Dolar 32,4768
Euro 34,9560
Altın 2.436,58
BİST 9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Az Bulutlu
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cum 18°C
Cts 16°C
Paz 16°C
Pts 18°C

KILIÇ: DEMOKRATIK HUKUK DEVLETI INSAN ONURUNUN YEGANE GÜVENCESIDIR

KILIÇ: DEMOKRATIK HUKUK DEVLETI INSAN ONURUNUN YEGANE GÜVENCESIDIR
28/09/2013 01:34
A+
A-

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, bir damla petrolün insan onurundan üstün olduğu vahşi bir çağın yaşandığını savundu.
Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) 2013-2014 Akademik Yılı Açılışı törenle yapıldı. Düzenlenen törene Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Muş Valisi Vedat Büyükersoy, AK Parti Muş Milletvekili Muzaffer Çakar, Belediye Başkanı Necmettin Dede, Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Kaya, Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Bayar, akademik ve idari personeller ile öğrenciler katıldılar. Törende bir konuşma yapan MŞÜ Rektörü Prof. Dr. Nihat İnanç, üniversitenin kısa sürede önemli mesafe kat ettiğini belirterek, Muş’un varlık içinde yokluğa mahkum edilmiş bir şehir olmaktan kurtulduğunu söyledi. İnanç, “Dünya yeniden yapılandırılıyor. Yeniden yapılandırılmaya çalışılan bu Dünya da Türkiye’nin alacağı yer, bizim dünyayı anlamamız ve göstereceğimiz tepkilere bağlıdır. Mesela ülkemizde bir süredir ardı ardına gelişen sokak olayları ve onu takip eden gösteriler. Arap Baharı denilen, ‘büyük operasyon gibi olaylar. Bütün bu olanlar karşısında bütüncül ve derin bir bakış açısı geliştiremezsek, üniversite olarak bu olaylar karşısında sağduyulu, onurlu ve doğru bir duruş sergileyemezsek, ya bakışların hedefine katkı sağlamış oluruz, yada bu milletin bize fedakârlıkla temin ettiği bu kadar imkana mağaralarımıza çekilerek karşılık vermiş oluruz” dedi.

 

Muş Alparslan Üniversitesi olarak geçmiş dönemlerdeki üniversiteler gibi dünyadan, halktan kopuk, kendi mağarasına çekilmiş bir üniversite olmadıklarını söyleyen İnanç, “Yerel, ulusal ve uluslararası her sorun bizimde sorunumuzdur. Madem dünya küreselleşmiştir, o halde bu kürede bizde önemli bir aktörüz artık. Bunun için çalıştık ve bu sorumluluk ile daha çok çalışacağız” dedi.Törende daha sonra konuşma kürsüsüne gelen Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, konuşma metninin unutulması sebebiyle bir süre kürsüde beklemek zorunda kaldı. Temsil ettikleri kurumun sıkıntıya girmemesi amacı ile konuşma metninden konuşmak istediğini dile getiren Kılıç, “Ben aslında konuşurken, içimden geldiği gibi konuşan bir insanım. Fakat işgal ettiğim makamın hassasiyetini gözeterek sizlerle böyle içimden geldiği gibi konuşamıyorum. Çünkü bazen frene basamıyoruz. Basamadığımız zaman da kurumumuzu sıkıntıya sokuyoruz. O nedenle ben sizlere hazırlamış olduğum metinden konuşma yapmak istiyorum. Tabi gelebilirse” dedi.Üniversiteleri ifade özgürlüğünün yaşandığı mekanlar olarak tanımlayan Kılıç sözlerini şöyle sürdürdü:”Üniversiteleri, düşünceleri, inançların ve bunları ifade edebilmenin öz anayurdu olarak tanımlıyor ve nitelendiriyorum. Bu nedenle üniversiteler temel hak ve özgürlüklerin, insan onurunun, demokrasinin, barışın farklı olma hakkının, bilimin ve teknolojinin merkezleri olmuştur. Bu değerleri besleyen, büyüten ve yaşatan bu kutlu çatılar toplumun her zaman gözbebeği olmuştur. Bir başka anlatımla, tüm özgürlüklerin dağıtımının yapıldığı kavşak noktası olarak nitelenen ifade özgürlüğünün yaşandığı mekanlardır üniversiteler.”Descartes’in ‘düşünüyorum, o halde varım” sözüyle konuşmasına devam eden Kılıç; “Varoluşumuzun en ayırt edici özelliği olarak tanımlanan akıl ve düşünce, insanoğlunun yaradılışların en şerefli olarak kabul görmesini sağlamıştır. Düşünüyorum, o halde varım diyen Descartes de insanın varlık sebebini düşünmek ve düşündüğünü ifade edebilmekle açıklamaktadır. Denilebilir ki, düşünmek ve düşündüğünü ifade edebilme özgürlüğü yoksa insan da yoktur. Yaradılış bu gerçek üzerine kurulmuş, ölüm ötesi sorumluluk tezini ortaya koyan öğretiler de eşrefi mahluk kavramını akıl ve düşünceyle ifade etmişlerdir. Kimine göre hayat hakkından beri öncelikli olan düşünceyi ifade özgürlüğü insan olmanın tek şartı olarak kabul edilmiştir. Bilgi ve fikir alma, kanaat sahibi olma ve bunları açıklamayı içinde barındıran ifade özgürlüğü, insanlık tarihi süresince çok çetin mücadelelerin konusu olmuş ve en değerli varlıklar bu uğurda feda edilmiştir. Birey olarak, devlet olarak ya da basın mensubu kimliğimizle bugün ifade özgürlüğü konusunda özgeçmişimizi sorgulayarak gelecek kuşaklara sorun bırakmamanın gayreti içinde olmalıyız. Amacımız çağdaş dünya uygulamalarıyla örtüşmeyen ifade ve inanç özgürlüğüne ilişkin sorumlu alanların ortaya konularak onarıcı ve tedavi edici anlayışların ışığında çözümünü sağlamaktır” diye konuştu.

İnsanlığın ortak paydasının sahip olduğu onur olduğunu vurgulayan Kılıç, hak ihlalleri, baskı ve dayatmanın, insanları kendisine ait olmayan sahte bir hayatı yaşamaya mecbur ettiğini savundu. Kılıç; “Yaratılanların en şereflisi olan insanı bu denli önemli yapan şüphesiz ki sahip olduğu insan onurudur. Hukuk devletinin koruduğu, koruması gerektiği de budur. Zira hak ve özgürlüklerin de temeli de özü, amacı ve onurlu bir hayat yaşamaktan başka bir şey değildir. Demokratik hukuk devleti de insan onurunun yegane güvencesidir. Anayasanın ikinci maddesinde öngörülen, değiştirilemez nitelikteki ilkeler de gücünü ve kaynağını insan onurunun dokunulmazlığından almaktadır. Ticarileşen, resmileşen ve tekelleşen inançların, ideolojilerin insan onuruyla yakınlığı yoktur. Hak ve özgürlükler çağını yaşayan insanoğlu, dünyanın en ücra köşesindeki insan onuru ihlaliyle yakından ilgilenmektedir. Çünkü insanlığın ortak paydası sahip oldukları onurlarıdır. Konuştuğu gibi düşünen, düşündüğü gibi konuşan çok sesli bir toplumda insan sayısında düşüncenin üretildiği ve güvence altına alındığı bir hayatı sunamayanların ayakta kalma şansı yoktur. Hukuk devleti topluma sağlıklı ve güven içinde yaşanır bir ortam sağlamayı taahhüt eder. Bu yükümlülüğünün sorumluları ise yasama, yürütme ve yargı organları olup, hukuk devletinde bu organların insanoğluna yakışan bir hayat sağlamak görevi ve zorunluluğu vardır. Sağlanan bu hayatta ise, kendine güvenen, risk alan, suskun ve uslu değil, sorgulamayı görev kabul eden bireyler yetişir. Hak ihlalleri, baskı ve dayatma, insanları kendisine ait olmayan sahte bir hayatı yaşamaya mecbur etmektedir. Demokrasinin imkanlarından yoksun kalanlar ona yabancılaşır ve bağlılıklarını kaybederek, hukuk dışı yöntemlerle seslerini duyurmaya çalışır. Baskılayarak, içinden düşün, içinden konuş, ya da içinden inan mantığı devlete düşman yaratmaktan başka sonuç doğurmamıştır. Bunun içindir ki hak ve özgürlükler alanında uluslararası sözleşmeler imzalanmış ve bunu denetleyen mahkemeler oluşturularak küresel bir vicdan denetimi sağlanmaya çalışılmıştır. Hak ve özgürlüklerin barış içinde yaşanmasında en başarılı ve yürekli sistem olarak tanımlanan demokrasi, uygulamaların ön plana çıkmasıyla evrensel anlayışı etkisiz ve tartışılır hale getirmiştir. İkiyüzlü anlayışlar ve uygulamalar demokrasi inancını yok etmekte, kim ve nefret duygularının gelişmesine imkan sağlamaktadır. Gelişen bu duygular ve söyleme ve daha sonra da eyleme dönüşmektedir.

Buna bağlı olarak ırk, din ve mezhep bağlamında hızlanan ayrışmalar kaygı vericidir. Siyasi aktörler, maalesef evrensel değer ve doğruları çok çabuk terk edebilmektedir. Büyük emek, ter ve gözyaşıyla oluşturulan bu evrensel değerler küçülürken, nefret söylemi ve eylemleri maalesef büyümektedir. Bunun sonunda elde edilen tek sonuç yoğun hak ihlalleri ve ağır yara almış insanlık onurudur” dedi.Bir damla petrolün insan onurundan üstün olduğu vahşi bir çağın yaşandığını belirten Kılıç; “İnsan tüm varlığın özü ve özetidir. İnsan da ancak onuruyla insandır. Onursuz bir insanlık asla düşünülemez. Ancak son yıllarda dünyada yaşanan olaylar maalesef insandan daha kıymetli varlıkların olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bir damla petrolün insan onurundan üstün olduğu vahşi bir çağı yaşıyoruz. Irk, din, mezhep ve gelir paylaşımı adına hareket edenler çocukları bile acımasızca katledebilmektedirler. Yurtlarından yoksun bırakılan milyonlarca insan aç, sefil ve çaresiz bir durumda kendilerine sahip çıkacak bir nefes beklemektedir. Bu felaketi yaşayanlar, din, ırk ve mezhep farkı gözetmeden sadece insan oldukları için kendilerine uzanacak ellere ihtiyaç duymaktadır. İnsanlık onurunu ancak insan olanlar savunabilir. Bu göreve sahip çıkarak katkı sunmalıyız. Kendi mutluluk ve refahını başkalarının felaketi üzerine inşa edenleri insan olarak tanımlayamıyorum. Üniversitelerimizin temel dinamiklerimizden birisi de farklı olma hakkının sorunsuz ve yoğun yaşanması gereken en temel kurumların başında olmasıdır.

Bu aynı zamanda bilimsel özerkliği ve özgür yapısının olması gereken en doğal sonucudur üniversitelerimiz. Farklılıklar olmasaydı doğrulara biz nasıl ulaşacaktık. Farklı olma Allah’ın iradesidir. O’ndan iz ve işaretler taşır. Farklılıkları ötekileştirmeden bu gözle yaklaşabilirsek siyaset hukukunun yarattığı, demokrasinin çoğulculuk niteliğine oluşmuş oluruz. Başka bir ifadeyle çoğulculuk yaratılışın özünde vardır diyebiliriz. Demokrasi çözüm olarak demokratik sabır, hoşgörü ve güven ortamında tanışmayı, konuşmayı ve uzlaşmayı önerir ve diyalog çağrısı yapar. Bizler bütün dünyayı vatanımız, bütün insanlığı da vatandaşlarımız olarak gören anlayışın sahipleri olmadıkça insanlık onurunu koruyamayız” şeklinde konuştu.Kılıç’ın konuşmasından sonra KKTC Yakındoğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Köker tarafından akademik yılın ilk dersi verdi