Dolar 32,5004
Euro 34,6901
Altın 2.496,45
BİST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 19°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Paz 20°C
Pts 23°C
Sal 24°C
Çar 21°C

MHP’LI TANRIKULU: TÜRKIYE KIRILGAN VE SÜRDÜRÜLEMEZ BIR ZEMINDE

MHP’LI TANRIKULU: TÜRKIYE KIRILGAN VE SÜRDÜRÜLEMEZ BIR ZEMINDE
13/09/2013 16:12
A+
A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı Kenan Tanrıkulu “Ülke yönetiminde son 11 yıldır yaşatılan başarısızlığın sonuna gelinmektedir. Tüm bu gerçekler doğrultusunda; iktidarın ekonomik ve siyasî alanda ülkemize yaşattığı bu istikrarsızlık, yaklaşmakta olan yerel seçimlerin ne derece demokratik ve güvenlik içinde yapılacağını da bugünden şaibe altına sokmaktadır.” dedi.

Tanrıkulu’nun açıklaması şu şekilde: “Türkiye Kırılgan Ve Sürdürülemez Bir Zeminde”

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu; “Dış ve iç politikada ciddî sorunlar içinde bulunulan bir dönemde, ekonomik belirsizlikler ülkemizi tam bir açmaza sokmuştur” dedi.

Tanrıkulu yaptığı açıklamada; “ Bölücülük faaliyetlerinin hız kazanarak, iktidar marifetiyle yasal hale getirilmeye çalışıldığı şu dönemde; Başbakan’ın aylardır ülkemizin sorunlarından uzaklaşarak sürekli ‘Suriye’yi vuralım’ söylemine sarılması, ülkesine karşı sorumlu ve samimi bir başbakan görüntüsü değildir.

Halen Lübnan’da kaçırılan pilotlarımızdan haber yoktur. Büyük devlet kavramını; şaşalı makam odalarından, bindikleri lüks araçlardan, gerçekleştirdikleri lüks seyahatlerden ibaret zannedenler, gerçek devlet adamlığının bu olmadığını önümüzdeki ilk seçimlerde anlayacaklardır. Lübnan’daki esir pilotlarımızın Türkiye’nin gücüne yakışır bir şekilde bir an önce kurtarılması gerçeğini sunî gündemlerle kimsenin geçiştirmeye hakkı yoktur.

Başarısız ve öngörüsüz dış politikalar neticesinde Mısır’da kenara itilmişliği ve başarısızlığı Suriye konusu ile gidermeye çalışanlar tam bir hüsrana uğramışlardır. Bugün yarın Suriye vurulacak öngörülerinin ne kadar isabetsiz ve diplomatik gerçeklerle uyuşmadığı da bu yakın süreçte ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan, her türlü organizasyona dahil oluruz yeter ki Suriye vurulsun isteğini şiddetli bir şekilde savunanlar da, savaş çığırtkanlığı ile birlikte ortada kalmışlardır.

Seçim atmosferine girmiş bir Türkiye, mevcut iktidarın savaş yanlısı bu tutumunu halen ısrarla sürdürmesinin sonucunda dış siyasette de giderek yalnızlaşmış, ‘komşularımızla sıfır sorun’ iddiası bir kez daha yerle bir olmuştur.

Ülkemizi yalnızlaştıran başarısız dış siyasetin ve dünyadaki konjonktürün etkileri artık ekonomimize de sirayet etmiş, makroekonomik birçok veri kırılgan ve sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır.

Hâl böyle olunca siyasî ve ekonomik istikrar tesis edilememekte ve ekonomik alandaki kayıplar gün geçtikçe dar gelirli insanlarımıza fatura edilmektedir.

Küresel likidite bolluğu dönemlerinde sık sık büyüme rakamları üzerinden siyaset yapan ve bu durumun sürdürülebilir olduğunu iddia eden AKP’nin bu iddiası çökmüştür. Türkiye’nin iktisadî performansının -bizlerin dile getirdiği gibi- sürdürülebilir olmadığı, hem 2012 büyümesindeki hızlı düşüşle, hem de artan küresel ekonomik ve jeopolitik riskler çerçevesinde ortaya çıkan makroekonomik dengesizliklerle gün yüzüne çıkmıştır.

AKP döneminde ekonomik büyüme; ihracat ve inovatif/katma değeri yüksek üretim öncelikli bir büyüme değil, tüketim ve kredi artışıyla orantılı olduğu bugün rakamlardan da çok açık bir şekilde görülmektedir. Halen ihracatımızda ithal girdi oranı çok yüksek seviyelerde olup, bu sorunun çözümü dahi 11 yıldır Türkiye ekonomisine kazandırılamamıştır.

Ekonomik büyümeye etki eden özel sektör yatırımları neredeyse durma noktasına gelerek, geçtiğimiz süreçte sürekli salınımlar yani güvensizlikler göstermiştir. Bu durumu kamu yatırımlarını artırarak gizlemeye çalışmak, bir müddet sonra bütçe dengelerinin bozulmasına da neden olacaktır. Yüzde 3,7’lik altı aylık büyümeyi kimsenin başarı olarak göstermeye hakkı yoktur. Milletimize sunulan orta ve uzun vadeli hedeflerin de bu büyüme rakamlarıyla gerçekleşmesi mümkün değildir.

Geldiğimiz noktada özel sektörün döviz borcu, 2012 yılı sonunda 228 milyar dolardan, Haziran 2013 sonunda yüzde 11’lik artışla 251 milyar dolara yükselmiştir. Şirketlerin 86.6 milyar dolarlık döviz varlıklarına karşılık, büyük bölümü nakdi kredi olmak üzere 251.1 milyar dolarlık döviz yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda, özel sektörün döviz pozisyon açığı 11 yılda 165 milyar dolara ulaşmış ve ciddî bir kur riski ile karşı karşıya bırakılmışlardır. 2013’ün ilk altı ayında ürettiğimizden fazla tüketir duruma getirildik.

İhracat rakamları istikrarsız, ihtiyacımız kadar büyümemekte, ithalat rakamları ise rekorlar kırmaktadır. Bu basiretsiz ve iş yapmaz dış ticaret anlayışı yüzünden dış ticaret açığımız ilk 7 ayda 60 milyar doları geçmiştir. Ülkemizin ithal ürünlere bağımlılığı azaltılarak, yeni bir üretim modeliyle sürdürülebilir bir büyüme için gerekli olan programın ülkemize biran önce kazandırılması gerekliliğini yıllardır dile getiriyoruz. Bu tespitimizi ve önerimizi milletimiz ve ülkemiz için yapıyoruz. Artık zaman iş yapıyor gibi gözükme zamanı değil, tam tersine ülke gerçekleriyle yüzleşme zamanıdır.

Ülkemizin kaderi durumuna getirilen açık sadece dış ticaret açığıyla kalmamaktadır. Dün açıklanan Temmuz ayı Ödemeler Dengesi sonuçlarına göre yıllık cari açığımız da 55,8 milyar dolara dayanmış durumdadır. Temmuz ayında kaynağı belirsiz 4.8 milyar dolar para girişi olmuştur. Yabancı ve yerli yatırımlar düşmekte, ülkemizden para çıkışı devam etmektedir. Yılın ilk 7 ayında verilen bu yüksek açık, yılın geri kalan aylarında ülkemizin kaynaklarının hesapsızca heba edilmeye devam edileceğinin göstergesidir.

Mevcut ekonomi yönetimi süslü laflarıyla kamuoyuna güven vermeye çalışsa da, bel bağladıkları aktörlerinden, yani yabancı ekonomik kuruluşlardan da art arda uyarılar gelmeye devam etmektedir.

Morgan & Stanley; ülkemizi ekonomik kırılganlık açısından en riskli 5 ülke arasında göstermektedir. Standart & Poors; bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) oranının hem bu yıl, hem de gelecek yıl için yüzde 3 gibi oranlara yükselebileceği uyarılarına devam etmektedir.

Diğer yandan geçtiğimiz günlerde The Economist Dergisi’nde yayınlanan ülkelerin ekonomik anlamda ani olarak durma noktasına gelebileceği yönündeki bir analizde; Türkiye’nin cari açığının Gayri Safi Millî Hasılaya (GSMH) oranının yüzde 6’nın üzerinde, kısa dönem dış borcun rezervlere oranla yüzde 150 fazla olmasına ve hızlı büyümeyi de tetikleyen kredi şişmesinin 2009’dan itibaren bütün gelişmekte olan piyasalara nazaran çok daha yüksek olduğuna dikkat çekilerek, incelenen 26 ülke arasında Türkiye en kırılgan ülke olarak gösterilmiştir.

Bu bakımdan paramızın sene başından itibaren yüzde 13 değer kaybetmesi ve borsanın kaybının Mart ayından itibaren yüzde 30 eşiğine dayanması da meselenin ciddiyetini bizlere göstermektedir.

Diğer yandan, Türkiye 10 Ağustos-11 Eylül tarihleri arasında gelişmiş ve gelişmekte olan 49 ülkeye ilişkin hisse senedi performanslarının izlendiği MSCI Dünya Endeksi’nde diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif yönde ayrışamamıştır.

Bugün ülke ekonomisi kırılgan ve bu durum sürdürülebilir değildir.  Son 5 yılda enerji ithalatına yapılan 230 milyar doları bulan devasa ödemeler, ülkemizin enerji bağımlılığının tetiklediği yapısal cari açık problemi, Merkez Bankası’nın net rezervlerinin düşüklüğü, kısa dönemli dış malî kaynaklara bağımlılık, üretim yapımızın halen ithal girdilere bağımlı alt ve orta seviye teknolojik ürünlerden oluşması, gelir adaletsizliği ve yoksulluğun sosyal istikrarı tehdit etmeye devam etmesi gibi sorunlar uzun vadede de Türkiye’nin ekonomik güvenliğini tehdit etmektedir.

Ülke yönetiminde son 11 yıldır yaşatılan başarısızlığın sonuna gelinmektedir. Tüm bu gerçekler doğrultusunda; iktidarın ekonomik ve siyasî alanda ülkemize yaşattığı bu istikrarsızlık, yaklaşmakta olan yerel seçimlerin ne derece demokratik ve güvenlik içinde yapılacağını da bugünden şaibe altına sokmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi milletimiz adına, siyasî ve ekonomik sorunların çözümlenmesi için ülkemizin gerçeklerini dile getirmeye devam edecektir. Parti olarak ülkemizin ve milletimizin âli menfaatlerini gözetmeye devam edeceğiz. Artık ülkemizin AKP’nin süslü söylemlerine tahammülü kalmamıştır.”