Dolar 32,3168
Euro 35,0597
Altın 2.307,99
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

BOZDAĞ: ÖYM’LERIN KALKMASI TÜRKIYE’NIN TERÖRLE MÜCADELESINE ZARAR VERMEYECEKTIR

A+
A-

ADALET Bakanı Bekir Bozdağ, ‘Özel Yetkili Mahkemelerin Kaldırılması ve Soruşturma Usullerinde Değişiklik Öngören Kanun Teklifi’nin görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu’nda, teklif bilgiler verdi.

ADALET Bakanı Bekir Bozdağ, ‘Özel Yetkili Mahkemelerin Kaldırılması ve Soruşturma Usullerinde Değişiklik Öngören Kanun Teklifi’nin görüşüldüğü TBMM Genel Kurulu’nda, teklif bilgiler verdi.

Bugün çok önemli bir kanun teklifini hep beraber müzakere edildiğini belirten Bozdağ, “Pek çok yenilik getirilmektedir. Bunlara dair elbette söylenecek çok söz vardır, yapılacak eleştiriler vardır, değerlendirmeler vardır. Ben yapıcı mahiyette olan bütün eleştirilere gönülden teşekkür ediyorum. Zira hem Adalet Komisyonu sıralarında hem de Genel Kurul görüşmelerinde bilgi yüklü, yapıcı eleştirilerden hep istifade ettik, ona göre düzeltmeler de yaptık. Genel Kurul sürecinde de bunun başka örneklerini hep beraber görebiliriz. Bu kanun teklifinin en önemli maddesi, hiç şüphe yok ki TMK 10’a göre görevli mahkemeler ile CMK 250’ye göre görevli mahkemelerin kaldırılmasıdır. Esasında, bu yargı içerisinde bulunan 3 ayrı tür Ağır Ceza Mahkemesi uygulamasına, yargı içerisinde bulanan hakimler ve savcılar arasındaki farklı hakim ve savcı algısına, soruşturma ve kovuşturma konusunda özel soruşturma ve kovuşturma uygulamasına son vermektedir. Bundan sonraki süreçte bütün soruşturmalar ve kovuşturmalar aynı usulde yürüyecek ve aynı şekilde yapılacaktır. Hakimler ve savcılar arasında herhangi bir farklılık da özel veya genel mahkeme hakimi, savcısı gibi bir algı da asla olmayacaktır. Bu, önemli bir adım. Neden bugün olmadı, bugün oldu da dün olmadı tartışmaları bir yana, yapılan iş büyük bir iş çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde 1973 yılından bu yana DGM’lerle başlayan bir özel görevli mahkeme var ve özel soruşturma ve kovuşturma usulü var. Esasında, bugünkü kanunla, kabul edilmesi halinde yasalaşacak olan şey, 1973 yılından bu yana ismi değişerek de olsa devam eden bir özel yargılama usulüne son vermekte, özel mahkeme uygulamasına son vermektedir. Hayırlı uğurlu olsun diliyorum” dedi.

Bozdağ, “Tabii ‘Bunların kalkması Türkiye’nin terörle mücadelesini zayıflatır mı?’ sorusu çok sorulmaktadır. Terörle mücadelede veya bazı suçlarla ilgili mücadelede zafiyet olur değerlendirmesi yapıldı. Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki, bunların varlığı, esasında, terörle mücadelede fazla bir mesafe alamadığımızın da görüntüsüdür çünkü terörün var olduğu günden bugüne bu mahkemeler vardı, terörle ilgili soruşturma ve yargılamalar bu mahkemelerde yapılıyordu. Türkiye’nin geldiği nokta ortadadır. Bu mahkemelerin bu konuda aldığı mesafe ortadadır. O nedenle, terörle mücadele konusunda ben, bu mahkemelerin soruşturma ve kovuşturma usulünün Türkiye Cumhuriyeti Devletine bir imkan veya daha farklı bir durum sağladığı kanaatinde değilim. O yüzden de bunların kalkması terörle mücadeleye de bir zafiyet oluşturmayacaktır. Ayrıca, bir mahkemenin terörle mücadele kapsamında bir mücadele aracı olarak kullanılması da, işin doğrusu, hukuk devleti anlayışı ve adalet anlayışıyla da uygun düşmez. Mahkemeler yargılama yaptığı kişilerle mücadele etmez, yargıladığı kişilerin hakkında kanuna, Anayasa’ya, hukuka ve vicdanına uygun kararlar vermek suretiyle görevini yerine getirir. Eğer adalet dağıtan yerleri terörle mücadelenin bir vasıtası gibi değerlendirirsek bu da büyük bir yanlış olur. O nedenle, bu mahkemelerin kalkması Türkiye’nin terörle mücadelesine asla zarar vermeyecektir, bir zafiyet oluşmayacaktır. Zira, bu suçlar, yine, Türkiye Cumhuriyetinin hakimleri ve savcıları tarafından yargılanacaktır, gerekli usul kuralları uygulanacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın” dedi.

DİNLEME KONUSU

Dinleme konusuna da değinen Bozdağ, “Tabii, burada önemli bir başka husus, o da şu. Dinleme konusunda, teknik takip konusunda yeni bir usul getirilmektedir. Bu usul üzerine büyük eleştiriler yapıldı. Türkiye’de herkes dinlemeden şikayet etmektedir. Şikayet etmeyen kimse de kalmadı. Benim bildiğim 23’üncü Dönem Parlamentosunda dinleme konusunda bir komisyon kuruldu. 24’üncü Parlamento döneminde de yine bir komisyon kuruldu, her iki komisyon da rapor verdi. Herkes bu dinlemelerin keyfiliğinden ve bu dinlemelerin herkesi rahatsız ettiğinden, insanların telefonlarını yanında taşıyamadığından bahseder hale geldi, adeta “Hepimiz dinleniyor muyuz?” diye bir şüpheye kapıldık. Başbakanın, Cumhurbaşkanının, Meclis Başkanının, bakanların, milletvekillerinin, siyasi parti temsilcilerinin, herkesin dinlendiğine ilişkin toplumda yaygın bir kabul varsa Parlamentonun bu kabul karşısında tedbir alması ve bu şüpheyi ortadan kaldıracak adımları atmasında kuşku yoktur. Dinlemeler konusunda yapılan düzenlemeler esasında bu kabulü ortadan kaldırmaya dönük sağlıklı, hukuka uygun bir adımdır. Adli dinlemeler konusunda daha fazla kişinin bir arada karar vereceği bir mekanizmaya geçiyoruz. Sulh Ceza hakimi yerine artık, Ağır Ceza Mahkemesi karar verecek, oy birliğiyle karar verecek. Oy birliği kararı çok eleştirildi. “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası oy birliğiyle verilmiyor, ama dinleme kararı oy birliğiyle veriliyor. İkisine baktığınız zaman birbirinin aynısı olması lazım veya birinin daha hafif olması lazım, dinlemenin ona göre daha hafif olması lazım.” şeklinde değerlendirmeler yapıldı” dedi.

Yargılama yapılırken sanık olan kişi kendisini doğrudan savunma hakkına sahip olduğunu belirten Bozdağ, “Avukatı vasıtasıyla kendisini savunma hakkına sahip, başka pek çok savunma imkanlarından faydalanması mümkün. Kararlara karşı itiraz hakkı var, temyiz hakkı var, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı var ve AİHM’e müracaat ederek hakkını orada arama imkanı ve fırsatı var ama dinleme kararı kişilerin hakkında gizli verilen bir karar, böyle bir karardan haberi yok, böyle bir karara itiraz yapma imkanı yok, böyle bir karar karşısında kendini savunma imkanı yok. Belki bu karar sonucu çok ağır cezalarla karşılaşabilecek bir noktaya gelebilecektir. O nedenle kişilerin hayatında çok önemli sonuçlar doğuracak böylesi kararların önemli sonuçlar doğurmasından önce daha sağlıklı bir gözle incelenmesi, elden geçirilmesi ve oybirliğiyle karar vermesi önerilmiştir. Esasında, bu, dinlemeyi zorlaştırıyor. Bunda hem fikiriz. Dinleme zorlaşsın istiyoruz. İnsanlarımız dinlenmesin istiyoruz. Bunlar bir araya gelirse hiç dinleme kararı çıkmaz. Bundan şikayetçi olan var mı? “Dinleme kararı çıkmayacak.” diye şikayetçi olan birisi varsa, ben onu bilmem. Ama buradan, esas olarak dinlemeleri önlemek için işte “Şu kadar mahkemeye siz. Efendim, birer tane hakim atarsanız bu meseleyi çözersiniz.” gibi bir yaklaşım siyasi bir yaklaşımdır. Bunun mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz” dedi.

Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öte yandan, el koymayla ilgili konuda son derece önemli bir değişiklik getirilmektedir. El koyma konusunda insanların ekonomik hayatını yok eden sonuçlar ortaya çıkıyor. Siz bir yatırım yapıyorsunuz. Soruşturma aşamasında sizin şahsi mallarınıza, taşınmazlarınıza, alacaklarınıza tedbir konuyor. Tedbir konunca bankalar size şüpheyle bakıyor, kredi ilişkisi varsa onu gözden geçiriyor. Alacaklılar, başkaları, herkes sizinle olan ilişkisini gözden geçiriyor. Belki sizin iflasınızla sonuçlanacak bir sürecin daha soruşturma aşamasında başlamasına yol açıyor, kişilerin ekonomik ölümünü temin edecek sonuçlar ortaya konabiliyor. Böylesi bir durumda yatırım güvenliği bakımından, teşebbüs güvenliği bakımından, içerideki, dışarıdaki sermaye bakımından daha güvenlikli bir hukuki yapı kurmak elbette Parlamentonun görevidir, elbette bizim görevimizdir. “El konmasın.” diyen yok, “Böyle bir tedbir alınmasın.” diyen yok. Böyle bir tedbir alınsın ama alınırken de keyfi bir usulle veyahut da “Ben böyle istiyorum.” diyerek değil, birtakım sağlıklı, sağlam veriler üzerinden hareket ederek bunun yapılması son derece önemlidir.”

ÖRGÜT DİNLEME KAPSAMINDAN ÇIKARILIYOR

Bozdağ, “Örgütü dinleme kapsamından çıkarıyor bu teklif, aynı zamanda teknik takiple izleme kapsamından da çıkarıyor. E, niye çıkarıyorsunuz? Herkes bunu soruyor. Bakarsanız dinlemeyle ilgili katalog suçlara, teknik takiple ilgili katalog suçlara, el koymayla ilgili kataloğa baktığınız zaman esasında yer alan suçların neredeyse önemli bir kısmı bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenebilir nitelikte suçlardır. Örgütün hedef olarak belirlediği veya faaliyet olarak, alanı olarak belirlediği suçların tamamı zaten dinlenmektedir. Ayrıca da bir de örgütten dinlenme yolu maalesef torba bir dinlemeye yol açmıştır. Siz, insanlarla ilgili o katalog suçlardan dinleme kararı alınamadığı zaman efendim, örgütten bir dinleme kararı alalım, oradan başka başka sonuçlar çıkar. Örgütten dinleme kararı almak en kolayı çünkü örgütün yapısıyla alakalı bizim yasamızdaki şartlar da belli. “Burada bir örgüt var, şu şu işleri yapabiliyor ama hiçbir delilimiz yok, biz bunu dinleyeceğiz.” mahkeme de karar verdiği zaman dinlenebiliyor Yargıtay’dan gelen değerli üye de Adalet Komisyonunda ifade etti. Örgütle ilgili dinleme yapılırken pek çok suçun daha soruşturma evresinde örgüt kapsamından çıktığını, önemli bir kısmının kovuşturma evresinde, diğer önemli bir kısmının da temyiz aşamasında örgüt kapsamından çıktığını, çıkarıldığını ifade ettiler, hepimiz oradaydık. Bu ne demektir? Bu, şu demektir. Çok kolaylıkla insanları dinlemek için torba bir madde yoluyla bir de sonsuz dinleme imkanı getiriyor. Eğer dinleme bir örgütün faaliyeti kapsamında işlenen bir suçla alakalıysa üç ay değil, altı ay değil, her ay uzatma almak suretiyle sonsuza dek dinleme imkanı olabiliyor. Allah aşkına, hangi hukuk devletinde “örgütün faaliyeti çerçevesinde” deyip insanları daha şüpheli olduğu bir aşamada siz sonsuza dek dinleyeceksiniz, böyle bir şey var mı? Şimdi yaptığımız iş bunu düzeltmektir. Örgütün faaliyeti çerçevesinde de olsa dinlemeleri sınırlayan bir adım atıyoruz. Sonsuz dinlemeye son veriyor, dinlemeleri sınırlandırıyor, kişilerin haberleşme hürriyetini, kişi hürriyeti ve güvenliğini, özel hayatın gizliliğini daha güçlü bir şeklide teminata kavuşturuyor, önemli adımları bu yasayla beraber atmış oluyoruz” dedi.

Bozdağ, “Diğer bir konu, tutuklulukla alakalı önemli bir adımı bu yasa getirmektedir. O’da tutuklulukla ilişkin TMK kapsamındaki suçlarla alakalı 2 kat tutukluluk süresinin uygulaması düzenlemesi yürürlükten kaldırılmaktadır. Tutukluluk süresi konusunda hükümetlerimiz döneminde önemli adımlar atıldı. Esasında 1412 sayılı Ceza Usul Yasası döneminde 7i yıl ve üzeri hapis cezasını gerektiren suçlarda herhangi bir tutuklama sınırı yoktu, tutuklamaya ilk defa sınırı 2004 yılında yaptığımız Ceza Muhakemesi Yasası’yla biz getirdik. Başka bir adım attık tutuklama yerine adli kontrol uygulamasına başvurabileceği uygulamasını getirdik ve böylelikle tutuklamaya alternatif bir koruma tedbirini de ilk defa hukukumuzun içerisine koyduk. Ayrıca, suçlarda da bir daraltmaya gittik. Daha önce katalog yoktu, ilk defa katolog getirdik. Katolog getirirken diğer alanlarda tutuklama konusunda mahkemelerin tutuklama kararı vermesini zorlaştıran bir noktaya işi taşıdık. Öte yandan, bir yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda tutuklama yasağını hukukumuza koyduk. Daha sonra bunu iki yıla çıkardık, tutuklama yasağını. Adli kontrol uygulamasının üst sınırı vardı, Daha sonra yaptığımız bir düzenlemeyle üst sınırın tamamını da ortadan kaldırdık ve en son yaptığımız bu düzenlemeyle beraber TMK kapsamındaki suçlarla ilgili olarak da 2 kat tutukluluk süresinin uygulamasına son veriyor. Böylelikle tutukluluk süreleri konusunda AİHM’in kabul ettiği çerçeveye Türkiye’nin tam uymasını sağlamış oluyoruz. Zira AİHM kararlarında 5 yıl 4 ay gibi bir süre makul tutukluluk süresi olarak değerlendirilmektedir, bizim en fazla tutukluluk süremiz bundan sonra 5 yıl olacaktır. Tabii, Yargıtay aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin hesabında dikkate alınmamaktadır. Hem Ceza Genel Kurulumuzun hem Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği kararlarında hem de AİHM’in verdiği kararlarda tutukluluk süresi ilk derece mahkemesinin mahkumiyet kararı verdiği tarih ile tutukluluğun fiilen uygulanmaya başlandığı tarih arasında geçen süreyi kapsadığını ifade etmektedir. Bu nedenle tutuklulukla ilgili getirilen bu düzenlemenin temyiz aşamasında olan dosyaları kapsamadığını bir kez daha ifade etmek isterim. Ayrıca bu yasa yürürlüğe girdiği zaman bazı tutukluların bu yasa gereği tahliyelerinin yapılacağı da bir gerçektir. Umarım ki bu tahliyeler olduğu zaman da “falanlar dışarı çıktı, filan dışarı çıktı” değerlendirmeleri fazlaca yapılmaz çünkü herkes bu tutukluluk süreleri konusunda olumlu kanaatlerini ortaya koydu. Çünkü bazı suçları işledikleriyle alakalı davaları devam eden kişiler bundan istifade edebilecektir. Bizim elimizdeki rakamlara göre, arkadaşlarımın bana verdiği rakamlara göre 149 civarında vatandaşımızın bundan yararlanması söz konusudur. Tabii, bu rakam değişebilir çünkü zaman ilerliyor, bu rakamın değişmesi de normaldir. Bir başka konu, “Bu teklif devam eden davaları etkisizleştirmek, devam eden davalara müdahale etmek, delillere müdahale etmek teklifidir.” demek büyük bir çarpıtmadır. Çünkü bu teklifin devam eden davaların içindeki delilleri ortadan kaldırma yönü kesinlikle yoktur. Bizim usul hukukumuz açıktır. Usule ait düzenlemelerin geleceğe etki doğuracağı ve dosya içerisindeki şeylere sirayet etmeyeceği çok açıktır. Kaldı ki bu teklifin içerisinde dosyanın içindeki herhangi bir delilin geçersizliğini ortaya koyan veya böylesi bir yoruma imkan verecek herhangi bir düzenleme de söz konusu değildir. Onun için “Kanun yoluyla davalara müdahale ediyor.” değerlendirmesi fevkalade yanlıştır. Eğer görülen bir dava var da Meclis bu nedenle kanun yapamaz dersek o zaman Meclisi çalıştırmamamız gerekir. Çünkü biz Ceza Kanunu’nu değiştirirken, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu yeniden yaparken, Ceza İnfaz Kanunu’nu yaparken, HUMK’u değiştirirken, Ticaret Kanunu’nu, Borçlar Kanunu’nu değiştirirken yüz binlerce davanın yargılama aşamasında olduğunu hepimiz biliyoruz. Esasında Parlamentoda görüşülen her konunun yargıda bir karşılığı var, bir yansıması var. O nedenle “Bunların yargıda karşılığı var, yansıması var.” diyerek düzenleme yapmama yolunu tercih edersek TMK 10’a göre görevli mahkemeleri kaldıran bir düzenlemeyi Parlamento olarak yapmamamız gerekir ama yapıyoruz. Neden? Çünkü bunlar soruşturma ve kovuşturmaya müdahale anlamını taşımayan düzenlemelerdir” diye konuştu.

DHA