesiyle çok ilintili olacak. Bu yıl için yüzde 9,5’lik işsizlik beklentisi yüzde 4’lük bir büyüme ile uyumlu. Daha düşük bir büyüme gerçekleşirse işsizlik de bir miktar yukarı gidebilir ama işgücü piyasamızdaki temel dinamikler gayet olumlu seyrediyor” diye konuştu.

Bu yılın ekonomik büyüme görünümüne ilişkin görüşlerini de paylaşan Babacan, ihracat ve iç tüketimin bu yılın büyüme performansına etki edeceğini dile getirdi.

Son iki aydır yaşananların iç tüketim üzerinde olumsuz etki yaratıp yaratmayacağını söylemek için henüz erken olduğunu belirten Babacan, mart sonuna kadar beklenmesi gerektiğini kaydetti.

“Şu an resmi bir revizyon yapmak için erken” değerlendirmesinde bulunan Babacan, revizyon için ellerinde yeterli veri olmadığını bildirdi. Babacan, AB’ye ihracatın artmasının büyümeyi olumlu etkileyeceğine dikkati çekti.

– “Altın hariç cari açıkta iyileşme sürüyor”

Son cari açık rakamlarının beklentilerin üzerinde geldiğinin hatırlatılarak, “Cari açık konusunda gelinen durum nedir?” sorusu üzerine Babacan, beklentiden 6 milyar dolarlık bir sapma yaşandığını ifade etti.

Söz konusu sapmanın 3 milyar dolarının altın ticaretinden kaynaklandığını kaydeden Babacan, “Altın hariç cari açık uzunca bir süredir iyileşiyor. Bu iyileşmenin hızı biraz yavaşladı ama o kadar. Tekrar bir kötüleşme trendi başlamadı” dedi.

Cari dengede orta vadeli trendlere bakmanın önemine işaret eden Babacan, anılan trendlerin gelişimini olumlu gördüklerini bildirdi.
Makul bir büyüme ve sürdürülebilir cari açığın hedeflendiğini anlatan Babacan, sürdürülebilir cari açık konusunda özel sektörün dış borcunun milli gelire oranla artmamasının önemli olduğunun altını çizdi.

Türkiye için yüzde 4-5 civarında bir cari açık oranının sürdürülebilir göründüğünü belirten Babacan, “Fakat ilelebet bununla gidemeyiz. Yapısal reformlarla cari açık oranını çok daha makul seviyelere indirmemiz gerekiyor” görüşünü dile getirdi. Yüzde 6-7 gibi cari açık oranlarının Türkiye için hoş olmadığına dikkati çeken Babacan, yapısal reformların sürmesi gerektiğini ifade etti.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AB sürecinin, Türkiye’nin iç reformları açısından son derece önemli olduğunu belirterek, “AB’nin normları, standartları, ölçütleri Türkiye’nin iç reformlarını belli bir yörüngeye oturtuyor, belli bir hedefe ilerlemesini sağlıyor. AB faktörünün dışarı çekilmesi halinde Türkiye siyasi reformları açısından yönünü, hedefini kaybetmiş bir ülke haline gelir. Bu da çok riskli” dedi.

Babacan, NTV ve CNBC-e ortak yayınında soruları yanıtladı.

Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için KKTC ile Güney Kıbrıs Rum kesimi arasında müzakere sürecinin yeniden başlamasına ilişkin görüşleri sorulan Babacan, Annan Planı’ndan bu yana ilk kez ileri bir aşamaya gelindiğini ve tarafların, çözümün ana parametreleri konusunda mutabakata vardıklarını söyledi. Gelinen son noktayı ve yapılan açıklamaları çok önemli bulduğunu belirten Babacan, “(Şeytan detayda gizlidir) derler. Dolayısıyla pek çok tartışılacak detay var” dedi.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis’in, Annan Planı süreci sırasında planı desteklediğini ifade eden Babacan, Anastasiadis’in o dönemdeki tutumu ile bu dönemdekinin tutarlı olmasını beklediklerini kaydetti. Rum kesiminde toplumun, kilise ve liderlerin tutumunun ne olacağını görmek için beklemek gerektiğini ifade eden Babacan, “Biz, Türkiye olarak, hep çözümden yana olduk” diye konuştu.

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’in iktidarı devralmasından sonra AB konusunda Fransa’daki blokaj bitmese de biraz gevşediğini ifade eden Babacan, şöyle devam etti:

“5 fasıldan sadece birinin engelini ortadan kaldırdılar. Şimdi açmak için uğraştığımız önemli iki fasıl daha var. Bunlar yargı ve temel haklar, adalet, özgürlük, güvenlik fasılları. Son iki aydır Türkiye’nin kendi içinde yaşadıkları, bu konuyla ilgili AB’den gelen eleştiriler, bütün bunlara baktığımızda bu iki faslın açılmasının ne kadar önemli olduğunu herkesin görmesi lazım.”

AB sürecinin, ülkenin iç reformları açısından son derece önemli olduğunu dile getiren Babacan, AB’nin normlarının, standartlarının, ölçütlerinin Türkiye’nin iç reformlarını belli bir yörüngeye oturttuğunu, belli bir hedefe ilerlemesini sağladığını söyledi. AB faktörünün dışarı çekilmesi halinde Türkiye’nin siyasi reformları açısından yönünü, hedefini kaybetmiş bir ülke haline geleceğini ifade eden Babacan, “Bu da çok riskli. Uzun vadeli baktığınızda bir ülkenin siyasi reformlarının nasıl bir evrim geçireceği çok önemli. Kendisine demokratik cumhuriyet deyip de demokrasiden uzaktan yakından ilgisi kalmayan pek çok ülke var” dedi.

Babacan, 28 ülke tarafından uygulanan hukuk normları ve değerlerden korkmamak gerektiğini dile getirdi.

– “Güven olmadığında yatırım gelmez”

AB normlarıyla ilgili atılan adımlarda ilk iki yıl muhalefetten destek aldıklarını, sonrasında karşılarında önemli bir direnç gördüklerini, bunların aşılması gerektiğini belirten Babacan, şöyle konuştu:

“İleri görüşlü olmamız lazım bu konularda. Korkmadan kendi milletimiz, insanımız için bu reformları yapıp geçmemiz lazım. Ekonomimiz açısından da çok çok önemli. Çünkü hukukun üstünlüğü, gerçek anlamda hukuk devleti Türkiye’nin gelişmiş ekonomi olması için olmazsa olmaz şartlar. Yatırımcı için önemli olan güvendir. Güven olmadığında yatırım gelmez. Kendi yatırımcımız da başka yere yatırım yapar. Güven unsurunda en önemli dayanaklardan biri hukuki güvenlik, yargı sisteminin düzgün çalışması ve kurallı bir piyasa ekonomisi. Fırsat eşitliğine dayanması lazım ve herkesin adalete güvenmesi lazım. Yani ‘bu ülkede iş yapıyorsam bana adil davranılır, kimseye öncelik verilmez, ayrımcılık yapılmaz, ayrıcalık da tanınmaz, kurallar çalışır, fırsat eşitliği içinde ben Türkiye’de iş yaparım’ dedirtebilmemiz lazım.”

AB’nin Türkiye’yi eleştirdiğini ancak bu konulardaki faslı açmadığını anlatan Babacan, “Hem ‘bu konuda faslı açmayız’ diyorsunuz hem de bu konularda bizi eleştiriyorsunuz. Bu tutarlı bir davranış değil. Gelin hep beraber çalışalım mesajını Başbakanımız, Sayın Merkel’e verdi. Oradaki hava da olumlu. Tabii belli olmuyor, 28 ülkeden ikisi pürüz çıkarırsa sorun olabilir ama önümüzdeki dönemde bu iki fasıl açılabilir” dedi.

Babacan, son dönemde yapılan internet ve HSYK düzenlemelerinin iyi anlatılması gerektiğini söyledi.

– “Ekonomimizin yapısı dışarıdan sermaye girişini mecbur kılıyor”

Seçimlerden sonra atılması gereken adımlardan en önemlisinin yatırım ortamını iyileştirmeyle ilgili olduğuna dikkati çeken Babacan, “Yatırımcı öngörülebilir yere girer, maliyetlerini hesap eder, yatırım maliyeti neyse o çerçevede işini bitirmek ister. Yola çıktıktan sonra karşısına ummadık maliyetler, engeller çıkarmak son derece yanlış. Bizim hem merkezi hükümet hem de yerel yönetimler olarak yatırımcıyla ilişki, uluslararası sermayeyle ilişki felsefesini revize etmemiz gerekiyor” diye konuştu.

Türkiye ekonomisinin yapısının dışarıdan sermaye girişini mecbur kıldığını ifade eden Babacan, tasarruf oranının büyümeyi finansa etmeye yetmediğini kaydetti. Babacan, “Türkiye olarak büyümemiz, sadece dışardan finansman girmesiyle mümkün” dedi.

Köklü yapısal değişiklikler olmadığı sürece Türkiye’nin mevcut yapısının dışardan sermaye girişini mecbur kıldığını dile getiren Babacan, dışarıdan sermayenin de güven ve öngörülebilirliğe geldiğini anlattı.

– ” Londra’dan, kağıt üzerinde yapıyorlar”

Babacan, Standard & Poor’s’un (S&P) Türkiye’nin görünümüne ilişkin düzenlemesi ve olası not değişimlerine ilişkin soru üzerine, S&P’nin Türkiye’yi değerlendiren kurumlar arasında yer almadığını söyledi. Babacan, S&P’nin sözleşmesinin iptal edildiğini hatırlatarak, “S&P, Türkiye’ye gelip bizzat yerinde bir inceleme yapmadı. Bu notlandırma çalışmalarını Londra’dan, kağıt üzerinde yapıyorlar” diye konuştu.

S&P’nin görünüme ilişkin düzenlemedeki tezatlıklara dikkati çeken Babacan, “Keşke gelip yerinde inceleseler ve vatandaşın nabzını tutsalar. Belki daha farklı kanaatler oluşurdu. Nihayetinde kendi kararlarıdır” dedi.

Babacan, uluslararası çaptaki diğer iki kredi derecelendirme kuruluşunun son dönemdeki açıklamalarına da değinerek, şunları kaydetti:

“Diğer 2 kredi derecelendirme kuruluşu zaten ‘bizim kredi notumuzun içinde siyasi risk primi vardır’ dediler. Dolayısıyla meydana gelen gelişmeler bizim bir nebze de olsa hesaba kattığımız olaylardan sayılır, ‘şu anda kredi notunun değişmesi için yeterli veri seti yoktur’ dediler. Ama seçime kadar ki dönem önemli. Bu kuruluşlar, yerel seçimlerde iktidar partimiz iyi bir sonuç alınca, siyasi istikrar konusunda Türkiye’de herhangi bir sorun olmadığını, hükümetin güçlü bir şekilde iş başında olduğunu görecekler.”

– Bütçe uygulama sonuçları

Ocak ayına ilişkin açıklanan bütçe rakamlarını da değerlendiren Babacan. bütçeyle ilgili tek bir aya bakarak değerlendirme yapmanın doğru olmayacağını söyledi. Babacan, “Bazen ödeneklerde ya da tahsilatlarda aydan aya kaymalar meydana geliyor. Bizim bu yıl için en çok dikkat etmemiz gereken husus, büyüme ve bunun vergi gelirleri üzerindeki etkisi olacak. Büyüme yüzde 4 değil de daha düşük bir rakam olursa, bunun vergi gelirleri üzerinde de bir miktar olumsuz etkisi olabilir” diye konuştu.

Maliye politikalarının bu tür hareketli dönemlerde yeteri kadar manevra alanına sahip olduğunun altını çizen Babacan, şöyle devam etti:

“Bizim şu anda uyguladığımız maliye politikası, borç stoğumuzu hızlı bir şekilde aşağıya indirebilecek bir duruş. Borç sürdürebilirliği açısından bu şart değil. Biz niye sıkı gidiyoruz, çünkü cari açığımız var. Yani bütçe açığımız ne kadar düşük olursa, kamu sektörü Türkiye’nin tasarruf oranlarına o kadar destek verir. Biz bunun için sıkı gidiyoruz. Dolayısıyla bütçe açığı öngördüğümüzün bir miktar üzerine çıkarsa bu da her şeyin sonu değil. Makul çerçevede değerlendirilebilir. Bu maliye politikasında gevşeme anlamına da gelmez. Biz yıl ortasında bir değerlendirme yapar, o günkü şartlara yeniden bakarız. Burada kullanabileceğimiz bir manevra alanımız var.”

AA