Dolar 32,4363
Euro 34,7895
Altın 2.453,06
BİST 9.919,05
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 18°C
Az Bulutlu
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 18°C
Sal 18°C

MHP’LI ÇETIN: TAYYIP ERDOĞAN’IN KAFASINDAKI YENI TÜRKIYE’YI TÜRK TOPLUMU KABUL ETMEYECEKTIR

MHP’LI ÇETIN: TAYYIP ERDOĞAN’IN KAFASINDAKI YENI TÜRKIYE’YI TÜRK TOPLUMU KABUL ETMEYECEKTIR
06/03/2014 13:03
A+
A-

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin,”Türk devletini yerleştirenlerin müttefik sıkıntısı çekmediklerine acı bir şekilde şahit oluyoruz. Ancak devlet gücünü bütünüyle eline geçirmesine ve askeri sivil bürokrasiye hakim olmasına rağmen, hep daha fazlasını isteyen Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki yeni Türkiye’yi Türk toplumu kabul etmeyecektir. Çünkü böylesi bir devlet nizamı millet esasına dayanan Cumhuriyet rejiminde mümkün olamayacağı gibi, Osmanlı ve Selçuklu geçmişimizde de yoktur. Türkiye, hesap sorulamaz şeyhlik ya da diktatörlük nizamına tarihinin hiçbir devrinde boyun eğmemiş, yeri gelmiş padişahlardan bile hesap sorulmuştur.”dedi.

Çetin’in açıklaması şu şekilde:

Yürütmenin başının arsa, futbol, medya ve kamu ihalesi gibi işleri yürütmekten asli görevini unuttuğu bir Türkiye manzarası ile karşı karşıyayız. 17 Aralık’tan bu yana hükümete ait yolsuzluk söylentileriyle her geçen gün derinleşen kriz yüzünden Türkiye’nin istikrarsızlaştırıldığı bir süreci yaşıyoruz. AKP hükümeti kendi gölgesiyle kavga ederken, ülkeye dayatılan kamplaşmanın neticesinde yükselen tansiyon ciddi manada tehlike sinyalleri vermektedir. Üstelik çevremizde Suriye’den sonra bir de Ukrayna gibi içeride bölünmüşlüğü yaşayan iki kötü örnek var iken, Türkiye’de toplumsal kamplaşmalar ve iç gerilimlerin tahrik edilmesi dikkat çekicidir.

 

Tayyip Erdoğan neredeyse varlık sebebi haline getirdiği karşıtlıklar üzerinden siyaset yapma anlayışıyla, Türkiye’yi her türlü riske atacak ve bir kaosa doğru sürükleyecek ölçüde bencilce hareket etmektedir. Askeri, polisi, MİT’i, yargıyı, medyayı, sermayeyi kontrol edeceğim derken etkisizleştiren ve Türkiye’yi savunmasız bırakan Tayyip Erdoğan’dır. Bu yüzden şimdilerde kimi AKP çevreleri başta olmak üzere farklı mahfiller tarafından yaklaşan seçimlerin yapılmayacağı, sözde suikast iddiaları, savaş senaryoları, sandığın kaçırılarak kitlelerin tahrik edileceği iddialarının pompalanması düşündürücüdür. AB’nin müzakere sürecini askıya alarak Ukrayna’dakine benzer bir yöntemle ülkemizde belli kesimleri eyleme yönelik tetikleyeceği dedikoduları, seçim sonrası özerklik laflarını ağızlarından düşürmeyen bölücü çevrelerin her fırsatı değerlendiren hazırlıkları görünenin arkasındaki asıl gündemi işgal ederken, vatanseverleri ise endişeye sevk etmektedir.

Tayyip Erdoğan ise başbakanlık yapmaktan çoktan vazgeçmiş, makamını ve devletin imkânlarını rakiplerini alt edecek düzenekler kurmak için harcamakla meşgul olmaktadır. 17 Aralık’tan bu yana şahsı başta olmak üzere yakın çevresiyle ilgili atılan yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarını açıkça reddetmek yerine, düne kadar iktidarı paylaştığı çevrelere paralel yapı suçlamasını yönelterek gölge boksu yapmayı tercih etmektedir. Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık görevlerini yapmaktan çoktan vazgeçtiği, siyasi ikbali için devletin genleriyle oynamaktan, yasamayı ve yargıyı emrinde oyuncak etmekten çekinmediği bir vakıadır. Yolsuzluk ve hırsızlık iddialarıyla dengesi bozulan Tayyip Erdoğan ülkeyi yönetmek yerine, germek ve kamplara ayırmakla meşgul olmaktadır. Bugüne kadar hep karşısına aldığı öteki sayesinde kitlelere kendini pazarlayan Tayyip Erdoğan, yine bir seçim öncesi yarattığı sözde düşmanlarla halkın gözünü boyayarak çıkış yolu aramaktadır.

Hükümet kendi canının derdine düşmüşken ve ülkeyi düşünecek hali kalmamışken, Türkiye ne yazık ki tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bir kere daha karşıt kutuplar arasında tercihe zorlanmaktadır. O dönemde siyasal İslamcılar’ın ve katı laik çevrenin kıskacında bir krize sokulan Türkiye, ancak 1999 seçimlerinden sonra Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidar ortağı olarak bütün kesimlere sağduyu telkin eden politikalarıyla normalleşmeye başlamıştır. Hem muhafazakâr hem de laik çevreleri temsil kabiliyeti olan MHP, 28 Şubat’la birlikte ülkede yaşanan gerilimin ve yüksek tansiyonun düşürülmesinde, toplumsal kamplaşmaların sona erdirilerek Türkiye’nin iç huzura kavuşmasında tarihi bir rol oynamıştır. MHP’nin kendi siyasi çıkarlarını hiçe sayma bahasına, ülkenin normalleşmesi için oynadığı son derece önemli rolü tarihler mutlaka yazacaktır.

28 Şubat sürecinin üzerinden henüz 17 yıl geçmişken, aynı kadronun Türkiye’yi yeniden bir kamplaşmaya ve büyük bir gerilime sürüklemesi hiç de şaşırtıcı değildir. Bu zihniyetin esinlendiği Mısır ve İran tipi siyasal İslam anlayışının niyeti, Türkiye’yi tarih boyunca hiçbir vakit girmediği dar bir kalıba sokmaya çalışmaktır. Son günlerde ayyuka çıkan yolsuzluk ve rüşvet olaylarının zihni arka planında, bu çevrenin fetvayı aldığı o merkezlerin Türkiye’yle ilgili “Dar-ül Harb” yakıştırmaları yatmaktadır. Bir İslam ülkesi saymadıkları Türkiye devletinden koparılacak her parçayı kendilerince meşrulaştıran çarpık ve hatta sapık bir zihniyetin bu faaliyetlerinin aynı zamanda hangi güç merkezleri tarafından kullanıldığını bugünlerde ibretle görüyoruz. Sıfırlama faaliyetlerinin merkezine Türk devletini yerleştirenlerin müttefik sıkıntısı çekmediklerine acı bir şekilde şahit oluyoruz. Ancak devlet gücünü bütünüyle eline geçirmesine ve askeri sivil bürokrasiye hakim olmasına rağmen, hep daha fazlasını isteyen Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki yeni Türkiye’yi Türk toplumu kabul etmeyecektir. Çünkü böylesi bir devlet nizamı millet esasına dayanan Cumhuriyet rejiminde mümkün olamayacağı gibi, Osmanlı ve Selçuklu geçmişimizde de yoktur. Türkiye, hesap sorulamaz şeyhlik ya da diktatörlük nizamına tarihinin hiçbir devrinde boyun eğmemiş, yeri gelmiş padişahlardan bile hesap sorulmuştur.

Oysa yargı bağımsızlığını sona erdiren HSYK düzenlemesi ve tek parti kontrolünde talimatla çalışan yasama organı sayesinde bir diktatöre dönüşmeye başlayan Tayyip Erdoğan, bugün devletin denetleyemeyeceği ve yargının hesap soramayacağı bir vaziyettedir. Kendilerine hesap sorulamaz bir statü sağlayan bu kadroyla ilgili yolsuzluk ve rüşvet skandallarının soruşturulamaması, milli vicdanı sızlatacak ve adalet duygusunu yok edecek boyutlara ulaşmıştır.

Ülkeyi yönetsin ve milletin sorunlarını çözsün diye Başbakanlık görevi verilen Tayyip Erdoğan, asli vazifesi olan millete hizmet yerine şahsi hesaplar peşinde koşar adım kendi sonunu hazırlamaktadır. Bugün siyasallaştırılan hukuk bir gün kendilerine de lazım olacak, işlemez hale getirilen devlet mekanizmasının bedelini ödeyeceklerdir. Ancak üzücü olan, toplumun belli bir kesiminin Erdoğan’ın şahsi ikbal davasına körü körüne bağlılığının Türkiye’de yeni bir kırılmaya yol açma ihtimalidir. Türkiye böylesi keskin kamplaşmalardan çok çekmiştir ve ne yazık ki bugün ülkemiz üzerine hesaplar yapan güçlere aynı fırsatlar altın tepside sunulmaktadır.

Yolsuzluk ve hırsızlık iddialarına paralel olarak devlet içerisinde resmen bir savaşın yaşandığı bu dönemde, bir de ardı ardına yapılacak seçimlerin yükselttiği tansiyonu Türkiye’nin kaldırması güçleşmektedir. Tepedeki kavganın ve çekişmenin geniş toplum kesimlerine kadar sirayet etmesi, hiçbir ülkenin kaldıramayacağı boyutta sorunlara ve hatta felaketlere davetiye çıkarmaktadır. Bu nedenle Türkiye’de derhal normalleşme sürecine geçiş için adımlar atılmalıdır. Başta yargı olmak üzere devletin bütün kurumlarının işleyişinin önündeki engeller kaldırılmalı, siyasi vesayete son verilmeli ve kurumların birbiriyle kavgası sona erdirilmelidir. AKP’nin başını çektiği siyaset kurumu asli mecrasına çekilmeli, devleti dönüştürmeyi ve tek parti heveslerini bir kenara koymalıdır. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün yöneticilerin haklarındaki iddiaların araştırılması için yargı derhal devreye sokulmalıdır.

Türkiye’nin normalleşmesi sürecinde Milliyetçi Hareket Partisi geçmişten bugüne yürüttüğü sorumlu siyaset tarzını devam ettirecektir. Milliyetçi Hareket Partisi hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti başbakanının bugün yaşanılan süreçte olduğu gibi rezil edilmesini, kirli ilişkilerle anılmasını doğru bulmamaktadır. Tayyip Erdoğan hakkında ortaya atılan iddialar nedeniyle töhmet altında bırakılan başbakanlık makamı, AKP’den daha çok MHP’yi rahatsız etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti başbakanı asla kirli ilişkiler içerisinde olmamalı, bu iddialar ortaya atıldığında ise o makamda oturmamalıdır. Tayyip Erdoğan bu ülkeyi samimiyetle düşünüyorsa eğer, derhal aklanmak için yargıya teslim olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, yargı sürecini işletmeye başladığında Tayyip Erdoğan’ın üzerine atılı suçlamaların doğru çıkmamasından sadece memnuniyet duyacaktır. Türk milletinin ve devletinin varlığı ve esenliğinden başka kaygısı olmayan Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütün temennimiz, başbakanlık makamını işgal eden isimle ilgili söylenenlerin yalan ve iftira olması yönündedir. Ancak bu kadar şaibeye, ortalara saçılan ses kayıtları ve iddialara rağmen yargının olaya el koyamaması o makamı töhmet altında bırakmakta ve ülkemize zarar vermektedir.

Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’ye yapacağı en büyük kötülük, üzerinden atmadığı şaibeleriyle ülkeyi yönetmeye çalışmasıdır. İddiaların üzerine gidilmediği ve gerçek anlaşılmadığı takdirde, yaygın bir kanaat olarak belirecek olan bir hırsızın yönettiği Türkiye imajını hangi AKP’li seçmen kabul edebilir! Tayyip Erdoğan’a çağrımız, yolsuzluğu aklamaya çalışmak yerine, yargıya teslim olarak aklanmayı kabul etmesidir. Ülkemiz için de, kendisi için de en hayırlısı bu yoldur.