Dolar 32,3341
Euro 35,0774
Altın 2.308,07
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 21°C
Açık
İstanbul
21°C
Açık
Cum 23°C
Cts 21°C
Paz 21°C
Pts 23°C

TÜRKİYE DÜZELMEDEN İSLAM ALEMİ DÜZELMEZ

A+
A-

Dünya’ya bir an için durup bakın. Kuzeyden güneye, doğudan batıya… 21. yüzyılda Dünya siyasi haritasının nasıl şekillendiğine. Ülkelere, sınırlara ve elbette bununla beraber gelen kutuplaşma ve çatışmalara.

Bu bakış esnasında ülkelerin gelişmişlik seviyeleri ve vatandaşına sunduğu yaşam standardı imkanlarını da unutmamak gerekir. Neresinden bakarsanız bakın, gördüğünüz işte bugünün Dünya sisteminin ta kendisidir.

Kurulabilmesi için iki büyük dünya savaşanın yaşanması gereken, Osmanlı’da dahil birlikte huzur ve refah içinde yaşayan ülkelerin parçalanması ile sonuçlanan, sadece zenginin daha zengin, fakirinse daha da fakir olduğu, hak sahibi olup ama gücü olmadığı için sesi çıkmayanı daha da çok ezen, yüzlerce ve hatta binlerce yıldır bir arada huzur ve refah içinde yaşayıp bir ve bütün olanların neden olduklarını kendilerini kavrayamadığı bir şekilde ayrışmasını hedef edinen, insanların sahibi olduğu yerlerde su dahil bir çok kaynağını kullanmasına müsade edilmeyen, cetvelle çizilmiş yapay sınırların ayırdığı aynı ailenin mensuplarının artık farklı iklimde yaşamaya mecbur edildiği yada yine aynı aileye ve millete mensup insanların birleşip daha da güçlenmesinler düşüncesiyle bir birlerinden ayrıştırılmaya çalışıldı, kimi yerlerdeyse koparıldığı bir sistem bu…

Bu sistemin özelliklerini daha da çok sıralamak mümkün. Ama ne derecede “adil” olduğu ise özellikle bugünlerin en büyük tartışma konusudur!

Dedik ya haklının değil, kim güçlüyse onun sözü geçiyor.

Şimdi kendi adımıza bir öz eleştiri yapmanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Hatta geç bile kaldığımızın farkında olmamız lazım. Özellikle de binlerce yıllık devlet tecrübesi, üstelik Dünya’ya yön verme, yönetme yeteneği bulunan Türk Milleti’nin bunu daha da fazla düşünmesi gerekiyor.

Adına “Dünya Düzeni” denilen sistemdeki bir özellik dikkatlerden kaçırılmamalı.

Dünya Düzeni’nde acı çeken, sınırları kendi isteklerinin dışında değiştirilen, katledilen, zulme uğrayan, ayrıştırılan, bölünen, kaynakları sömürülen, fakirliğe mahkum edilen hep Müslümanlar oluyor.

Petrol ve doğalgaz gibi ülkelerin siyasetine doğrudan etki eden enerji kaynakları ile birlikte bunların taşındığı kara ve su yollarının önemli geçiş güzergahlarının da Müslümanların yaşadığı topraklarda bulunduğunu göz önünde bulundurduğunuzda ortaya garip bir gerçeklik çıkıyor.

Dünya’da güce dair kabul görülen ve kullanılan ne varsa hepsinin İslam ülkelerinin konumlandığı coğrafyada bulunmasına karşın, istikrarsızlık ve zulümlerin yaşandığı yerlerin de aynı yerlerde bulunması bu garipliğin tarifidir.

Hali hazırda küresel iklimin bugünü ve geleceği adına söz sahibi olansa 4 Hıristiyan, 1 Budist, 1’de düne kadar var olmayan Yahudi ülkeler oluyor. Ve adalet, güya bu ülkeler tarafından dağıtılıyor!

Ama ne yazık ki bugün içerisinde olduğumuz durum ortada.

Doğu Türkistan’da, Kırım’da, Irak’da, Filistin’de Müslümanların yaşadığı acıların ve döktükleri göz yaşının sebeplerini düşünürken, soruların cevabını doğru yerde aramalıyız.

Elindeki bunca imkana ve sahip olduğu kaynaklara rağmen Müslümanlar genel olarak “sömürülen ve yönetilen” bir konumdaysa, bugünlerin sebeplerini önce kendimizde aramamız gerekir.

Bilimde, sanatta, edebiyatta ve teknikte İslam aleminden ileride olanlar, “yönetme ve sömürme” hakkını kendilerinde buluyorlar!

Dolayısıyla İslam dünyası bu alanlarda Dünya’daki gidişata tesir edemedikçe şimdiki yaşadıklarını önümüzdeki yıllarda da yaşamaya devam eder.

Ancak bunun için bir rehberin olması gerekiyor.

Tüm İslam ülkelerine doğruyu, kalkınmayı, gelişmeyi, ilerlemeyi gösterebilecek ve bunu tecrübe etmiş bir ülke.

Bunu da pek çok sebepten ötürü başarabilecek yegane ülke Türkiye’dir.

Türkiye’yi Ortadoğu ve İslam dünyası için “rol model” olarak seçen ABD de bu düşünceyle Büyük Ortadoğu Projesi adını verdiği İslam ülkelerinin sınır ve rejimlerini değiştirmeyi amaçlamıştı.

Yani bugünün koşullarında İsrail’in Gazze’de rahatça işlediği vahşetin, bunun karşısında ABD’nin takındığı tutumun nedenlerinin başında Türkiye’de 2002 yılında gerçekleştirilen “dönüşüm” geliyor.

Bu dönüşümü anlamadan, AKP’nin vazifelendirildiği BOP eşbaşkanlığının ne demek olduğunu idrak etmeden, hali hazırdaki gidişatın bundan sonra nereye varacağını söylemek mümkün olmaz.

İslam alemindeki “var olma, öze dönüş ve kalkınma” mücadelesi önce Türkiye’den başlamalı ki Müslüman dünyası şuan ki halinden kurtulabilsin…

İSMAİL ÖZDEMİR/ORTADOĞU