Dolar 32,3237
Euro 35,0903
Altın 2.300,90
BİST 9.075,66
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

MHP’LI YALÇIN: BASININ BU GIDIŞE BIR DUR DEMESININ ZAMANI ÇOKTAN GELMIŞTIR

A+
A-

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “Bilinmelidir ki hür bir basın, halkın sesidir. Hür bir basın, doğruları dile getirir; hırsızlıkların, yolsuzlukların üzerine gider. Hakkı ve hakikati savunur. Halkın tercümanı, haksızlıkların düşmanıdır” ifadelerini kullandı.

Yalçın, yaptığı yazılı açıklamada, modern demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erkleriyle birlikte basının da dördüncü kuvvet olarak yer aldığını dile getirdi.

Yalçın, medyanın, seçmenin kime oy vereceği konusunda birinci derecede yönlendirici unsur olduğu için siyasiler tarafından elde edilmeye veya kontrol altında tutulmaya çalışıldığını savunarak, bu durumun medya patronları ve medya çalışanlarıyla siyasiler arasında derin ilişkilerin teşekkülüne zemin hazırlayabildiğini, böyle kurulan çıkar ilişkilerinin, hem medyayı hem de siyasetçileri, toplumun ihtiyaç ve önceliklerini gözardı etmeye götürebildiğini vurguladı.

Yalçın’ın açıklaması şu şekilde:

 

Türkiye’de modern anlamda siyasal kültür gelişmediği için iktidara gelen partiler, genellikle millî iradenin kendi uhdelerinde bulunduğu, halkı temsil hak ve yetkisinin sadece kendilerine ait olduğu düşüncesine kapılmaktadır.

Hâlbuki millî irade, halkın yalnızca sandıkta iktidarları belirleyen tercihinden ibaret değildir. Muhalefet partileri de meşru dayanaklarını millî iradeden almakta; hükümetlerin, devlet kurum ve kuruluşlarının denetlenmesi görevini halk adına yerine getirmektedir. Çoğulcu demokrasilerde parlamentoda temsil edilen muhalefet partileri de en az iktidardaki parti kadar söz sahibidir ve böyle olmalıdır.

Halkın sesini yansıtan bir başka güç de basındır. Modern demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı erkleriyle birlikte basın da dördüncü kuvvet olarak yer almaktadır.

Halk iradesini sadece sandık sonucundan ibaret sayan iktidarların icrayı hükümet ettiği siyasî sistemler baskı ve dikta rejimleridir.

Medya toplumun gözü, kulağı, bazen fertlerin sözcüsü, bazen avukatı, kimi zaman da savcısı olmuştur. Medya bir bakıma millet vicdanının sesidir.

Ama bu ortak sesin bazen vicdan sınırlarını aşıp, kişiler eliyle şahsileştirildiği, kimi zaman politikacıların, kimi zaman da medya patronlarının çıkarlarına hizmet ettiği görülmüştür.

Günümüzde en gelişmiş kitle iletişim imkânlarına sahip bulunan medya, seçmenin kime oy vereceği konusunda birinci derecede yönlendirici unsur olduğu için siyasiler tarafından elde edilmeye veya kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır.

Bu vakıa medya patronları ve medya çalışanlarıyla siyasîler arasında derin ilişkilerin teşekkülüne zemin hazırlayabilmektedir. Türkiye’de böylelikle kurulan çıkar ilişkileri, hem medyayı hem de siyasetçileri, toplumun ihtiyaç ve önceliklerini göz ardı etmeye götürebilmektedir.

Dün bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bir ses kaydı İnternet’e düşmüştür. Ses kaydına göre Başbakan Erdoğan Milliyet gazetesinin sahibi Erdoğan Demirören’le konuşurken, gazeteci Derya Sazak hakkında fevkalade ağır sözler sarf etmekte, galiz küfürler savurmaktadır. Bu ifadeler değil bir Başbakan’ın, bir sokak serserisinin bile ağzına almayacağı türdendir.

Bakalım Sayın Başbakan bunu da montaj diyerek yalanlayacak mıdır?

Bakalım Erdoğan Demirören’in oğlu ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, babasının düşürüldüğü bu acınacak duruma nasıl bir tepki gösterecektir?

İl il dolaşarak muhalefete ve kendisini eleştiren herkese demediğini bırakmayan Başbakan Erdoğan; seyyar küfürbazdan, ayaklı dedikodu gazetesinden farksızdır. Bu ses kaydı, rezil sövgülerini telefonda da sürdürdüğünün delilidir.

Başbakan özgür basın istememekte, eleştiriye tahammül göstermemektedir. Başbakan Erdoğan antidemokrattır, dikta özlemi içindedir.

Osmanlı tarihinde bile gazetecilik hayatının başladığı dönemden Cumhuriyet’e kadar bir Sadrazamın veya bir başka devlet adamının gazetecilere böylesine hakaretamiz ifadeler kullandığı görülmemiştir.

Vaktiyle Yeni Osmanlıların baskı ve zulmünden şikâyet ettiği, dönemin Sadrazamı Âli Paşa bile Başbakan Erdoğan’dan daha demokrattır. Âli Paşa, 1871 yılında yazdığı siyasi vasiyetnamesinde şöyle demiştir:

“Basın hürriyeti ancak hatalarını düzeltmek istemeyen hükûmetler için bir tehlikedir… Bir milletin düşüncesini baskı altında tutmak, onu birtakım gizli yollar aramaya zorlar, eninde sonunda bulur bu yolları. Hürriyetsizlik her türlü fesadı kolaylaştırır. Devletin emniyeti tehlikeye girer, zora başvurmak gerekir. Basın hürriyeti, kötülükle savaşmak ve faydalı olmak isteyen her hükûmetin tabii müttefikidir.”

Başbakan Erdoğan, Âli Paşa’dan tam 143 yıl sonra ondan daha geride bir zihniyete sahip olduğunu göstermiştir. Başbakan Erdoğan, gericilikte türünün ilk ve son örneğidir.

Erdoğan, başta Hürriyet ve Milliyet olmak üzere bazı medya patronlarıyla uzun zamandır uğraşmakta enselerinde boza pişirmektedir. Tayyip Erdoğan, sadece bu gazetelere değil; onlara adını veren kavramlara, bu kavramların çağrıştırdığı değerlere düşmanlık etmektedir. Çünkü bu gazetelerin isimleri kendisinde alerji yaratmaktadır.

Başbakan’ın, basının bu kadar üzerine gitmesinin, baskı altında tutmasının sebebi, onu dize getirip susturarak kalayca dikta rejimi kurmaktır.

Bilinmelidir ki hür bir basın, halkın sesidir.

Hür bir basın, doğruları dile getirir; hırsızlıkların, yolsuzlukların üzerine gider. Hakkı ve hakikati savunur. Halkın tercümanı, haksızlıkların düşmanıdır.

Ne var ki Başbakan Erdoğan böyle bir basın istememektedir. Onun istediği borazanlık yandaşlık, yağcılık ve düzenbazlıktır. Nitekim bazı gazeteler Başbakan ve yakınları tarafından ele geçirilmiş, hepsi birer yağcılık ve şakşakçılık sayfası hâline getirilmiştir. Yandaş televizyonlar da “Recep’in Kahvesi” unvanını hak etmek için yarış hâlindedir. Yandaş basının ortak adı “Sahibinin sesi”dir.

Youtube, Facebook ve Twitter’ı kapatmayı planlayan Erdoğan’a “bende” olmayan basın organları ve gazetecilerin çoğu ise sinmiş durumdadır. Bu son ses kaydının içeriği; gazetecilik değerleri, ahlakı ve ilkeleri açısında fevkalade vahimdir. Basının bu gidişe bir dur demesinin zamanı çoktan gelmiştir.

Başbakan’ın basına, medya patronlarına, gazete, televizyon ve İnternet’teki haber portallarına, medya çalışanlarına yağdırdığı hakaretlere cevap verecek yürekli gazeteciler, diyet borcu olmayan haysiyet sahipleri nerededir?

Gazeteciler öncelikle kendi izzetinefislerini ve haklarını sonrada halkın çıkarlarını savunabilmelidir.

Basın kuruluşları ve gazeteciler haysiyetlerini ve onurlarını kurtarmalı, bu küfürbaz Başbakan’a haddini bildirmelidir.

Başbakan son günlerde “Birinci parti çıkmazsak siyaseti bırakırım.” demeye başlamıştır. Başbakan’ın asıl söylemediği husus, hırsızlığı ve yolsuzluğu ne zaman ve ne olursa bırakacağıdır.

Aslında Başbakan’ın siyaseti bir an önce bırakıp milletimizi daha fazla mustarip kılmaması temennimizdir. Ancak öncelikle bırakması gereken şey bellidir:

Başbakan Erdoğan’a sesleniyoruz:

Ey hükûmetin başı! Adaletin ve basının yakasını bırak!

On bir yıldır millete yaşattığın oligarşik zorbalığa bir son ver!