Dolar 32,5933
Euro 35,0082
Altın 2.450,52
BİST 9.785,39
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 18°C
Az Bulutlu
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 18°C
Sal 19°C

SIRA BIZI CENNETE DAVET ETMEYE GELDI

SIRA BIZI CENNETE DAVET ETMEYE GELDI
28/01/2014 14:22
A+
A-

Sıra bizi Cennete davet etmeye geldi

“Cenazeme bekliyorum sizleri. Biliyorum; hiç beklemiyordunuz bu daveti. Birden geliverdi değil mi..” diyordun geçtiğimiz yıllarda yazdığın şiir tadındaki bir yazında… Niye böyle bir yazı yazma gereği duymuştun , hangi duygu ve düşünceler içindeydin bilinmez ama mahşeri bir kalabalıkla cenazene geldik değerli Cengiz ağabey… Evet dediğin gibi hiç beklemiyorduk , birden geldi bu davet… Sen cenazeni bile işte böyle erkenden duyuracak kadar nezaket yüklü , yüreği insanlık erdemi ile dolu bir insandın. Seni tanıyıp da sevmeyen yoktu. Herkesin gönlünde adam gibi adam bir konumun vardı. Dostluğun , arkadaşlığın , kardeşliğin ve Ülkücülüğün herkese huzur veriyordu.

Taş medreseli bir Ülkücüydün.. Ömrünün yarısını cezaevlerinde çile ile geçirdin… Ama ne bir duruşunla , ne bir bakışınla bir gün olsun “Ben bu harekete bedel ödedim” diye çaka satmadın. Her fırsatta davasını , partisini, liderini satanlarla mücadele ettin ve onlara ‘Odun’ diye başlayan cümlelerle, yönettiğin haber sitesinde yazdığın köşe yazılarınla onlara hep ders veriyordun.

Meşhur fotoğraf makinenle kendine ait bir dünya kurmuştun…O dünyanda hep MHP’liler, hep Ülkücüler vardı. Onlara ait her çektiğin poz sana mutluluğun hazzını yaşatıyordu. Sendeki mutluluğu görünce inan hepimizde mutlu oluyorduk… Her birimizin fotoğrafını çektiğinde , kendine has gülüşün var ya ,hiç gözümüzün önünden gitmeyecek.

Sen fotoğraf makinenin deklanşörünü silah gibi kullanıp pozlar yakalıyordun , kahpenin çocukları ise seni gerçek silahlarıyla kalbinden kurşunladı. Davetinin sahnesini keşke bu kahpe kurşunlar hazırlamasaydı be abim…

Cenaze davetini sen yaptın , tesellimiz şehit olman ve cennette makam sahibi olman ama aramızdan ayrılışın yüreğimizi yakıyor be abi… Geldik davetine de , şimdi biz senin fotoğrafını mı çekeceğiz?

Hadi aç tabutunun kapağını da fotoğraf makinenle bizi son bir kez daha çek…Yüreğimizdeki acıyı çek acıyı…Bu acımız senin gibi şehidin elinden fotoğraflansın…

O cenazene davet ettiğin şiir tadındaki yazında yine “Ben oynuyorum bugün…Sahnedeyim.” diyordun… Sen bugüne kadar adamlığınla , insanlığınla , fedakarlığınla , çalışkanlığınla, çileli hayatınla hep sahnedeydin.

Sahnede hep seni arayacağız, hep seni özleyeceğiz… Gördüğümüz her fotoğraf makinesi anılarımızı canlandıracak. Her fotoğrafta ilk aklımıza sen geleceksin. Emin ol bu yazı kalemle değil , gözyaşı damlalarıyla yazıldı. A’dan Z’ye tüm harfler gözyaşından oluştu. Seni çok seviyorduk , bundan sonrada hep sevmeye ve anmaya devam edeceğiz.Yüreğimdeki acıya güvenerek söylüyorum ,seni asla unutmayacağız….

2012 yılında yazdığın “Merhaba Ölüm” başlıklı yazında ne güzel ölümü tarif ediyordu şu cümlelerin:

Hayatımın her anında hiç aklımdan çıkarmadığım ölümü hatırladım.

Ölümü hatırladıkça,sabrı ve sükunatı öğrendim..

Sessizce hadiseleri ve gelişmeleri izledim,gözlemledim.

Her bir sessizlikte o ölüm acısını yaşadım sanki,ölürcesine..

Kah ölüm bana vuslat oldu,kah gözyaşı…

İyi adamların cenazelerinde gezip durmaya başladım,bir yandan hatırlatmayı,bir yandan da vefayı yaşadım…

Nice dava adamları iyi atlara binip gitmişlerdi…

Her vefat eden dava adamlarının arkasından baka kaldım ! düşündüm..

Ve gizli gizli ağladım…!

Her vefat eden sanki buralardan da bir şeyler götürüyordu.

Her vefat,hayatta bir araya gelmekten kaçınan insanları da buluşturuyordu..

Her objektifimin deklanşörüne bastığımda bir şeyler canlanıyordu…

Bir şeyler hatırlanıyordu…

Unutulan şeyler tekrar canlanıyordu..

Ya şu ölüm aslında ne kadar kutsaldı ?

Ölmeden ölmeyi yaşatıyordu …!

Varlık ve dirliğe el sallıyordu..

***

Daha ölmeden cenazene davet ettin geldik , sıra cennetteki köşküne davet olur inşallah… Seni hep arayacağız ve özleyeceğiz sahnelerin en samimi Ülkücüsü…

Şiir tadında yazılarınla ölümü bize hatırlattın , bizde seni İlhami Erdoğan’ın (Ozan İlo) şiiri ile yolcu edelim:

Hangi kalem göz yaşını, hangi kâğıda döksün?

Çile resimlerimizi, hangi denklaşör çeksin?

Çok şeyi yetim bıraktın, acılarında yetim;

Bu acıyı yüreklerden, var mı ki biri söksün?

Varın yoğun hak dâvândı, sâdıktın, vefâkârdın,

Allah’a ve Resûlüne, samîmiyetle yârdın,

Hizmet deyip çırpınırdın, en tepeye çıkardın;

Niyâzımız üzerine, Rabbim râhmetin döksün.

Haktan nâsipsiz kulları, “ODUN” diye yazardın,

Gönülü Beytullâh bilip, gönül gönül gezerdin,

Has Derviştin can kardeşim, isâbetli nazardın;

Seni nasıl anlatayım? Söze sığmayan çoksun.

Sayfalarını dolaştım, resimlerine baktım,

Baktıkça kahroldum gardaş, baktıkça yandım çöktüm,

Çâresizim, nutkum durdu, tevekkel boynum büktüm;

Er geç alınır intikâm, soysuz aklına soksun!

“Cenâzeme bekliyorum!” yazmıştın internete,

Yola çıktı Ülküdaşlar, dâvete icâbete,

Bildik Şehîdler diridir, gerek yok cisme, et’e;

Ziyârete gelenlere, kabrinden Cennet koksun!

Can gardaşım yolumuzda, kâvi dünkü sözümüz,

Yarın ol Bargâhında da, nûrlandırsın yüzümüz,

Rabbimizden bizi dile, Şehîd yazsın yazımız;

Sana sunduğu nimetten, bizi kılmasın yoksun!

YILDIRAY ÇİÇEK/ ORTADOĞU