Dolar 32,5470
Euro 34,7468
Altın 2.495,43
BİST 9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 14°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 21°C
Sal 22°C

MHP’LI ÇETIN: TAYYIP ERDOĞAN’IN YÖNETME EHLIYETI BITMIŞ, CEZAI EHLIYETI BAŞLAMIŞTIR

MHP’LI ÇETIN: TAYYIP ERDOĞAN’IN YÖNETME EHLIYETI BITMIŞ, CEZAI EHLIYETI BAŞLAMIŞTIR
28/02/2014 14:14
A+
A-

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin,”17 Aralık operasyonunun ardından emniyette beşbinden fazla görevlinin sürgüne gönderilmesi, Tayyip Erdoğan iktidarının hırsızlarına zaman kazandırmayı amaçlamaktadır. Polisin savcının talimatlarını dinlemediği, savcının başsavcı tarafından engellendiği, emniyetin MİT’e, MİT’in jandarmaya operasyon yaptığı bir Türkiye manzarasının arkasında saklanan yolsuzluk dosyaları vardır.”dedi.

Çetin’in açıklaması şu şekilde:

 

17 Aralık tarihinden bugüne 70 gündür Türkiye olağanüstü ve utanç verici günlerden geçiyor. Tayyip Erdoğan hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddiaları, Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir skandalla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Her geçen gün yeni dosyalarla büyüyen yolsuzluk ve rüşvet skandalları, sadece AKP hükümetini derinden sarsmakla kalmıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin itibarının, güvenilirliğinin ve toplumsal huzurunun sarsılmasına, devlet mekanizmasının ve adalet duygusunun zedelenmesine neden oluyor.

Yolsuzluk, rüşvet ve vatana ihanet suçlamalarıyla imparatorluğu sarsılan Tayyip Erdoğan ise iddiaları yalanlamak yerine, suçu örtmek için elindeki devlet gücünü kullanmaya çalışıyor. Oğlu ile yaptığı para görüşmelerini reddedemiyor ancak kriptolu telefonları dinleyenlere öfke saçıyor. Tayyip Erdoğan’ın “Kriptolu telefonu bile dinlemişler. Bunlar bu kadar alçak” sözleri, bir suçlamadan çok bir itiraf anlamı taşıyor. Oğlunu ifade vermeye çağıran savcıları ve emniyet müdürlerini görevden almakla, suçlamalardan kurtulacağını sanacak kadar şuurunu kaybetmiş görünüyor. Medyayı satın alarak veya tehdit ederek gerçekleri gizleyebileceğini, başta MHP olmak üzere rakip partileri susturabileceğini düşünüyor.

Tayyip Erdoğan bir emriyle el kaldırıp indiren milletvekillerinin sayıca çokluğunu bir silah olarak kullanıyor. Her çıkan yasaya daha Meclis’teki hazırlık aşamasında katkı sağlayan ve önüne geldiğinde tereddütsüz onaylayan Köşk’teki noteri vasıtasıyla suçlarını örtbas edecek yasal zırhları kuşanarak suçlamaları savuşturacağını sanıyor. Bu yüzden hırsızlığa ait ortaya çıkan kanıtların ardından Tayyip Erdoğan’ın utanacağını ve istifa ederek yargı süreceğini başlatacağını düşünenler yanılıyorlar. İki aydır kamuoyunun öğrendiği gerçekler karşısında milli vicdanı daha fazla yaralamamak için çekilmesi gereken Tayyip Erdoğan, ne yazık ki elde ettiği ganimetlerini korumak için her şeyi göze alabilecek arsızca bir inkâr siyasetini tercih etmektedir.

17 Aralık operasyonunun ardından emniyette beşbinden fazla görevlinin sürgüne gönderilmesi, Tayyip Erdoğan iktidarının hırsızlarına zaman kazandırmayı amaçlamaktadır. Polisin savcının talimatlarını dinlemediği, savcının başsavcı tarafından engellendiği, emniyetin MİT’e, MİT’in jandarmaya operasyon yaptığı bir Türkiye manzarasının arkasında saklanan yolsuzluk dosyaları vardır.

Daha Deniz Feneri davasından başlamak üzere, AKP hükümetinin yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerini soruşturan hâkim ve savcıların görevden el çektirilerek etkisiz yerlere atanması Türk adaletinin rehin alındığını göstermektedir.

Nitekim Cumhurbaşkanı Gül’ün oturduğu makamın sorumluluklarını hiçe sayıp topu anayasaya mahkemesine atarak imzaladığı HSYK düzenlemesi, yargının komple AKP’ye teslimidir.Abdullah Gül’ün anayasaya aykırılığını dile getirdiği halde düzenlemeyi onaylaması, Cumhurbaşkanlığı makamına yakışmamıştır. HSYK düzenlemesi, yargı önüne çıkacak şüphelinin kendi hâkimini tayin etmesi, yani ciğerin kediye tesliminden başka bir şey değildir.Tayyip Erdoğan Adalet Bakanına emretmekte, Bakan ise bütün hâkim ve savcılara talimat vermektedir.

Milletten aldıkları iradeyle değil talimatla hareket eden vekilleriyle Meclis’e, yürütmenin başı olarak hükümete hâkim olan Tayyip Erdoğan, HSYK düzenlemesi ile yargıyı da resmen kendisine bağlamıştır. Çıkarılmak üzere olan MİT yasasıyla ise Tayyip Erdoğan’ın emrine olağanüstü yetkilerle donatılmış özel bir teşkilat tahsis edilmektedir. Bütün yetkileri elinde toplayarak tek adam olmaya çabalayan Tayyip Erdoğan, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı rejimi rafa kaldırmıştır. Tayyip Erdoğan’ın Türkiyesi’nin Esad’ın Suriye’sinden, Saddam’ın Irak’ından, Fahd’ın Suudi Arabistan’ından, Stalin’in Rusya’sından farkı kalmamıştır.

Tayyip Erdoğan’ın yeni Türkiye’sinde hırsızlık suç olmaktan çıkmış, polisin hırsızı yakalaması suç olmuştur. İhalelerin dağıtıldığı işadamlarından milyon dolarlık rüşvet havuzları oluşturmak serbest, mahkeme kararıyla kirli ilişkilerin dinlenmesi yasaktır. İmar planlarıyla oynamak, villalar, gemicikler, yatak odalarına kadar stoklanan rüşvet paraları helal, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı için devlet malına sahip çıkarak suçu ve suçluyu takip etmek en büyük suçtur.

AKP iktidarı Habur’da teröristin ayağına götürerek kurduğu çadır mahkemeleriyle Türk yargısını çarpık zihniyetine alet etmeye başlamıştır. Adaletin teröriste özel muamele çektiği, hırsızları görmezden geldiği bu manzarayı Türkiye hak etmemektedir. AKP iktidarının sistemi işlemez hale getiren ve bütün devlet kurumlarını birbirine düşüren yönetim anlayışı Türkiye’yi felç etmiştir. Türkiye içeriden ve dışarıdan gelecek her türlü açık ve gizli saldırıya açık hale gelmiştir. Bilhassa Kıbrıs meselesinin yeniden ısıtılmaya çalışılması, Suriye’de ilan edilen Kürt bölgelerinin ardından Diyarbakır merkezli yükselen özerklik söylemleri milli güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren meselelerdir. Türkiye’nin ekonomik yapısı her geçen gün daha kırılgan bir hal almaktadır. Dövizdeki yüksek ateş ve borsada aşağı doğru düşüş başbakanlık vasıflarını yitirmiş Tayyip Erdoğan’ın o koltukta kaldığı her gün Türkiye’nin kaybedeceğini göstermektedir.

Türkiye’nin her şeye rağmen ağır aksak da olsa işleyen sağlam temellere sahip sistemi harekete geçirilmeli ve herhangi bir partiye değil devlete ve millete sadakati olduğuna inandığımız çok sayıdaki kamu görevlisi anayasanın ve yasalarımızın emirlerini uygulamaktan çekinmemelidir. İş işten geçmeden namusluların da namussuzlar kadar cesur olmasının zamanı gelmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi yasaların uygulanmasının dahi risk teşkil ettiği bu zamanda ülkemiz adına bu riski alacak namuslu insanların sayısının hiç de azımsanmayacak sayıda olduğunu gayet iyi bilmektedir. Siyaseten yolsuzluğa ve hırsızlığa karşı dik duracak iradeyi MHP temsil etmektedir. Sivil toplumun, aydınların, medyanın ve başta yüksek yargı olmak üzere kamu bürokrasisinin el birliği yaparak, bütün Türkiye’nin gözünün içine baka baka söylenen yalanlara ve hırsızlığa dur demenin vakti gelmiştir.

“Alo Fatih” hattını çekinmeden kullanan ve bunu yaptığını ilan eden Tayyip Erdoğan’ın “Alo Bilal” hattına itirazı inandırıcı olmaktan uzaktır. Bu yüzden Türkiye’nin başbakanlık makamına yakışmayacak bütün eylemleri için Tayyip Erdoğan’ın derhal yargı önüne çıkarılması için savcılar inceleme başlatmalıdır. Tayyip Erdoğan’ın kendi onurunu düşünerek ve utanma duygusuyla istifasını beklemek son derece büyük saflık olacaktır. O şu anda başbakan sıfatından ziyade, muhtemel akıbetinin farkında bir suçlu psikolojisiyle her türlü çılgınlığı yapabilecek ve ülkemizi de peşinden karanlığa sürükleyebilecek durumdadır. Tayyip Erdoğan yönetme ehliyetini yitirmiş, artık cezai ehliyeti başlamıştır. Her türlü deliliği yapabilecek bu isimden Türkiye’nin en az zararla kurtulabilmesi için yasal yollar aranmalı, kamuoyu baskısı artırılmalıdır. HSYK düzenlemesinin gölgesinde kalmayacak bir şekilde yasalar işletilerek kirliler ve temizlerin ayıklanacağı bir yargılamanın önü açılmalı ve Türkiye’nin üzerindeki bu leke biran önce temizlenmelidir. Aksi takdirde her geçen gün kaybeden Türkiye olacak, bu kara düzenin müsebbibi AKP’nin faturası da bir o kadar ağırlaşacaktır.