BAHÇELİ: ERDOĞAN MİLLİ DEĞERLERE ŞAŞI
Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ve gündem üzerine açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın milli değerlere şaşı bakışı, yasa ve Anayasayı yok sayması
Türkiye’yi her an imha olacak saatli bombaya dönüştürmüştür.
Ülkemiz oldukça huzursuz, kaygılı ve ümitsizdir.
Yeni Anayasa hazırlığıyla ilgili siyasi tartışmaların yoğunluk kazandığı,
uzlaşma ve diyalog kanallarının açılmasıyla ilgili çabaların sarfedildiği
bugünkü zaman diliminde, Erdoğan’ın duruşu sorunludur, bulanıktır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamaları şu şekilde:
Hiç tartışmasız ve hilafsız Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.
Anayasa’nın 2. Maddesi bu somut gerçeği en açık, en yalın şekilde
ifade ve ilan etmektedir.
Hukuk, devletin meşruiyet kaynağı, birlikte yaşamanın asgari
temelidir.
Bu temelin zayıflaması ve zedelenmesi devletin dayandığı hukuki
zemini çatlatacaktır.
Nitekim hukuk devletinde üstünlük şahsa, belirli bir zümreye veya elit
bir kesime ait olamayacak, böyle de değerlendirilemeyecektir.
Türkiye uzunca bir süredir hukuksuzluğun pençesinde, adaletsizliğin
egemenliğindedir.
Hukuka saygı ve riayet ağır yaralar almıştır.
Bunun başlıca sorumlusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk sürecindeki tıkanıklık ve
engellemeler hukuk ilkelerini ve adalet ölçülerini hiçe saymış, AKP’yi
hukuksuzluğun mimarı haline getirmiştir.
Türkiye’yi 14 yıldır yöneten AKP hukukla ters düşmüş, ahlakla
yollarını tümden çatallaştırmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan millet iradesini kasten yanlış ve keyfi
yorumladığından yasa ve Anayasa hükümlerine adeta savaş açmıştır.
Maalesef Türkiye’de hukuk fiilen devre dışıdır.
Anayasaya uyan, saygı duyan ve de savunan neredeyse kalmamıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, geçtiğimiz Pazar günü Batı Afrika
seyahatine çıkmadan önce yaptığı skandal açıklamalar bunun teyididir.
Anayasa Mahkemesi’nin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül lehinde verdiği hak ihlali
kararı Erdoğan’ı aşırı derecede öfkelendirmiştir.
Bu kapsamda, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara “uymuyorum,
saygı da duymuyorum” sözleriyle aslında kimseyi de şaşırtmamıştır.
Çünkü Erdoğan’ın hukuka hürmet, hukuk üstünlüğünü kabullenme
konularında siyasi ve zihni açmazları vardır, her şeyiyle de ortadadır.
Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’nin mezkur kararına aynı cümle içinde
hem sessiz kalacağını hem de uymayacağını söylemesi kafa karışıklığından
öte adalet hasmı olmasından ileri gelmektedir.
Yeni Anayasa hazırlığıyla ilgili siyasi tartışmaların yoğunluk kazandığı,
uzlaşma ve diyalog kanallarının açılmasıyla ilgili çabaların sarfedildiği
bugünkü zaman diliminde, Erdoğan’ın duruşu sorunludur, bulanıktır.
Erdoğan’ın yurt dışı seyahatine çıkarken Türkiye’yi fikren kargaşaya
sürüklemesi, “ortalık çalkalanabilir” ifadeleriyle gündemi sinsi şekilde
kilitleme hedefi her şeyden önce iyi niyetli görülemeyecektir.
Sorumlu bir devlet ve siyaset adamının tevessül etmeyeceği ilkelliğe
alenen başvurması bir defa ayıplı ve yanlış bir üslup olarak
değerlendirilmelidir.
Erdoğan yokluğunda bile Türkiye’nin çalkalanmasını istemekte, görüş
ve siyasi ayrılıkların keskinleşmesini, dahası kutuplaşmanın ileri bir faza
geçmesini beklemektedir.
Bu itibarla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne yönelik
ağır kusurlu sözlerinin gerçekte hiçbir değer ve ehemmiyeti yoktur.
Milliyetçi Hareket Partisi, Erdoğan’ın Anayasayı defalarca ihlal ettiğini,
bu çerçevede sicilinde beyaz tek bir nokta olmadığını gayet iyi bilmektedir.
Hukukla arası açık bir zihniyetten Anayasa övgüsünün
duyulmayacağı, mahkeme kararlarına bağlılık iradesinin
seslendirilmeyeceği de malumdur.
Şu günkü istikrarsız ve karanlık dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
kasten, bilerek, planlayarak Türkiye’yi kendi sancılı yörüngesine sabitleme
sinsiliğine hiç kimsenin aldanmaması lazımdır.
Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’ne saygı duymaması bir şey
değiştirmeyecek, ilk derece mahkemelerini direnişe davet etmesi sonuç
vermeyecektir.
Kaldı ki Erdoğan Anayasayı kafasında çoktan kaldırmış, Türkiye’yi
kanunsuzluğa hapsetmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Erdoğan’ın sözlerine iki tam gün
geçtikten sonra cevap vermemiz fitilini tutuşturmak istediği tartışma
ortamına, gizli gündemine hemen alet ve dahil olmama düşüncemizden
kaynaklanmıştır.
Cumhurbaşkanı şu gerçekleri özellikle bilmelidir ki:
Hukuk herkese lazımdır, her Türk vatandaşını kapsamaktadır.
Ve gün gelecek karalanan hukuk Erdoğan’a da gerekli olacaktır.
Erdoğan için bir anlam içermediğini bilmemize rağmen, yine de şu
hatırlatmaları yapmak milletimizin bizden beklediği tarihi bir görevdir:
Eğer mümkün olursa yeni Anayasa hazırlama süreci amacına ulaşana
kadar, yürürlükteki 1982 Anayasası beğenilse de beğenilmese de herkesi
bağlayacaktır.
Anayasa’nın 6. maddesinin 3. fıkrası, “Hiçbir kimse veya organ
kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” amir
hükmünü belirtmektedir.
“Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk
kurallarıdır.” ibaresi Anayasa’nın 11. maddesinde anlam ve yerini
bulmaktadır.
Anayasa’nın 138. maddesinde çok açık şekilde, “Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” ifadesi
yazılıdır.
“Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir.” hükmü de 153. maddede
görülebilecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasanın 103. maddesine göre ettiği
yeminin, 104. maddesine göre sahip olduğu görev ve yetkilerinin hakkını
vermesi, sadakat göstermekle birlikte bunlara da uyması kaçınılmazdır.
Erdoğan’ın Anayasa husumeti başkanlık sisteminin tesisine
yaramayacak, şahsına da bir şey kazandırmayacaktır.
Bununla birlikte Erdoğan’ın sancılı tutumu, anayasal düzenden
rahatsız olan, sistemi yıkmak, devlet ve milletin bekasını felce uğratmak
isteyen bölücü hainlere de hız ve koz verecektir.
Cumhurbaşkanı olarak Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmesi gereken Erdoğan’ın, bunun tam
tersine faaliyet ve davranış sergilemesi Türklük ve Türkiye düşmanlarını
sevindirecek, iştahlarını kabartacaktır.
Esasen gelişmeler de bu tespitimizi doğrulamaktadır.
Anayasanın çizdiği sınırlardan taşan, kuruluş ilkelerini inkar eden,
Cumhuriyet’in varlığına kast etmiş kibir ve küstahlık yuvaları hep birlikte
Türkiye’nin karşısında hizalanmışlardır.
Bunların içinde AKP’nin göze batması milletimiz adına büyük bir
talihsizlik ve kayıptır.
HDP’nin bir eşbaşkanının bugün saat 16’da Diyarbakır Sur’da, bölge
halkını yürüyüşe teşviki aslında bir isyan çağrısı, bir ihanet kalkışmasıdır.
Yasa ve Anayasa muhaliflerinin tıpkı 6-8 Ekim olaylarında olduğu gibi,
yeni bir iç kargaşa çığırtkanlığına soyunması çılgınlık olduğu kadar rezalet
ve namertliktir.
HDP’li provokatörler hakkında hukuk ve Meclis gereğini derhal
yapmalıdır.
Fezlekeler bekletilmemeli, dokunulmazlıkların kaldırılmasından parti
kapatmaya kadar her seçenek masaya koyulmalıdır.
İnancımız odur ki, Kürt kökenli hiçbir kardeşim bu oyuna gelmeyecek,
PKK’nın tuzağına düşmeyecektir.
Türkiye’de bir saldırı biterken diğerinin başlaması, Ortadoğu’daki kanlı
manzaraların terörizm ve arkasındaki şer güçleri eliyle ülkemize taşınma
emelleri büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun tescilidir.
Bölücü kalkışmanın uluslararası bir soruna dönüşmesi için Meclis’teki
PKK yedeklerinin BM’ne müracaatları yazılan senaryonun neye ve hangi
kirli amaca hizmet ettiğini göstermektedir.
Suriye ve Irak’taki barbarlıkların aynısının ülkemizde gösterime
sokulma çabaları elbette hainlerin cüret ve cesaretini deşifre etmesi
bakımından son derece kayda değerdir.
27 Şubat’tan itibaren Suriye’de ABD-Rusya ittifakıyla başladığı iddia
edilen ve aslında yalnızca sözde kalan ateşkesin ne getirip ne götüreceğini
de ilerleyen günler tayin edecektir.
Bunlar oluyorken, Suudi Arabistan’ın başını çektiği, aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu 20 bölge ülkesinin “Kuzey Fırtınası” isimli askeri
tatbikata başlaması Suriye’de pamuk ipliğine bağlı ateşkesin her an
ortadan kalkabileceğine kanıttır.
AKP Türkiye’yi ateşe düşürmüş; istikrarsızlığın, belirsizliğin batağına
ite ite sokmuştur.
İç ve dış sorun yumağı anormal şekilde fazlalaşmıştır.
Türk milleti tarihinin en çetin günlerinden geçmektedir.
Şehirler terörist, bomba ve silahlarla doldurulmuştur.
Hükümet vahim ve stratejik tehditlerin seyrini okuyamamış, okusa
bile hiçbir tedbir almamış, alamamıştır.
AKP’nin teşrifat ve mihmandarlığıyla PKK-PYD Türkiye’ye militan
yığmış, yabancı güçlerden aldıkları silahları depolamış, hendek açıp tünel
kazarak şiddet ve saldırı hazırlığı yapmışlardır.
Hükümet ise ya ihanet ortakçısı ya da ihmal kurbanı olarak
gelişmelere gözünü yummuş, aziz Türk vatanının bir bölümünü kaderine
vicdansızca terk etmiştir.
Davutoğlu’nun hendek kazan teröristlere hala gençlerimiz demesi,
ısrarla el uzatması tarif ve tevili imkansız bir acziyet ve işbirlikçilik olarak
milli hafızalardaki yerini almıştır.
Yaşadığımız sorunların temelinde tek kelimeyle özetlemek gerekirse
AKP vardır.
Erdoğan’ın milli değerlere şaşı bakışı, yasa ve Anayasayı yok sayması
Türkiye’yi her an imha olacak saatli bombaya dönüştürmüştür.
Ülkemiz oldukça huzursuz, kaygılı ve ümitsizdir.
İlaveten TBMM’de, PKK’nın siyaset acentesi tarafından Türk milletine
yönelik tahammül sınırlarını zorlayan söz ve suçlamalar ülkemizin içler
acısı halinin ibret vesikasıdır.
AKP, oy oranı ne olursa olsun, Türkiye’yi iyi yönetememiş, her alanda
çuvallamıştır.
Türkiye bir tek kişinin totaliter özlem ve arayışlarına mahkum
edilmiştir.
Bu zillet dolu günlerden çıkılmasının yegane şartı Türk milletinin
AKP’ye gerekli ve gecikmiş tepkisini göstermesidir.
AKP gemlenemezse Türkiye gömülecektir.
AKP ıslah ve terbiye olmaz, pişmanlık ve özeleştiri yapmazsa Türk
milleti kanlı bir kardeş kavgasının tam ortasına düşecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi aziz vatanımızın dirliği, büyük milletimizin
birliği ve güvenliği amacıyla sorumlu ve şuurlu siyaset tercihinden en
küçük taviz vermeyecektir.
Türkiye sahipsiz değildir.
Türk milletini bölmeye, iç savaş çıkartmaya, toprağımızdan ve
insanımızdan parça koparmaya hiçbir mihrakın, hiçbir melanet çevreninin
gücü yetmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti bir ve beraber kalarak, aynen 1299 Söğüt
ruhuyla, tıpkı 1923 Ankara iradesiyle varlığını sürdürecektir.
Türk milleti bin yıllık kardeşliğinin, asırları aşan hükmü şahsiyetinin,
bağımsızlığa duyduğu derin bağlılığın bedelini kanla ödemiştir; yeri ve
zamanı gelirse bunun tekrarını yapmaktan da korkmayacaktır.