Dolar 32,3577
Euro 34,9584
Altın 2.325,14
BİST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 23°C
Az Bulutlu
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cts 22°C
Paz 22°C
Pts 24°C
Sal 18°C

Yalçın: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Artık Cumhurun Namusuna Emanettir

A+
A-

MHP’li Yalçın: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Artık Cumhurun Namusuna Emanettir

MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Semih Yalçın, 3 Kasım 2019 seçimlerinin yerel seçimlerden önceye alınmış olmasının, muhtemel kayıp ve riskleri ortadan kaldıracağını söyledi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Semih Yalçın, 3 Kasım 2019 seçimlerinin yerel seçimlerden önceye alınmış olmasının, muhtemel kayıp ve riskleri ortadan kaldıracağını söyledi.

 

SEMİH Yalçın, “Seçimlerin 24 Haziran’da yapılacak ve yeni yönetim modelinin bir an önce hayata geçirilecek olması, bütün art niyetleri bitirecek ve hain emelleri boşa çıkaracaktır. Diğer taraftan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları ile toplumda yükselen milliyetçilik ve Cumhur İttifakına duyulan güven fevkalade önemlidir. Türkiye ile asimetrik ilişkiler sürdürmeye alışkın Batılı ülkelerden erken seçim kararı üzerine gelen tepkiler, Sayın Genel Başkanımızın erken seçim çıkışıyla bir değil birçok oyunu birden bozduğunu ayan beyan gözler önüne sermiştir.” dedi.

 

MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Semih Yalçın “3 Kasım 2019 seçimlerinin yerel seçimlerden önceye alınmış olması, muhtemel kayıp ve riskleri ortadan kaldıracaktır. Bu gerçeklerin ışığında denilebilir ki cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir an önce hayata geçirilmesi ülkenin yararına olacaktır” dedi.

Erken seçim kararını gazetemiz ORTADOĞU’ya değerlendiren Yalçın şunları kaydetti:

“Türk siyasi hayatının son 21 yılına damgasını vuran MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, özellikle Türkiye’nin kader çizgisine yön veren 2011 Seçim Döneminden itibaren müessir ve dominant bir politikacı olarak temayüz etmiştir.

Sayın Devlet Bahçeli, söz konusu süreçte bilge devlet adamı hüviyetini öne çıkararak büsbütün tayin edici ve gündem belirleyici bir rol üstlenmiştir.

15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi sonrasındaysa Türkiye’nin geleceğine dair alınan kararlara vaziyet eden Sayın Devlet Bahçeli, bu suretle MHP’nin muazzam özgül ağırlığını fazlasıyla hissettirmiştir.

Tarih, Sayın Genel Başkanımızı Türkiye’nin ve Türk milletinin kaderini emperyalist rüzgârların sürüklemesine engel olmak üzere kararlı ve cesur siyasi girişimlere imza atan güçlü bir lider olarak kaydedecektir.

Sayın Genel Başkanımızın, 21. yüzyılda yıldızı parlayan Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehditlerin giderek büyümesi karşısında etkin bir siyasi aktör olarak yaptığı tarihî çıkışlardan sonuncusu, 3 Kasım 2019’da yapılması hükme bağlanan Cumhurbaşkanı Seçimi ve Genel seçimlerin erkene alınması olmuştur.

Sayın Devlet Bahçeli; uluslararası aktörlerin Türkiye’yle ilgili manipülasyonlarına güçlü bir cevap vermek, bu manipülasyonların politika, toplum ve ekonomi üzerindeki muhtemel zararlarını ortadan kaldırmak üzere harekete geçmiş, seçim tarihinin öne alınması için hükümete teklifte bulunmuştur.

 

”BİLHASSA POLİTİKADAKİ KRİPTO FETÖ’CÜLER HENÜZ AYIKLANAMAMIŞTIR”

İçeride ve dışarıdaki gelişmelerle 3 Kasım 2019 tarihine giden hayli uzun sürecin, birtakım belirsizliklere ve tartışmalara yol açtığını gören Sayın Devlet Bahçeli; seçimlerin gündemden düşmesive belirsizliğin ortadan kalkmasının, Türkiye’nin hayrına olacağını düşünmüştür.

Sayın Genel Başkanımız, ayrıca bu tablodan yararlanmak için çaba gösteren FETÖ’nün ve yardakçılarının daha fazla zaman kazanmasına fırsat tanınmaması için de seçimlerin öne alınmasında fayda mülahaza etmiştir.

Çünkü siyaset ve iş çevrelerinde hâlâFETÖ muhipleri vardır.

Bilhassa politikadaki kripto FETÖ’cüler henüz ayıklanamamıştır.

Bahse konu kripto FETÖ’cülerhâlâ el altından FETÖ savunması yapmaktadır ve bazıları kimi çevrelerce korunmaktadır.

Üstelik Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin defalarca ikaz etmesine, çağrıda bulunmasına rağmen FETÖ’nün siyasi ayağı da istenen manada henüz deşifre edilememiştir.

Erken seçimle bir an evvel Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin hayata geçirilmesi siyasi iktidara zaman kazandırmakla kalmayacak,FETÖ’nün siyasi ayağının temizlenmesi için bir vesile teşkil edecektir.

 

”3 KASIM 2019’A KADAR BU TERAZİ BU SIKLETİ ÇEKMEYECEKTİR”

Aksi takdirde temizliğin gecikmesi pek çok alanda farklı ve tehlikeli dinamiklerin oluşmasına yol açacaktır.

Türkiye’nin ve bölgenin hatta dünyanın gündemi kurşun gibi ağırdır.

3 Kasım 2019’a kadar bu terazi bu sıkleti çekmeyecektir.

Zaman kaybından, mevcut tehdit ve tehlikelerin savuşturulmasında geç kalınmasından en büyük zararı ülke görecektir.

Dolayısıyla MHP Lideri takdire şayan bir ileri görüşlülükle seçimlerin öne alınarak 26 Ağustos 2018 günü yapılması teklifinde bulunmuş ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da bu teklifi uygun bulmuştur.

Neticede iki lider arasında varılan mutabakatla erken seçimde karar kılınmış, ancak tarih biraz daha erkene alınarak Cumhurbaşkanı Seçimiyle Genel Seçimlerin 24 Haziran 2018’de yapılması nihai olarak kararlaştırılmıştır.

Erken seçim kararı alınmakla 3 Kasım 2019’a kadar geçen sürede uluslararası aktörlerin Türkiye aleyhinde yürüteceği faaliyet ve kampanyaların önüne geçilmiştir.

Bu aktörlerin uluslararası alandaki Türkiye gündemini sulandırma ve Türk demokrasisiyle ilgili aleyhte algı operasyonlarını arttırması engellenmiştir.

Özellikle Türkiye’nin bütünlük ve bekası açısından hayati önem taşıyan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin zaman kaybedilmeksizinmeriyete girmesi için erken seçim kararıyla devasa bir adım atılmıştır.

Zira Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Cumhuriyet tarihimizdeki en önemli yönetim reformu, şartlara ve gelişmelere cevap veren en dinamik demokratik tercihtir.

Bahse konu reformun mimarı, söz konusu tercihin muhatabı büyük Türk milletidir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; artan tehditlere karşı milletin sinesinden doğan milli bir mukavemet, bekamız üzerinde oynanan oyunlara karşı yine milletin varlığından doğrulan müteyakkız ve mümtaz bir muvaffakiyettir.

 

”CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ ARTIK CUMHURUN NAMUSUNA EMANETTİR”

16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen halkoylamasıyla Türk milleti tarihin akış ve ilerleyişini kutlu bir seçimle değiştirmiştir.

İç ve dış odakların art niyetli karşı çıkışlarına, garez dolu itirazlarına, mesnetsiz ve maksatlı tepkilerine rağmen, milletimiz yüzde 51,4’lük destekle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tertemiz iradesiyle kabul ve teyit etmiştir.

15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden 641 gün sonra sistemsel ihtiyaç karşılanmış, konu kapanmıştır.

Hiçbir dış telkin, hiçbir iç dayatma, hiçbir baskı ve gözdağı işe yaramamış, milletin iradesine ipotek koyamamıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi artık cumhurun namusuna emanettir.

Cumhur İttifakı ise bu namusu muhafazaya tarih huzurunda karar ve söz vermiş beka temelli ahlaki ve siyasi uzlaşmanın mutlak bir mahsulüdür.

16 Nisan halkoylamasını müteakiben, yeni hükümet sistemininAnayasa gereği yürürlüğe giren üç ayağı olmuştur.

Bunlardan birincisi, Cumhurbaşkanının partili olmasıdır.

Sayın Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisine üye olup arkasından yapılan büyük kongrede genel başkanlığa seçilmesiyle bu aşama tamamlanmıştır.

İkincisi Hâkimler Savcılar Kurulu’nun yeniden tanzim ve seçimidir.

Bu da 2017 yılında bir takvim çerçevesinde temin edilmiştir.

Üçüncü olarak halkoylamasına konu olan kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Askerî Mahkemelerin kaldırılmasıdır.

Bu üçüncü safha da icra edilerek geride bırakılmıştır.

Şimdi sırayı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bütünüyle hayata geçirilmesi, kurum ve kurallarıyla yerleşmesi almıştır.

Bugün itibariyle 3 Kasım 2019’a 564 gün, yani 18 ay 15 gün kalmıştır.

Anlaşılacağı üzere önümüzde uzun bir süre, yorucu ve yıpratıcı bir süreç vardır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi üzerinde fitne üreten, dedikodu imal eden, kriz ve kaosa gel gel yapan yerli ve yabancı mihrakların son dönemlerde faaliyetlerine hız verdikleri bellidir, belgelidir.

Bölgesel risk ve tehlikeler öngörülmesi, önüne geçilmesi, ön alınması gittikçe zorlaşan kaotik ve karmaşık bir yapıya bürünmüştür.

Özellikle Suriye odaklı 3. dünya savaşı bile konuşulmuş, emperyalizm yeni numaralarıyla sınırlarımızın hemen dibine postu sermiştir.

Terör saldırıları kesintisiz, ara ve mola vermeksizin sürmektedir.

Millî güvenliğimize yönelik karanlık senaryolar, yeni saldırı planları devrededir.

Zayıf anımız, rehavete düşmemiz kollanmaktadır.

 

”KARŞIMIZDA SOKAKLARDA OTURAN BİR ANA MUHALEFET VARDIR”

Ülkemiz aleyhine kurgulanan, bununla da kalmayıp tedavüle sürülen siyasi ve ekonomik operasyonlar günbegün derinlik, etkinlik ve ivme kazanmaktadır.

Döviz, faiz, sıcak para üzerinden Türk milleti ambargoya alınmaktadır.

Türkiye yüksek risk ve tehditlerin yörüngesinde, çekim alanındadır.

Ana muhalefet partisi CHP, yanına yöresine aldığı ipsiziyle sapsızıyla, PKK’sıyla FETÖ’süyle, HDP ve diğer rejim ve millet muhalifleriyle komplo peşindedir.

Devleti kurduğunu söyleyen CHP, siyasi köklerinden savrulup devlete kafa tutmak, daha vahimi devleti sokakta eritmek için kolları sıvamıştır.

Karşımızda sokaklarda oturan bir ana muhalefet vardır.

CHP’li yöneticilerin PKK’lılara methiyeler düzmesi de siyasi kopuş ve dağılıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi resmen hayata geçmeden, malum ve melun odaklar tarafından; devamlı yargılanmakta, karalanmakta, hasar alması için eşzamanlı faaliyetler yürütülmektedir.

Türkiye’nin bu ağırlığın altında daha fazla kalması, 3 Kasım 2019’a kadar sabırla dayanması, geldiğimiz bu aşamada mümkün, makul ve münasip değildir.

Türkiye’nin sistem tartışmalarıyla boğulmak istendiği bugünkü şartlar altında, 3 Kasım 2019’a kadar istikrar ve denge halinde ulaşması her geçen gün zorlaşmaktadır.

Siyasette 24 saat bile uzun bir müddetken bu oldukça uzun seçim sürecine giden yolda toplumsal ve siyasi dinamikleri olumsuz etkileyen çok sayıda faktör öne çıkacaktır.

Malum olduğu üzere iktidar partisi ile varılan uzlaşma neticesinde MHP, yerel seçimler hariç olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve milletvekili genel seçimlerinde Cumhur İttifakının iki ortağından biri olmuştur.

Türkiye’nin bekası açısından, Cumhur İttifakıyla hâsıl olan millî mutabakatın korunması elzemdir.

Bu çerçevede ittifakın selameti ve seçimlerde başarıya ulaşılması açısındantoplumsal ve siyasi dinamikleri tayin eden unsurlar dikkatle takip ve analiz edilmiş, bunların muhtemel sonuçları hesaplanarak atılacak adımlar elde edilecek verilere göre belirlenmiştir.

Seçimlerin 3 Kasım 2019’da yapılmasının artıları ve eksileri analiz edilerek seçim sürecinde ve sonucunda; kontrol edilemeyen, beklenmedik birtakım gelişmelerin ortaya çıkması ihtimalideğerlendirilmiştir.

Seçim sürecine tesir eden faktörlerin başında; Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası ilişkileriyle bunların sosyal, siyasi ve askerî yansımaları gelmektedir.

Bir diğer tayin edici ögeyse ekonomik göstergeler ve hükümetin ekonomi alanında alacağı tedbirlerdir.

Siyasi dengeler ve bunlarla doğrudan ilintili toplumsal dinamikler de bahse konu unsurlar arasında yer almaktadır.

Bir başka önemli ve müessir unsur ise uluslararası aktörler tarafından yönlendirilen göç trafiği ve nüfus hareketleridir.

Türkiye’nin komşuları ve Batı dünyasıyla ilişkilerinde son yıllarda belirgin bir dönüşüm gerçekleşmiş; bilhassa ABD, Fransa ve Almanya gibi güçlü ülkelerle kurulan ilişkilerin kapsam ve niteliği değişmeye başlamıştır.

Batılı ülkelerle artık eşitler arası münasebet kurulmasından yana olan Türkiye, bunu sağlamak üzere bağımsızlık yanlısı adımlar atmıştır.

Çünkü gerek bölgesinde gerekse uluslararası alanda güçlü ülkelerce etrafına çizilip durulan hudutlar, Türkiye’ye dar gelmeye başlamıştır.

ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerse Türkiye ile yıllardır süregelen asimetrik ilişkinin devamından yana olduklarını her vesileyle belli etmişler; ülkemizin, biçtikleri rolün dışına çıkmasını engellemeye çalışmışlardır.

 

ÜLKE MENFAATİ AÇISINDAN GENEL SEÇİMLERİN ÖNE ALINMASINI ZORUNLU KILAN SEBEPLER 

Erken seçimin gündeme alınmış olmasının ne derece isabetli bir karar olduğunu ortaya koyan çok sayıda gösterge bulunmaktadır.

Bu çerçevede öncelikle ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Türkiye ve bölgeyle ilgili politikaları dikkatle takip ve analiz edilmiştir.

(1)-Soğuk Savaş sonrasında husule gelen belirsizlik ortamından yararlanarak Orta Doğu’da hazırlıksız yakalanmış ülkelerin topraklarını yeni bir sömürge fırsatçılığıyla işgal eden ABD, bölgesel çıkarları ve güvenliğine doğrudan tehdit oluşturduğuna bakmaksızın Türkiye’yi hedeflerinin önünde engel olarak görmeye başlamıştır.

Son yıllarda belirgin şekilde Batı dünyasının yörüngesinden çıkarak bağımsız politikalar takip etme eğilimine giren Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada etkin bir güç olması kabullenilememektedir.

Batı dünyasında ülkemiz hakkında giderek büyüyen rahatsızlık ve hazımsızlığın sebeplerinden biri de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi hayata geçtiğinde güçlü bir yönetim modeli teşekkül edeceği ve Türkiye’nin Batı’nın uydusu olmaktan büsbütün uzaklaşacağı gerçeğidir.

Son yıllarda ABD’nin ve AB ülkelerinin Türkiye’ye dönük olumsuz tutumlarının,Batılı politikacıların dozu giderek artan Türkiye aleyhtarlığının arka planında buhusus yatmaktadır.

Bu yüzden uzunca zamandır Batı’da Türkiye’ye yönelik politikaların ortak paydası, Ankara’nın bağımsızlıkçı, bölgesinde etkin politikalarının etkisizleştirilmesi ve ülkemizin önünün kesilmesidir.

Meseleye buradan bakınca ABD’nin Suriye’de neden Türkiye ile beraber hareket etmeye yanaşmadığı daha iyi anlaşılmaktadır.

Bu sebepledir ki Amerika Birleşik Devletleri hem Suriye konusunda hem de Türkiye’yle öteki alanlardaki ilişkilerinde kontrollü bir gerginlik, sıkıştırma siyaseti takip etmektedir.

Washington yönetimi, bu yolla Türkiye’nin üzerinde baskı oluşturmaya tabiri caizse bizi hizaya getirmeye çalışmaktadır.

ABD; Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hayata geçirilmesiyle Türkiye’nin bağımsız, egemen ve müessir politikalarının kalıcı hâle geleceğini, Ankara’nın bölgede attığı kararlı adımlarla elde ettiği kazanımları geri dönülmez şekilde sağlamlaştıracağını bilmektedir.

O bakımdan başını ABD yönetiminin çektiği uluslararası aktörler, 3 Kasım 2019 Seçimlerini yaptırmamak için bölgede Türkiye’nin başını ağrıtacak pürüz ve sorunlar çıkarmanın yolunu aramışlardır.

ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü Heather Nauert’ın Türkiye’de erken seçim kararı alınmasından sonraki açıklamasında şunları dile getirmiştir:

“Olağanüstü hal döneminde seçimleri düzenleme kabiliyetleri hakkında endişelerimiz var. Elbette özgür ve adil seçimler görmek isteriz, ama burada bir endişe var” diyerek ağzındaki baklayı çıkarmıştır.

 

”ABD’NİN AMACI ÜZÜM YEMEK DEĞİL BAĞCIYI DÖVMEK OLDUĞU BİR KEZ DAHA ORTAYA ÇIKMIŞTIR”

Türkiye’nin varlığına ve bütünlüğün yönelin FETÖ darbe girişimi karşısında NATO’da müttefiki olduğu Türkiye adına hiçbir olumlu açıklama bile yapmayan ve aksine FETÖ elebaşına ve FETÖ’cüleri koruyup kollayan ABD’den gelen bu açıklama Washington’ın niyetlerini açık etmiştir.

ABD’nin amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Son günlerde konuşulan bölgesel savaş senaryolarının kısmen gerçekleşmesi de Türkiye’yi doğrudan etkileyeceği için, bu durum iç politikada da bazı adımlar atılmasını, mesela uzak bir tarihte yapılması takdirinde seçimlerin ertelenmesini gündeme gelme ihtimali yüksekti.

Hatta bölgesel konjonktür, 24 Haziran’a alınan seçimlerinbile ertelemesine ve seçim takviminin yenidenuzak bir tarihi esas alarak değiştirmesine yol açabilme riskini barındırmaktadır.

Bu tablo karşısında seçimlerin bir an önce yapılarak fiilî konumdaki mevcut işleyişe çekidüzen verilmesi, Türkiye’nin yoluna sağlam bir hükümet sistemi ve millî mutabakatın ivmesiyle devam etmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Zaten Anayasa değişikliğiyle belirlenen önceki seçim takvimi de mevcut konjonktürde uzun bir süreyi içine aldığı ve çok yüksek risk taşıdığı için değiştirilmiştir.

Cumhurbaşkanı seçimiyle Genel Seçimlerin 3 Kasım 2019 Seçimlerinde yapılmış olması, 1,5 yıldan fazla bir süre beklenmesi demektir ki mevcut şartlarda bu vakit kaybıanlamına gelmektedir.

Ayrıca bu Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın mevcut koşullarında hayli fazla riski göze almak anlamına gelmektedir.

Oysa Türkiye için vakit nakittir ve müteselsil iç ve dış tehdit ve tehlikeler karşısında en doğrusu seçimlerin erkene alınması olmuştur.

Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın sıcak gündemi; bu oldukça uzun müddet zarfında seçimlerin selameti ve güvenliği açısından bazı tehlike ve mahzurlara kapı aralama potansiyeli taşıdığı için MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli tarafından riskli bulunmuştur.

Her ne kadar seçimlerin 24 Haziran’da yapılacak olması siyasette kısıtlı bir zaman dilimine işaret ediyor olsa da bazı adımları atmak için önümüzdeki 2 ay iyi değerlendirilerek hızlı, planlı ve programlı hareket edildiği takdirde öncelikle uyum yasalarının tamamlanması için yeterli adımlar atılması mümkündür.

Bu sayede muhtemel kazalara karşı erken seçimle tedbir alınmış olmaktadır.

3 Kasım 2019’a kadar uzanan sürede 1,5 yılı aşkın uzun sürede uluslararası güçler Türkiye’yi karıştırmak ve iç politik dengeleri bozmak ve seçimleri sabote etmek için harekete geçebilir.

Bu bağlamda Batılı istihbarat ajanları sabotaj, suikast gibi eylemler düzenleyerek içeride kaos yaratmaya çalışabilir.

Bu yapılırken hem PKK, hem IŞİD, hem de kripto FETÖ unsurları kullanılabilir.

Ayrıca FETÖ ile yapılan mücadelede örgüt mensuplarının hâlâ çok sayıda kripto unsurunun devlet kademelerinde gizlendiği ve bunların tamamının temizlenemediği bilinmektedir.

Son alarak sadece Silahlı Kuvvetlerde 3 bin kripto FETÖ’cüsubay tespit edilmiş ve bunların ordudan ayıklanması için kanun hükmünde kararname hazırlığına başlanmıştır.

Bu rakam, FETÖ’nün hâlihazırda yeni bir kalkışmaya cüret edebilecek unsurlarının ordu bünyesinde yuvalanmış bulunduğunu ve tehlikenin henüz geçmediğini gözler önüne sermektedir.

(2)- Burada, ana muhalefet partisi CHP’ye bir parantez açılmalıdır.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğluplanlı bir şekilde uluslararası güçlerle paralel hareket etmiş, bilinçli bir gerginlik politikası takip etmiştir.

CHP, mümkün mertebe MHP ile şiddetli polemiğe girmekten kaçınsa da Cumhurbaşkanına yönelik olumsuz algı çalışması yürütmüş, dozu giderek artan ölçüde karalama kampanyası yapmıştır.

Kılıçdaroğlu’nun sanatçılara hakarete varıncaya kadar şedit bir üslupla sürdürdüğü kampanyaların hedefi, toplumsal dinamikleri sarsarak iç dengelerin kontrolünü zorlaştırmak ve seçimlerin yapılmasının engellenebileceği kaos ortamının hazırlanmasına katkıda bulunmaktır.

Kılıçdaroğlu; bir yandan 3 Kasım 2019 Seçimlerine hazırlanıyor gözükürken diğer yandan da 3 Kasım’ın meşruiyetini tartışmalı hâle getirmek, seçim sürecini sabote etmek ve baltalamak için çaba göstermiştir.

Kendi cumhurbaşkanı adayını bile belirlemekte, ittifak yapıp yapmayacağına karar vermekte zorlanan bir CHP’nin bir oyun kurucudan çok oyunbozan ve ortalığı karıştıran mevkide bulunması ve yapıcı değil yıkıcı roller üstlenmesi manidardır.

Seçimin gereklerine odaklanması gerekirken 19 aya varan süreyi kara propagandalarla geçirmeyi yeğleyen CHP, erken seçim kararıyla hazırlıksız ve hatta açıkta yakalanmıştır.

CHP’nin şaşkınlığı ve muhalif cephenin derbederliği bile erken seçim kararındaki isabeti ortaya sermektedir.

(3)- Göç olgusu ve mülteciler sorunu da uluslararası güçler ve Türkiye’nin bölgesel politikalarından rahatsız olan ülkeler tarafından Türkiye’ye baskı aracı olarak kullanılmakta, ekonomik problem kaynağı olarak beslenmektedir.

 

”TÜRKİYE’NİN BU KONUDA TAŞIDIĞI YÜK, KAPASİTESİNİN ÜZERİNDEDİR”

Buna en çarpıcı örnek, Afganistan’dan Türkiye’ye göçmen akınının İran üzerinden vuku bulmasına Tahran yönetiminin göz yummasıdır.

Bölgede mülteci hareketlerinden en çok etkilenen ülkenin Türkiye oluşu, sadece hükümetlerin insani politikalarıyla açıklanamaz.

Türkiye’nin bu konuda taşıdığı yük, kapasitesinin üzerindedir.

Mülteciler sorunu giderek büyüyen, Türkiye’yi sadece ekonomik açıdan değil, kültürel ve siyasi açıdan da olumsuz etkileyecek bir tehdide dönüşme istidadı göstermektedir.

AB; göçmenlerin iskânı ve insani ihtiyaçlarının karşılanması konusundaki taahhütlerini bilerek yerine getirmemekte, finansal desteğini isteyerek geciktirmektedir.

Amaç; Türkiye’yi zora sokmak, ekonomik cendereye ve mali anafora girmesini sağlamaktır.

Bu sorunu aşıp yeni bir göç ve mülteciler programıyla yola çıkmak için öncelikle yeni sistemin rayına oturtulması akla uygun olacaktır.

Bunu bir an evvel temin etmek için Sayın Genel Başkanımız seçimlerin erkene alınması kararını vermiştir.

(4)- Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik şartlar, ciddi önlemler alınmadığı takdirde2019 yılı Kasım’ına kadar daha fazla bozulma riski taşımaktadır.

Her ne kadar büyüme rakamları (2017) ve genel makro dengeler olumlu bir görünüm arz etmekte ise de ABD Doları ve Avro kurlarındaki artışlar, kredi faizlerindeki yükselişler ve bunların vatandaşın günlük hayatına olumsuz yansımalarına bakıldığında önümüzdeki bir buçuk yılın daha da zorlu geçeceği ve bunun seçmen iradesini olumsuz etkileyebileceği öngörülmektedir.

Dövizin önlenemeyen yükselişi, düşmeyen ateşi sadece ekonomik kararların isabetsizliğinden değildir.

Meselenin uluslararası boyutları ve dinamikleri vardır.

Suni döviz yangını, Türkiye’yi ekonomik açıdan sıkıştırmak ve hükümeti zor durumda bırakmak için oynanan küresel bir oyunun iç piyasaya yansımasıdır.

Seçimler yaklaştıkça küresel aktörler,Türkiye’nin mali portesini hedef alan daha fazla adımlar atmayı deneyecektir.

Erken seçim kararının ne kadar isabetli, yerindeve doğru olduğu, piyasaların Ak Parti ve MHP liderlerince ortaklaşa alınan bu karara verdiği olumlu tepkiden de anlaşılmıştır.

Dolar ve Avro düşmüş, borsa yükselmiş, piyasalardaki gerginlik yumuşama eğilimine girmiştir.

Cumhurbaşkanı Seçimiyle Genel Seçimlerin 24 Haziran’da yapılması yönünde gerçekleşen yasal değişiklik şimdiden olumlu hava satın almış, endişeler yerini iyimserliğe bırakmıştır.

(5)- OHAL, Türkiye’nin iç ve dış tehditlerin kalıcı olarak bertaraf etmesi açısından bir zorunluluk olmakla birlikte seçim tablosuna eklendiğinde akıllarda soru işaretleri bırakması kaçınılmazdır.

O bakımdan OHAL ortamında devam eden seçim süreci ne kadar kısa olursa istenen siyasi sonuç o kadar verimli ve isabetli olacaktır.

Seçimin erkene alınması, bu konudaki soru işaretlerini ve spekülasyonları da en aza indirmiştir.

(6)- Meselenin kanaatimizce en önemli boyutlarından biri yerel seçimlerdir.

 

”YEREL SEÇİMLERİN KENDİ KOŞULLARI VE YEREL DİNAMİKLERİ VARDIR”

Cumhur İttifakı hukukuna ne kadar riayet edilse de yerel seçimlerin 3 Kasım Seçimlerinden önce yapılması muhtemel gerginlik ve riskleri de beraberinde getirecektir.

Çünkü yerel seçimlerin kendi koşulları ve yerel dinamikleri vardır.

Bu dinamikler, Cumhurbaşkanı Seçiminden de Genel Seçimlerden de farklıdır.

Üstelik yerel seçimlerde alınabilecek beklenmedik sonuçlar, 3 Kasım seçimleri için soru işaretleri oluşturabilecek olumsuz algılara da yol açabilecektir.

Yerel seçimlerde ortaya çıkacak olumsuz bir tablonun izahı ve telafisi hayli zor olacaktır.

Muhtemel kayıp ve zararlar,Cumhur İttifakının zarar görmesine yol açabileceğinden, bu durum 3 Kasım’a giden yolda yeni soru işaretleri yeni algı kırılmaları ortaya çıkaracaktır.

İki seçimin 24 Haziran’a alınmasındaki temel mantık; Yerel Seçimlerin, Genel Seçimlerden önce yapılması hâlinde yaşanması muhtemel olumsuz gelişmelerin MHP ve Ak Parti seçmenleri arasında genel kabul gören Cumhur İttifakı iradesini zayıf düşüreceği endişesidir.

Genel Başkanlar ve parti yönetimleri tarafından her ne kadar “gönüllü bir ittifaktan” veya “nazik bir dil kullanılmasından” bahsedilse de seçim ortamında oluşacak kıyasıya siyasi rekabetin, “ittifak” ilişkisine ciddi zararlar verebileceğine şüphe yoktur.

(7)- Öte yandan, seçim sandığının halkın önüne getirilmesi hususunda zaman uzadıkça elde edilen kazançlar kısmen de olsa eriyecek, fırsatlar daralacaktır.

(8)- FETÖ ile mücadeledeki aksaklıklar, mücadelenin belli bir stratejiye bağlı olarak yürütülmemesi, bazı beklentiler doğrultusunda siyasi ayağına henüz dokunulmaması, bu konudaki soru işaretlerini her geçen gün arttırmaktadır.

Mahkemelerden beraat veya takipsizlik kararı alanların görevlerine iadelerinde sorunlar yaşanmakta oluşu, toplumda mağduriyet yaratıldığı algısının güçlenmesine neden olmaktadır.

Bu durum, muhalefetin ve FETÖ’nün “kontrollü darbe” söylemlerini güçlendirici bir işlev görmektedir.

Erken seçim, FETÖ’nün siyasi ayağında yapılması gereken temizlikiçin gereken daha fazla güç ve iradeyi sunacak, bu husustaki soru işaretlerinin ortadan kaldırılması açısından müsait ve tatminkâr ortamı sağlayacaktır.

(9)- Hükümetin, son günlerde çıkardığı bazı yasalarda toplum kesimlerini rahatlatacak vergi indirimleri vb. uygulamalara gitmesi dikkati çekicidir.

Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan’ın, Ak Partinin bütün il ve ilçe kongrelerine katılarak işi sıkı tuttukları gözlemlenmektedir.

Diğer yandan Ak Parti teşkilatlarının seçim hazırlıklarını aşağı yukarı tamamlama aşamasında olduğu da gözlerden kaçmamıştır.

MİT’in FETÖ ile ilgili bazı yurtdışı operasyonlarının artması, dış politikada ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin kuşatmasının Rusya-İran-Türkiye ekseniyle geniş ölçüde aşılması gibi gelişmeler hükümetin elini güçlendirmiş; bu durum, halk nezdinde olumlu karşılanmıştır.

Yurt içi ve yurt dışında PKK/PYD bölücü terörü ile mücadelede belirli ve olumlu bir aşamaya gelinmiş, güneydoğu ve doğuda HDP’li belediyelere atanan kayyumlar başarılı icraatlar yapmıştır.

Bu iyimser tablo; Ak Partinin, muhalefet partileri tarafından bir süredir gündemde tutulmaya çalışılan muhtemel bir erken genel seçime hazırlık yaptığı şeklinde yorumlanabilir.

Nitekim Genel Başkanımız Sayın Devlet bahçeli, 17 Nisan’da erken seçim teklifini kamuoyuna açıkladıktan sonra Ak Parti yönetimi kısa sürede teklifi kabul etmiştir.

Dahası Sayın Genel Başkanımız ile görüşen Sayın Cumhurbaşkanı; bizzat yaptığı açıklamada, erken seçimi daha da öne, 24 Haziran’a alma konusunda mutabık kalındığını açıklamıştır.

(10)- Belli çevreler, MHP ile varılan tarihî mutabakata rağmen Cumhur İttifakının ruhuna uygun hareket etmemekte, partimizin çeşitli kademelerdeki haklı talep ve beklentilerine direnç göstermektedir.

Bürokraside hâlâ Kripto FETÖ’cüler ve Kürtçüler, Ülkücülerin ve partimizin mensuplarının meşru işlerini engellemektedir.

MHP teşkilatlarında rahatsızlığa yol açan bütün bu meselelerin daha fazla ümitsizlik ve hayal kırıklığına yol açmadan aşılması için erken seçim ve sonrasında oluşacak dinamikler iyi bir fırsattır.

(11)- Yeni İttifak Yasası’na uygun olarak %10 barajını aşmak için muhalif cephenin ittifak arayışları sürmektedir.

Ancak PKK’nın siyasi kanadı konumundaki HDP’nin getireceği risklerden ve Saadet Partisi’nin %1’i bile bulmadığı hâlde şişirilmeye çalışılan seçmen tabanından ötürü böylesi bir ittifakın başarı şansı yok denecek kadar azdır.

Ayrıca muhalif cephe Cumhur İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına henüz bir aday çıkaramamıştır.

Bu konuda uzlaşmalarının zorluğu da dikkate alındığında denilebilir ki ani seçim kararı, muhalif cephenin bocalamasına sebep olmuştur.

Muhalefet hazırlıksız yakalandığı için aceleyle alacağı kararlar yapılacak hataları artıracaktır.

Bu durum karşısında muhalefetin uğrayacağı yenilginin boyutları daha da büyük olacaktır.

 

SONUÇ:

3 Kasım 2019 Seçimlerinin yerel seçimlerden önceye alınmış olması, muhtemel kayıp ve riskleri ortadan kaldıracaktır.

Bu gerçeklerin ışığında denilebilir ki cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bir an önce hayata geçirilmesi ülkenin yararına olacaktır.

Zaten cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi fiilen uygulanmaktadır.

Böylece daha fazla zaman ve kan kaybedilmemiş olacaktır.

Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Seçimlerinin öne alınması sayesinde, Cumhur İttifakıyla sağlanan sosyal ve siyasi kazanç aşındırılmadan halkın reyine başvurulmuş olacaktır.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi riske atılmamış, süreç bir an önce salimen tamamlanmış olacaktır.

Başarılı bir şekilde yürütülen terörle mücadelenin devamı ve bitirilmesi bakımından da sistemin önümüzdeki Haziran ayından sonra hayata geçirilmesi yararlı olacaktır.

Güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar gayeleri yeni sistemin ana omurgasını teşkil edecektir.

Yasama, yürütme ve yargı organlarının kendi içinde daha güçlü, daha bağımsız, denge ve denetleme mekanizmalarının daha etkin şekilde çalıştığı bir yapıya kavuşması, mezkûr sistemin taşıyıcı kolonları olacaktır.

Geride bıraktığımız bir yıl içerisinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ruhuna uygun olarak siyasi partilerin seçim ittifakı yapmasının yasal zemini de hazırlanmıştır.

Geniş tabanlı mutabakata cevap ve cevaz veren bir yasal alt yapı tesis edilmiştir.

Hem hükümet sistemi değişikliği hem de buna bağlı olarak gerçekleşen ittifakla ilgili yasal düzenleme Türk milletinin geleceğini teminat altına alan stratejik bir kazanım ve gelişmedir.

Aynı zamanda millî duruşun bir tezahürüdür.

Bu duruşu sulandırmak, yok saymak, tanımamak gibi gafil niyetleri ısrar ve inatla diri tutma çabalarına da zaman zaman şahit olduğumuz bir gerçektir.

Seçimlerin 24 Haziran’da yapılacak ve yeni yönetim modelinin bir an önce hayata geçirilecek olması, bütün art niyetleri bitirecek ve hain emelleri boşa çıkaracaktır.

Diğer taraftan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları ile toplumda yükselen milliyetçilik ve Cumhur İttifakına duyulan güven fevkalade önemlidir.

Seçimlerin erkene alınması sayesinde, Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarının sağladığı psikolojik, siyasi, askerî ve diplomatik kazançlar Türkiye’nin bölgesel ve küresel çıkarlarını korumak için tüketilmek zorunda kalınmayacak; daha güçlü ve kalıcı surette değerlendirilerek elde tutulacaktır.

Böylece Türkiye, çevik hareket edip hızlı karar almaya uygun, güçlü yönetim yapısıyla çoklu tezgâhları daha kolay bertaraf edecektir.

Seçimlerin erkene alınarak cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hayata geçirilmesi, uluslararası aktörlerin hesaplarını bozmuştur.

Türkiye ile asimetrik ilişkiler sürdürmeye alışkın Batılı ülkelerden erken seçim kararı üzerine gelen tepkiler, Sayın Genel Başkanımızın erken seçim çıkışıyla bir değil birçok oyunu birden bozduğunu ayan beyan gözler önüne sermiştir.

Sonuç olarak, eğer yerel seçimlerde Cumhur İttifakının ruhuna uygun bir şekilde kurumsal bir birliktelik (il, ilçe ve aday bazında) gerçekleştirilmeyerek”gönül ittifakı”yla yola çıkılacak müphem, muğlak ve hayli riskli bir sürece bel bağlanmamış; Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Genel Seçimlerinin öne alınmasının yararlı olacağı değerlendirilerek gereken adım atılmıştır.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli; içeride toplumsal birlik ve bütünlük, dışarıda da Türkiye’nin vazgeçilmez çıkarları ve milletimizin bekası açısından siyasi süreci domine etmekle yetinmemiş, muhtemel gelişmeler karşısında partimizi ve teşkilatlarımızı daima hazır ve uyanık tutmuştur.

MHP Genel merkezimiz ve parti teşkilatlarımız da her seçimde olduğu gibi, 24 Haziran’da yapılan seçimler için gereken hazırlıklara çoktan başlamıştır.

Teşkilatlarımız; hazırlıkları tamamlanan MHP seçim stratejisi doğrultusunda dinamik, istekli ve tutkulu bir seçim kampanyası yürütecektir.

Millî iradenin 24 Haziran’da bir kez daha tecelli edeceği sandıktan MHP en güçlü şekilde çıkacak ve parlamentoda güçlü bir grupla temsil edilme hakkını kazanacaktır.

O gün sandıkta yakalanan ivmeyle, 2019 Mart’ında yapılacak yerel seçimlerinde başarılı olmak için de gereken sinerji elde edilmiş olacaktır.”