Dolar 32,5492
Euro 34,9407
Altın 2.441,64
BİST 9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 18°C
Az Bulutlu
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 18°C
Sal 18°C

MHP’LI GÜNAL: AKP’NIN HUKUKU ADALETI YOK ETTI!

MHP’LI GÜNAL: AKP’NIN HUKUKU ADALETI YOK ETTI!
21/11/2013 11:30
A+
A-

Adalet Bakanlığı’nın 2014 Yılı Bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yapılan görüşmeleri esnasında söz alan MHP Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet GÜNAL; hukukun meşru savunma hakkını savunma suçu haline getirdiğini belirtti ve “adalet mülkün temelidir” sözündeki mülkün mal değil, devlet olduğunu söyledi. Henüz soruşturma aşamasındaki iddianame bilgilerinin medyada yer aldığını ve savcıların görevinin yapmadığını belirten Günal, UYAP sisteminde sızıntı olup olmadığını sordu.HSYK’yı yeniden yapılandıran ve siyasileştiren AKP hükümetinin, işine gelmeyince yeniden bölmeye çalıştığını ve hakimlik sınavlarında da yandaşları kayırdığını söyledi. Günal ayrıca, YSK’nın oy pusulalarını ihalesiz bastırmasını eleştirdi ve geçen seçimlerde fazla bastırılan pusulaların ve kayıp seçmenlerin hesabını vermeyen YSK’ya artık güven kalmadığını söyledi.

 

Günal’ın konuşmasının özeti şöyle:

 

“Adalet Mülkün Temelidir!” Ama Mülk Mal Değil, Devlettir!

Maalesef, sözün bittiği yere geldik. Adalet Bakanlığı olarak önünüzde çok ciddi sorunlar var ama ben işin esasından başlayacağım. Frederic Bastiat’ın “Hukuk” adlı kitabının başında bir değerlendirme var. Diyor ki: “Hukuk, doğal bir meşru müdafaa hakkının organizasyonudur, ortak bir gücü bireysel güçlerin yerine geçirme organizasyonudur. Söz konusu ortak gücün amacı, sadece bireysel güçlerin doğal ve meşru olarak yapmaya hakkı olduğu şeyleri yapmakla sınırlanmıştır yani kişilik, özgürlük, mülkiyet haklarını korumak ve adaletin hepimize hükmetmesini sağlamak.” Aşağıda hukukun yozlaşmasıyla ilgili bir kısım var, orada diyor ki: “Maalesef, hukuk, kendi özel işlevinin çizdiği çerçevede tutunmak bir yana, temel amacından tamamen ters istikametlere saptırılmış ve hatta kendisini yok etmek için kullanılmıştır. Bu yüzdendir ki hukuk, kendisinden korumasını beklediğimiz adaleti yok etmeye, saygılı olması gereken hakları da sınırlamaya, hatta tahrip etmeye yöneltilmiştir. Hukuk, kolektif gücü, hiçbir risk ve sorumluluk yüklenmeden başkalarının kişilik, özgürlük ve mülkiyet haklarını istismar edenlerin eline terk etmiştir. Hukuk, yağmacılığı önleme işlevini yağmalama hakkına dönüştürürken, meşru savunma hakkını da savunma suçu hâline getirmiştir.” Yani, hukuktaki yozlaşmayı söylüyor. Ne zaman? 1800’lerde söylüyor. Ben bunu okuduğum zaman, bir anda bu günümüz Türkiye’sinde zannettim. Biz diyoruz ki: “Et kokarsa tuz.” Peki, tuz kokarsa ne yapacağız? Yani, bunun çaresi var mı? “Adalet mülkün temelidir.” diyoruz ama garip bir şekilde “mülk” deyince bunu mal mülk olarak anlıyoruz. Bakanlığın getirdiği kitaplara bakıyorum, maşallah “Adalet Sarayları” yeni yapılmış ama peki içi ne olacak? Hâkimlerin durumu ne olacak? Burada da mal anlamındaki mülk kısmı ön plana çıkmış. Oysa mülk devletin, temel hakların, kişisel hakların temeli olarak görülmesi lazım.

UYAP’ta  Bir Delik mi Var? İddianameler Nasıl Medyada Yer Alıyor?

Adalet saraylarıyla övünelim, onlar da lazım, ekonomik, sosyal şartları olsun ama verilen kararlar da toplum vicdanında sorgulanmasın istiyoruz. Henüz daha soruşturma aşamasında olan bir şeyin dosyaları, sanık avukatları istediğinde bile verilmeyen ekleri nasıl faş edilip de basında yer alabilir? Hiçbir basın savcısı yok mu? Bunlarla ilgili bir soruşturma açılıyor mu? Henüz daha hiç kimsenin bilmediği, savunma avukatlarının eline geçmeyen, iddianamedeki şeyler, polis aşamasında ya da yargı aşamasında sızıyor. “UYAP’ta bir delik mi var?” Soruşturma yapıldı mı hiç? Ne oluyor, birileri virüs sokup mu alıyor? Maalesef burada “Adalet mülkün temelidir.” sözünü yanlış anladığımız ortaya çıkıyor.

Hakimlik Sınavlarında Yandaşlar Kayırılıyor!

Bir taraftan Anayasa Mahkemesini, bir taraftan YSK’yı yeniden yapılandırdınız. Şimdi, işinize gelmediği zaman şikâyet ediyorsunuz. Yok, hâkimler ayrı olsun, savcılar ayrı olsun dediniz. Ne yapalım şimdi? Yani mesele bunları ayırmak mı, yoksa aynen dershane meselesinde olduğu gibi kapatalım mı açalım mı meselesi mi? Peki, dershane ihtiyacı kalkmadan nasıl yapacağız? Benzer şekilde hâkimlerin karar verme yollarını kolaylaştırmadan, ortamlarını sağlamadan, dosya sayılarını azaltmadan, onlara uzmanlık alanı belirlemeden nasıl birikmiş dosyaları eriteceğiz? Onun için de hâkim yetiştirmemiz lazım. Ama çözümü avukatlıktan hakimliğe geçirmekte bulmuş gibisiniz. Çünkü bir ilimizde olan sınavda önceki sınavda AKP il yöneticisi olduğu söylenen 40 puan alan birkaç tane hakim adayı sonraki sınavda organize bir şekilde 90 küsur puan olarak hâkim olduğu söyleniyor. Adalet Bakanı’na soru önergesi ile bunun doğruluğunu sorduk ama tabiki cevap gelmedi! Şimdi soruyorum hakim alımına da mı bir şey karıştı? ÖSYM’nin sınavlarında alıştık; sürekli olarak akrabalar giriyor, bir örgütlenme yapıyorlar.

YSK Kayıp Seçmenlerin ve Kayıp Oy Pusulalarının Hesabını Versin!

Öyle bir hâle gelmişiz ki sadece burada değil, daha önemli olan bir husus var. İçişleri Bakanımıza sordum, tatmin edici bir şey alamadım. Adalet Bakanını ilgilendiren kısmı daha ağır çünkü YSK bir seçim yargısı. Seçimler var önümüzde ama orada da güvenirliliğimiz kaybolmuş durumda. “Niye öyle söylüyorsun?” diyeceksiniz. Ayrıntılı bir araştırma yaptım, raporunu da yakında kamuoyuna açıklayacağım ama bütün seçmen ve nüfus artışlarına Cumhuriyet tarihinden bu tarafa baktık; normal nüfus trendleri belli, TÜİK’in açıklamaları belli. Enteresan bir şekilde, bunlar konuşulmasına rağmen yurt dışı seçimleriyle ilgili karar alındı yani elçiliklerde oy kullanmayla ilgili. Artı, geçtiğimiz hafta güya Kamu İhale Kanunu’nda değişiklik yaparak oy pusulalarının ihalesiz basımıyla ilgili YSK yeniden yetki aldı. Şimdi, ortada milyonlarca kayıp oy pusulası konuşulurken, bu konularda açıklık gelmezken yurt dışındaki büyükelçiliklerde bu seçim nasıl yapılacak? Bir hafta boyunca o sandıklardaki oyları kime emanet edeceğiz? Biz parti olarak nasıl müşahit oraya göndereceğiz? Bunların hiçbirisi düşünülmeden hareket ediliyor!

Seçimleri Güvenli Olmayan Ülkede Demokrasi Olmaz!

Ortada kayıp oy pusulaları da var, ortada kayıp seçmen var, ortada kayıp nüfus var. Şimdi dikkatinize enteresan bir şey sunuyorum: 2007’de nüfus ADNKS göre 70,5 milyon , Nüfus Vatandaşlık İşlerinde 2006’da 75 milyon, MERNİS’te 74,5 milyon. 22 Temmuz 2007 seçiminde  18 yaş üstü toplam kayıtlı seçmen nüfusu YSK’nın 42 milyon 800 bin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin 47 milyon. Yani vatandaşının ölüsünü, dirisini sayamayan, seçmenini tespit edemeyen bir devletle biz hâlâ ileri demokrasiden bahsediyoruz. Seçim, demokrasinin birinci teminatı değil mi? Seçimler güvenli olmazsa o demokrasiden nasıl söz edebiliriz? Bu sistem çözülmeden biz alelacele, gündelik, lüzumsuz tartışmalarla, siyasi kısır çekişmelerle gündemi belirliyoruz. Nasıl olacak? Yani YSK’ya diyoruz ki: “Kardeşim, Muhalefet partileri de dahil bütün partilere ver bilgileri kontrol edelim içimiz rahat etsin. Bu teknoloji çağında, yanlışlık varsa da, çift saymalar varsa anlaşılabilir değildir. Elinizdeki MERNİS’i, UYAP‘ı, emniyet sistemini, nüfus sistemini, TÜİK’teki anketleri eğer birbirleriyle karşılıklı zaten kontrol edemiyorsanız vay bizim hâlimize. Ha, ediyorsanız da eğer orası işimize yarıyor diye kayıtları farklı tutuyorsanız o zaman daha vahim bir durum var demektir.

Şimdi, yurt dışında kim yapacak? Büyükelçilikler yapacak. Yürütmeye tamamen yargının yetkisini burada da devretmiş olmuyor muyuz? Nasıl yapacağız? Yani benim bu konuda kaygılarım var.  Bir anda 6 milyonu geçen seçmen farklılığı oluyorsa, 18 yaş üstü nüfusun artış hızı belli nüfus bir anda bu kadar artmayacağına göre, burada birtakım ya hatalar var ya da kasıt var. Yani bunlar hakikaten hukuka olan güveni, seçimlere olan güveni sarsacak şeyler. Ayrıntılı bir şekilde bizlere bilgi verebilirseniz memnun olacağız.