Dolar 32,5748
Euro 35,0148
Altın 2.432,32
BİST 9.773,66
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Az Bulutlu
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cum 19°C
Cts 16°C
Paz 18°C
Pts 18°C

Sorunun özü AKP’nİn zİhnİyetİnde, sİstemde değİl

Sorunun özü AKP’nİn zİhnİyetİnde, sİstemde değİl
03/01/2013 14:02
A+
A-

ismailozdemir

 

Başkanlık sistemi tartışmalarında AKP adına akla gelen ilk isimlerden biri Burhan Kuzu oluyor. Burhan Kuzu konuyla alakalı bugüne kadar (özellikle son birkaç yıldan bu yana) birçok kez katıldığı programlarda ve verdiği mülakatlarda sürekli bu konuyu gündeme getirdi. Bu anlamda ilk basımı 2011 yılında olan ve ikinci baskısı Eylül 2012’de çıkan “Başkanlık Sistemi” isimli kitabında konuyu kendi çerçevesinde ele alarak neden başkanlık sistemi sorusunun cevabını aramış ve kendince haklı olduğu yönleri sıralamıştır.

Burhan Kuzu’nun kitabında üzerinde ısrarla durduğu ve iddia ettiği konu; mevcut durumda yürürlülükte bulunan parlamenter sistemin koalisyon hükümetleri ile tam manasıyla işlemediği, koalisyon dönemi hükümetleri zamanında Türkiye’nin sürekli geriye gittiği, devletin üzerine düşen sorumlulukları yine bu sebeple tam manasıyla yerine getiremediği, koalisyon ortaklarının kendilerine çıkar sağlamak amacıyla -kendilerinde bulunan- bakanlıkları milletin değil partisel menfaatler ölçüsünde kullandıkları, ülkede sorunların çözümünden çok ortada bolca laf ve polemiklerin süregeldiği, ekonominin koalisyon döneminde sürekli kötüye gittiği ve ayrıca yine koalisyon hükümetleri döneminde sorumlu ve yetkilinin kimler olduğunun belli olmadığından ülkenin kim vurduya gittiği ve sağlıklı bir idari anlayışın ortaya konulamıyor oluşudur.

Burhan Kuzu akademik kimliği ve birikimiyle birlikte siyasi kimliğini de çalışmasının içerisine katarak böyle bir değerlendirmede bulunduğu kitabında Türkiye’nin başkanlık sistemine neden geçmesi gerektiğini yine kendince anlatmaya çalışmış. Ancak yukarıda sunduğu ve parlamenter sistemin dezavantajları olarak gösterdiği bilgilerin hepsinin ve daha fazlasının AKP zamanında vukuu bulduğunu ise ne yazık ki belirtmemiş.

* * *

Şahsi kanaatim, kendi siyasi beceriksizliğini ve teslimiyetçi bir anlayışın beraberinde getirdiği olumsuzlukların AKP tarafından bahane olarak sunulup, Türkiye’nin meselelerinin çözümünde sistemi eleştirmenin en kolay yöntem olarak benimsenmesinin ve iktidarın getirdiği menfi kazanımların yine AKP’liler tarafından korunmak istenmesi başkanlık sistemi konusunun Türkiye’nin gündemine getirildiğidir. Zira Burhan Kuzu’nun koalisyon hükümetlerini eleştirmek ve bunu da mevcut sistemin bir hatalı ürünü olduğunu ifade etmek için kullandığı ifadelerin, yaptığı açıklamaların tümünün birincil derecedeki muhatabı AKP’den başkası olabilir mi?

Bugün AKP’nin Türk Milleti’nden aldığı oyla ve şikâyetçisi oldukları sistem dâhilinde üç dönemdir tek başına iktidar koltuğunda otururken ve başarısının sırrını ekonomideki gelişmelere bağlarken bunun 57. Hükümetin 2001 krizinden sonra uygulamaya koyduğu tedbirlerden kaynaklandığını, hala da bu temel üzerinde ve yine bunun getirdiği kazanımlarla ülkeyi idare ettiğinin herkes farkındadır.

Dolayısıyla Burhan Kuzu her şeyden önce bu noktada yanılmakta, şikayet ettiği bir koalisyon döneminin kazanımlarını üstlenerek siyasi arenada var oldukları gerçeğini görememekte yada başka deyişle kabullenmek istememektedir.

Ayrıca Cumhuriyet tarihinde en yüksek seviyelere ulaşan dış ticaret açığı ve borçlanmanın da Sayın Kuzu’nun ifade ettiklerinin aksine tek başına iktidarda bulunan ve daha da fazla yetkiye sahip olmak isteyen AKP iktidarı zamanında gerçekleştiği ortadadır. Cumhuriyet’in en fazla borç yüklü ekonomisine sahip olup, en yüksek oranlardaki işsizliğe kendi iktidarları döneminde rastlanılan ve aynı iktidarın bir parçası olan ismin koalisyon hükümetlerini suçlayarak onları geri kalmışlık ve becerisizlikle suçlaması aklın kabul edebileceği bir konumudur?

* * *

Bir diğer konu ise koalisyon ortaklarının ülkenin ve milletin menfaatleri değil, kendi siyasi menfaatleri uğruna elinde bulunan bakanlıkları kullandığı iddiasıdır. Allah aşkına bu ülke AKP iktidarını görünceye kadar, milletin kendi malı olan ve devletin en büyük gelir kapısı konumundaki kurum ve kuruluşları yok fiyatına kendi çevresine, ilişkide bulunduğu şahıslara satan bir başka iktidarı daha görmüş müdür? Telekom ve Galataport konularındaki gelişmeler bunların birer örneği değilmidir?

Bir sistemin doğruları ve yanlışları tartışılabilir. Bu en tabii gelişmedir. Hele ki aynı sistemin gelecek açısından, uğruna var olduğu kitle için daha da iyi bir şekilde hizmet vermesi her şeyden önemlidir. Ancak asla unutulmamalıdır ki bu sistemlerin kontrolü de insanların elindedir. AKP’nin hali hazırda ortada bulunan zihin yapısıyla, vicdan ve ahlaki ölçüsüyle hangi sistemi getirirseniz getirin, en mükemmel devlet modelini dahi oluştursanız Türkiye küresel güçlerin hizmetkârı olmaktan kurtulamayacak, Türk Milleti’nin milli menfaatleri bazı çevrelerin çıkarları için kurban edilmekten geri kalmayacak, milleti ve devleti bölmeye çalışan kesimlerin önü kesilemeyecektir.

Herşeyi geride bırakalım, başkanlık ve kuvvetler ayrılığı ilkesinden rahatsız olduğunu açıkça ifade etmesi sebebiyle sultanlık sevdası peşinde koşan Başbakan Erdoğan’ın yetkiyi tek elinde toplamasına kimin vicdanı el verecektir?

* * *

“Üçe beşe bakmadan” babalar gibi önüne gelen her kurumu satan, terörle mücadele anlayışını bir kenara atıp müzakerecilik peşinde koşarak her şart ve koşulda İmralı’yı adres gösteren, Müslüman dünyasını işgal eden ABD’nin BOP’daki eşbaşkanlığını yapmaktan guru duyan, aynı şekilde Müslümanları hunharca katleden ve ırzına geçen ABD’li askerler için duada bulunan, dinler arası diyalog fikrine sarılıp kilise açma hevesinde koşan, Türkiye’nin var oluş belgesi niteliğindeki Lozan Antlaşması’nı yok sayarak Patrikhane’nin ekümeniklik iddiasına göz yuman, eli kanlı teröristleri (Habur’da olduğu gibi) kahramanca karşılatan, Türk Milleti’nin göz bebeği olan Türk Ordu’sunu bazı mensuplarını olmadık bahanelerle zan altında bırakan, Türk Milleti’nin bin yıllık kardeşlik bağını koparmak istercesine sürekli 36 etnik yapıdan bahseden, Türklüğü sadece etnik temelde değerlendirerek basitleştiren, bebek katili ve İmralı canisine “sayın” şeklinde hitapta bulunacak kadar değer veren ve kendi özel temsilcisinin PKK’lılarla yaptığı müzakere masasında onunla ülkeye ve bölgeye dair %95 oranında aynı vizyonda olduğu iddia edilen Başbakan Erdoğan’ın daha da fazla yetki isteyerek başkanlık talebinde bulunmasını hangi vicdan kabul edebilir?..

Bunlara belki Burhan Kuzu’nun vicdanı elverir ama ne bizim nede Türk Milleti’nin vicdanı elvermez, veremez! O yüzden AKP’nin bu zihniyeti var olduğu müddetçe Türkiye’de başkanlık sistemini kurmaya kalkmak felaketin başlangıcından başka bir yere bizleri götürmez.

İSMAİL ÖZDEMİR/ ORTADOĞU