Dolar 32,3867
Euro 35,0622
Altın 2.325,73
BİST 9.112,79
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Az Bulutlu
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cts 22°C
Paz 22°C
Pts 24°C
Sal 18°C

TÜRK MİLLETİNİN KANAYAN YARASI; DOĞU TÜRKİSTAN

Son yıllarda Çin’in her alanda güçlenmesi sonucu bölgeyi Çinlileştirmek adına uyguladığı asimilasyon politikaları, Uygur kardeşlerimize yaptığı akla hayale gelmeyecek işkenceler sonucu her gün bölgeden gelen ölüm haberleri yüreğimizi dağlamak ta ve bir şey yapamamanın çaresizliği ile göz yaşımızı içimize akıtmaktayız.. Ne zaman bu konu ile ilgili bir yazı yazmak için klavyenin başına geçsem elim titremekte, bugüne kadar bu konuyla ilgili bir şey yapamamanın çaresizliği ile elimi klavyeden geri çekmekteyim..

A+
A-

TÜRK MİLLETİNİN KANAYAN YARASI; DOĞU TÜRKİSTAN

Türk’ün ata yurdunun bir ili Doğu Türkistan.. Yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile asırlar boyu Rus’un ve Çin’in iştahını kabartan Doğu Türkistan.. Sovyetin çökmesi ile Batı Türkistan’ımızın büyük bir bölümü bağımsızlığını kazanmasına rağmen, hâla Çin’in esareti altında inim inim inleyen Doğu Türkistan..

Son yıllarda Çin’in her alanda güçlenmesi sonucu bölgeyi Çinlileştirmek adına uyguladığı asimilasyon politikaları, Uygur kardeşlerimize yaptığı akla hayale gelmeyecek işkenceler sonucu her gün bölgeden gelen ölüm haberleri yüreğimizi dağlamak ta ve bir şey yapamamanın çaresizliği ile göz yaşımızı içimize akıtmaktayız.. Ne zaman bu konu ile ilgili bir yazı yazmak için klavyenin başına geçsem elim titremekte, bugüne kadar bu konuyla ilgili bir şey yapamamanın çaresizliği ile elimi klavyeden geri çekmekteyim..

Kuşkusuz bütün Türk Milliyetçilerinin Türkistan hassasiyetinin üst seviyede olduğu bilinen bir gerçektir.. Fakat, o coğrafyada bir dönem bulunmuş, soydaşlarımızı ata yurtlarımızda tanımış, aynı çorbaya kaşık sallamış, suyunu içmiş ve havasını solumuş bir kardeşiniz olarak benim hassasiyetim biraz daha özeldir.. O bakımdan bölgeden bir olumsuz haber geldiğinde, çaresizliğin ezikliği ile hüzünlenir, içe kapanır ve göz yaşlarımı içime akıtırım..

Bu çaresizliğin nasıl bir çaresizlik olduğunu, geçmişte bu meselelerle ilgili yaşadığım bir çok olaydan birini sizlere anlatmak istiyorum..

Yıl 1998; ticari bir işimden dolayı Bakü Konsolosluğumuza gittim.. Kapıda takriben 25 yaşlarında, fiziki görüntüsünden Uygur olduğu belli olan bir genç ağlıyordu.. Neden ağladığını sorduğumda bana, ”ağabey ben Urumçiliyim, 8 yıldan beri İstanbul, Lalelinde çalışıyorum.. Bayram tatilini fırsat bilerek memleketime gittim.. Dönüşte bana, oradan Türkiye vizesi vermediler.. Bakü’den alabilirim düşüncesi ile buraya geldim fakat buradan da alamadım.. Onun için ağlıyorum” dedi..

Sen beni burada bekle, ben birazdan gelirim diyerek soluğu ticari ataşemizin odasında aldım.. Ataşemize, Doğu Türkistan’dan gelenlere vize verilip verilmediğini sordum.. ”Maalesef veremiyoruz” dedi.. Nedenini sorduğumda ”bakanlık emri” dedi.. Bunlar bizim soydaşlarımız, nasıl olur dedim.. ”Nihat Bey, Çin’le yeni yeni ilişkilerimizi kuruyoruz.. ABD’yi dengeleyebilmemiz için buna ihtiyacımız var.. Çin, Uygurların Türkiye’ye gitmesinden rahatsızlık duyuyor” dedi..

Konsolosluktan çıktım bu genci yanıma aldım, Hazarın kenarında bir restorana götürdüm ve masaya oturduk.. Hemen, ”ağabey bana vize alabilecek misin” dedi.. Yemeğimizi yiyelim ondan sonra konuşalım dedim.. Yemekleri yedik tekrar sordu, ”ağabey, benim işimi halledebilecek misin” dedi.. Ben terlemeye başladım ve şu cümleler ağzımdan çıktı; üzülme, şu an bir sorun var bu sorunun geçici olduğunu düşünüyorum dedim.. Yine ağlamaya başladı.. Bende dayanamadım, onunla orada ağladım.. Aslında biz o gün orada Türk’ün kaderine ağlamıştık..

Kısa bir süre sonra göz yaşlarımızı sildik ve ben kendisine, buradan nereye gitmeyi düşünüyorsun dedim.. ”Yarın Bişkek’e, oradan’da Urumçiye gideceğim” dedi.. Bu gece benim kaldığım otelde kal, ben seni yarın gönderirim dedim.. ”Sağol ağabey, benim burada yakınlarım var onlarda kalacağım” dedi.. Parası olup olmadığını sordum; kıpkırmızı oldu ayağa kalktı, ”ağabey, siz bize paramızın olup olmadığını sormayın, Çin zulmünden kurtulmak için bize yardım edin” dedi.. Ardından arkasını döndü ve gitti..

Mosmor olmuştum, hesabı ödedim kendimi Hazar Denizinin kenarındaki banklardan birine attım, ellerimi semaya kaldırdım, ey büyük Allah’ım, biz en az Fransa kadar güçlü bir ülke neden değiliz diye avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım..

Bugün ülke olarak o günden çok daha güçlüyüz ama denge sorunu hâlâ devam etmektedir..
İçerideki kısır çekişmeleri bir kenara bırakmalıyız.. Meselelerimize milli bakıp, mücadelemizi milli vermeliyiz..
Fert başına milli gelirimizi en az 40 bin dolarlara çıkarmalıyız..
Silah sanayimizi dünyanın zirvesine taşımalıyız..
Muhakkak ama muhakkak, nükleer güce ulaşmalıyız..
İşte o zaman Anadolu’dan kükrediğimizde, Çin’de deprem, ABD’de tsunami olur.. Ve o zaman Türk-İslam dünyası rahat nefes alır..

Nihat Birinci