Dolar 32,3695
Euro 35,0221
Altın 2.323,53
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 22°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

BAHÇELİ: ERDOĞAN MİLLİ DEĞERLERE ŞAŞI

A+
A-

Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ve gündem üzerine açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın milli değerlere şaşı bakışı, yasa ve Anayasayı yok sayması

Türkiye’yi her an imha olacak saatli bombaya dönüştürmüştür.

Ülkemiz oldukça huzursuz, kaygılı ve ümitsizdir.

Yeni Anayasa hazırlığıyla ilgili siyasi tartışmaların yoğunluk kazandığı,

uzlaşma ve diyalog kanallarının açılmasıyla ilgili çabaların sarfedildiği

bugünkü zaman diliminde, Erdoğan’ın duruşu sorunludur, bulanıktır.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları şu şekilde:

Hiç tartışmasız ve hilafsız Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.

Anayasa’nın 2. Maddesi bu somut gerçeği en açık, en yalın şekilde

ifade ve ilan etmektedir.

Hukuk, devletin meşruiyet kaynağı, birlikte yaşamanın asgari

temelidir.

Bu temelin zayıflaması ve zedelenmesi devletin dayandığı hukuki

zemini çatlatacaktır.

Nitekim hukuk devletinde üstünlük şahsa, belirli bir zümreye veya elit

bir kesime ait olamayacak, böyle de değerlendirilemeyecektir.

Türkiye uzunca bir süredir hukuksuzluğun pençesinde, adaletsizliğin

egemenliğindedir.

Hukuka saygı ve riayet ağır yaralar almıştır.

Bunun başlıca sorumlusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk sürecindeki tıkanıklık ve

engellemeler hukuk ilkelerini ve adalet ölçülerini hiçe saymış, AKP’yi

hukuksuzluğun mimarı haline getirmiştir.

Türkiye’yi 14 yıldır yöneten AKP hukukla ters düşmüş, ahlakla

yollarını tümden çatallaştırmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan millet iradesini kasten yanlış ve keyfi

yorumladığından yasa ve Anayasa hükümlerine adeta savaş açmıştır.

Maalesef Türkiye’de hukuk fiilen devre dışıdır.

Anayasaya uyan, saygı duyan ve de savunan neredeyse kalmamıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, geçtiğimiz Pazar günü Batı Afrika

seyahatine çıkmadan önce yaptığı skandal açıklamalar bunun teyididir.

Anayasa Mahkemesi’nin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni

Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül lehinde verdiği hak ihlali

kararı Erdoğan’ı aşırı derecede öfkelendirmiştir.

Bu kapsamda, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara “uymuyorum,

saygı da duymuyorum” sözleriyle aslında kimseyi de şaşırtmamıştır.

Çünkü Erdoğan’ın hukuka hürmet, hukuk üstünlüğünü kabullenme

konularında siyasi ve zihni açmazları vardır, her şeyiyle de ortadadır.

Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’nin mezkur kararına aynı cümle içinde

hem sessiz kalacağını hem de uymayacağını söylemesi kafa karışıklığından

öte adalet hasmı olmasından ileri gelmektedir.

Yeni Anayasa hazırlığıyla ilgili siyasi tartışmaların yoğunluk kazandığı,

uzlaşma ve diyalog kanallarının açılmasıyla ilgili çabaların sarfedildiği

bugünkü zaman diliminde, Erdoğan’ın duruşu sorunludur, bulanıktır.

Erdoğan’ın yurt dışı seyahatine çıkarken Türkiye’yi fikren kargaşaya

sürüklemesi, “ortalık çalkalanabilir” ifadeleriyle gündemi sinsi şekilde

kilitleme hedefi her şeyden önce iyi niyetli görülemeyecektir.

Sorumlu bir devlet ve siyaset adamının tevessül etmeyeceği ilkelliğe

alenen başvurması bir defa ayıplı ve yanlış bir üslup olarak

değerlendirilmelidir.

Erdoğan yokluğunda bile Türkiye’nin çalkalanmasını istemekte, görüş

ve siyasi ayrılıkların keskinleşmesini, dahası kutuplaşmanın ileri bir faza

geçmesini beklemektedir.

Bu itibarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne yönelik

ağır kusurlu sözlerinin gerçekte hiçbir değer ve ehemmiyeti yoktur.

Milliyetçi Hareket Partisi, Erdoğan’ın Anayasayı defalarca ihlal ettiğini,

bu çerçevede sicilinde beyaz tek bir nokta olmadığını gayet iyi bilmektedir.

Hukukla arası açık bir zihniyetten Anayasa övgüsünün

duyulmayacağı, mahkeme kararlarına bağlılık iradesinin

seslendirilmeyeceği de malumdur.

Şu günkü istikrarsız ve karanlık dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın

kasten, bilerek, planlayarak Türkiye’yi kendi sancılı yörüngesine sabitleme

sinsiliğine hiç kimsenin aldanmaması lazımdır.

Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne saygı duymaması bir şey

değiştirmeyecek, ilk derece mahkemelerini direnişe davet etmesi sonuç

vermeyecektir.

Kaldı ki Erdoğan Anayasayı kafasında çoktan kaldırmış, Türkiye’yi

kanunsuzluğa hapsetmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Erdoğan’ın sözlerine iki tam gün

geçtikten sonra cevap vermemiz fitilini tutuşturmak istediği tartışma

ortamına, gizli gündemine hemen alet ve dahil olmama düşüncemizden

kaynaklanmıştır.

Cumhurbaşkanı şu gerçekleri özellikle bilmelidir ki:

Hukuk herkese lazımdır, her Türk vatandaşını kapsamaktadır.

Ve gün gelecek karalanan hukuk Erdoğan’a da gerekli olacaktır.

Erdoğan için bir anlam içermediğini bilmemize rağmen, yine de şu

hatırlatmaları yapmak milletimizin bizden beklediği tarihi bir görevdir:

Eğer mümkün olursa yeni Anayasa hazırlama süreci amacına ulaşana

kadar, yürürlükteki 1982 Anayasası beğenilse de beğenilmese de herkesi

bağlayacaktır.

Anayasa’nın 6. maddesinin 3. fıkrası, “Hiçbir kimse veya organ

kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” amir

hükmünü belirtmektedir.

“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare

makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk

kurallarıdır.” ibaresi Anayasa’nın 11. maddesinde anlam ve yerini

bulmaktadır.

Anayasa’nın 138. maddesinde çok açık şekilde, “Yasama ve yürütme

organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” ifadesi

yazılıdır.

“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir.” hükmü de 153. maddede

görülebilecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasanın 103. maddesine göre ettiği

yeminin, 104. maddesine göre sahip olduğu görev ve yetkilerinin hakkını

vermesi, sadakat göstermekle birlikte bunlara da uyması kaçınılmazdır.

Erdoğan’ın Anayasa husumeti başkanlık sisteminin tesisine

yaramayacak, şahsına da bir şey kazandırmayacaktır.

Bununla birlikte Erdoğan’ın sancılı tutumu, anayasal düzenden

rahatsız olan, sistemi yıkmak, devlet ve milletin bekasını felce uğratmak

isteyen bölücü hainlere de hız ve koz verecektir.

Cumhurbaşkanı olarak Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının

düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmesi gereken Erdoğan’ın, bunun tam

tersine faaliyet ve davranış sergilemesi Türklük ve Türkiye düşmanlarını

sevindirecek, iştahlarını kabartacaktır.

Esasen gelişmeler de bu tespitimizi doğrulamaktadır.

Anayasanın çizdiği sınırlardan taşan, kuruluş ilkelerini inkar eden,

Cumhuriyet’in varlığına kast etmiş kibir ve küstahlık yuvaları hep birlikte

Türkiye’nin karşısında hizalanmışlardır.

Bunların içinde AKP’nin göze batması milletimiz adına büyük bir

talihsizlik ve kayıptır.

HDP’nin bir eşbaşkanının bugün saat 16’da Diyarbakır Sur’da, bölge

halkını yürüyüşe teşviki aslında bir isyan çağrısı, bir ihanet kalkışmasıdır.

Yasa ve Anayasa muhaliflerinin tıpkı 6-8 Ekim olaylarında olduğu gibi,

yeni bir iç kargaşa çığırtkanlığına soyunması çılgınlık olduğu kadar rezalet

ve namertliktir.

HDP’li provokatörler hakkında hukuk ve Meclis gereğini derhal

yapmalıdır.

Fezlekeler bekletilmemeli, dokunulmazlıkların kaldırılmasından parti

kapatmaya kadar her seçenek masaya koyulmalıdır.

İnancımız odur ki, Kürt kökenli hiçbir kardeşim bu oyuna gelmeyecek,

PKK’nın tuzağına düşmeyecektir.

Türkiye’de bir saldırı biterken diğerinin başlaması, Ortadoğu’daki kanlı

manzaraların terörizm ve arkasındaki şer güçleri eliyle ülkemize taşınma

emelleri büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun tescilidir.

Bölücü kalkışmanın uluslararası bir soruna dönüşmesi için Meclis’teki

PKK yedeklerinin BM’ne müracaatları yazılan senaryonun neye ve hangi

kirli amaca hizmet ettiğini göstermektedir.

Suriye ve Irak’taki barbarlıkların aynısının ülkemizde gösterime

sokulma çabaları elbette hainlerin cüret ve cesaretini deşifre etmesi

bakımından son derece kayda değerdir.

27 Şubat’tan itibaren Suriye’de ABD-Rusya ittifakıyla başladığı iddia

edilen ve aslında yalnızca sözde kalan ateşkesin ne getirip ne götüreceğini

de ilerleyen günler tayin edecektir.

Bunlar oluyorken, Suudi Arabistan’ın başını çektiği, aralarında

Türkiye’nin de bulunduğu 20 bölge ülkesinin “Kuzey Fırtınası” isimli askeri

tatbikata başlaması Suriye’de pamuk ipliğine bağlı ateşkesin her an

ortadan kalkabileceğine kanıttır.

AKP Türkiye’yi ateşe düşürmüş; istikrarsızlığın, belirsizliğin batağına

ite ite sokmuştur.

İç ve dış sorun yumağı anormal şekilde fazlalaşmıştır.

Türk milleti tarihinin en çetin günlerinden geçmektedir.

Şehirler terörist, bomba ve silahlarla doldurulmuştur.

Hükümet vahim ve stratejik tehditlerin seyrini okuyamamış, okusa

bile hiçbir tedbir almamış, alamamıştır.

AKP’nin teşrifat ve mihmandarlığıyla PKK-PYD Türkiye’ye militan

yığmış, yabancı güçlerden aldıkları silahları depolamış, hendek açıp tünel

kazarak şiddet ve saldırı hazırlığı yapmışlardır.

Hükümet ise ya ihanet ortakçısı ya da ihmal kurbanı olarak

gelişmelere gözünü yummuş, aziz Türk vatanının bir bölümünü kaderine

vicdansızca terk etmiştir.

Davutoğlu’nun hendek kazan teröristlere hala gençlerimiz demesi,

ısrarla el uzatması tarif ve tevili imkansız bir acziyet ve işbirlikçilik olarak

milli hafızalardaki yerini almıştır.

Yaşadığımız sorunların temelinde tek kelimeyle özetlemek gerekirse

AKP vardır.

Erdoğan’ın milli değerlere şaşı bakışı, yasa ve Anayasayı yok sayması

Türkiye’yi her an imha olacak saatli bombaya dönüştürmüştür.

Ülkemiz oldukça huzursuz, kaygılı ve ümitsizdir.

İlaveten TBMM’de, PKK’nın siyaset acentesi tarafından Türk milletine

yönelik tahammül sınırlarını zorlayan söz ve suçlamalar ülkemizin içler

acısı halinin ibret vesikasıdır.

AKP, oy oranı ne olursa olsun, Türkiye’yi iyi yönetememiş, her alanda

çuvallamıştır.

Türkiye bir tek kişinin totaliter özlem ve arayışlarına mahkum

edilmiştir.

Bu zillet dolu günlerden çıkılmasının yegane şartı Türk milletinin

AKP’ye gerekli ve gecikmiş tepkisini göstermesidir.

AKP gemlenemezse Türkiye gömülecektir.

AKP ıslah ve terbiye olmaz, pişmanlık ve özeleştiri yapmazsa Türk

milleti kanlı bir kardeş kavgasının tam ortasına düşecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi aziz vatanımızın dirliği, büyük milletimizin

birliği ve güvenliği amacıyla sorumlu ve şuurlu siyaset tercihinden en

küçük taviz vermeyecektir.

Türkiye sahipsiz değildir.

Türk milletini bölmeye, iç savaş çıkartmaya, toprağımızdan ve

insanımızdan parça koparmaya hiçbir mihrakın, hiçbir melanet çevreninin

gücü yetmeyecektir.

Türkiye Cumhuriyeti bir ve beraber kalarak, aynen 1299 Söğüt

ruhuyla, tıpkı 1923 Ankara iradesiyle varlığını sürdürecektir.

Türk milleti bin yıllık kardeşliğinin, asırları aşan hükmü şahsiyetinin,

bağımsızlığa duyduğu derin bağlılığın bedelini kanla ödemiştir; yeri ve

zamanı gelirse bunun tekrarını yapmaktan da korkmayacaktır.